maandag 24 november 2008

AYHAN BİLGEN

Sünnilerin devletle ilişkilerindeki çarpıklığı gidermenin yolu, benzer bir kurumsallaşmayı Aleviler için de gerçekleştirmekten geçmez. Alevileri tanımaya yönelik açılımlar elbette zorunluluktur. Ancak bunun yolunu dedelere maaş ya da cem evlerine akreditasyon ekseninde çözmek bir Alevi açılımı değil olsa olsa Alevilere çalım atma girişimidir.

Söz konusu paketin uygulanabilirliği de kabul edilebilirliği de ciddi sorunlar içermektedir. Her bayram öncesi Adana’da mezarlıkta Kuran okuyarak para kazananları sınav yapan müftülük gibi, Alevi dedelerini de sınavdan mı geçireceğiz? On iki imamı sayıp sayamadıklarına göre mi yoksa İslam’ın şartlarını bilip bilmediklerine göre mi maaşa bağlayacağız? İnanca dair hizmetlerin mümkün olduğunca devlet ve iktidarın kontrol alanı dışına çıkartmak gerekirken, tersi bir süreci Aleviler için de inşa etmeye çalışmak, Aleviliğe vurulacak önemli bir darbedir.

Cem evlerinin statüsü ile ilgili sorunun aşılmasında da benzer bir yaklaşım gelişebilir. Cem evlerinin ‘siyasi’ ya da ‘bölücü’ faaliyetlere alet edilmemesi şartı ile mi bir tanıma mekanizması geliştireceğiz? Bu gün camiler ve cami görevlileri üzerindeki devlet kontrolü çok matrak bir durum muş gibi benzer mekanizmayı Aleviler için de tekrarlamaya çalışmak, din-devlet-toplum ilişkilerinde ki çarpıklığı iyice içinden çıkılmaz hale getirmektir.

Mevcut Diyanet İşleri Başkanlığının yapısını tartışmaya açmak yerine Aleviler için de bir birim oluşturulmasını savunmak, eşitlikçi olmayan yapının meşrulaştırılmasına hizmet edecektir. Bütün Sünnileri tek tipleştirme amacına şimdi Alevileri de katmak ne Aleviler için ne de Türkiye için bir iyilik değildir. Farklılıkların korunabileceği, özgürlükçü ve eşitlikçi bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç varken, bir Alevi anlayışını esas alan akreditasyon süreçlerinin önünü açmak, bin yıllarla ortaya çıkan birikimi bir kanala akıtarak kontrol altına alma çabasıdır. İç Anadolu’daki Alevilikle Kürt Aleviliğini Akdeniz’deki ile Hatay’da kini bir potada eritmeye kalkmak kelimenin tam anlamı ile kültür katliamıdır. Sivil ve toplumsal alana ait olan değerleri devletin kontrol alanı içine çekmek bir kültürü zenginleştirmek bir yana yozlaştırır.

Kimi Alevi örgütleri Sünnilere öykünen talepleri kabul ettirerek, kendileri için bir alan açabilirler, mali kaynak ve statü elde edebilirler ama bu Alevi kültürünün yaşatılmasına olumlu katkı sağlamayacaktır. Aleviler içindeki çeşitliliği ve çoğulculuğu öldüren, ortadan kaldıran hiçbir devlet desteğine sıcak bakmamak gerekir. Ön plana çıkartılacak olan örgüt ya da Alevlilik hangi tercihe dayalı olursa olsun reddedilmelidir. Kaldı ki hangi anlayışın tercih edileceğini tahmin etmek zor olmasa gerekir. Sünnilerin Cumhuriyet boyunca devletle girdiği ilişkiyi biraz olsun tarafsız okuduğunuzda Aleviler için öngörülen çözümün neye mal olacağını da kolayca kestirebilirsiniz.

Radikal Aleviliğe karşı ılımlı Alevilik, politik Aleviliğe karşı kültürel Alevilik arayışları para ve statü ilişkileri ile birlikte tartışılmaya başlanacaktır. Alevi değerlerini farklılıkları ile birlikte yaşatan bir model ve çözüm önerisi geliştirilmediği müddetçe, atılacak her adım Alevileri, resmi ideolojiye angaje etme niyetlerine katkı sağlayacaktır. Alevilerin gerçekten demokratik bir laiklik konusunda ısrarlı davranması gerekirken, mevcut çarpık laiklik uygulamalarından pay kapma çabaları ortaklaştırılacak demokratikleşme çabaları için de sabote edici bir rol oynayacaktır. Mevcut laikliğin mağdurlarının tümünü kuşatan bir demokratikleşme, milliyetçiliğin tek tipleştirdiği alanlar için de önemli bir dönüm noktası olacaktır. Aleviler Kürt sorununun nesrinde durmayı tercih ediyorlarsa, devlet karşısında ki konumları da ona göre şekillenecektir. Uzun lafın kısası ya koltuk değneği rolünü pekiştiren bir süreç ya da gerçek bir demokratikleşme için cesaretle adım atmak, Alevilerin önünde net bir yol ayrımı olarak durmaktadır.

Geen opmerkingen: