dinsdag 27 juli 2010

12 Eylül Rejimi.

Türkiye'nin demokratikleşmesi önünde en önemli engellerden bir tanesi, 12 Eylül anyasası ve daha sonraki askeri hakimiyet esasına göre düzenlenen hukuksuzluk kurumlarıdır.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve HSYK (Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu), kamufule edilmiş diktanın dayandığı nizamın temel taşlarındandır. Bu kurumlara dokunulmadan, Türkiye demokratikleşemez. Çünkü 12 Eylül hukuksuzluğu, hakimiyetinin bekası için her kurumu diğeri üzerinde bir kontrol mekanizması şeklinde örgütlemiştir.

Mesela bir ilçenin savcısı Cumhurbaşkanı, Başbakan veya herhangi bir siyasetçi hakında mahkeme açabilir ve hatta görevden azledebilir. Hakim ve savcıların atanması da güya adalet namına, yürütmeden bağımsızlaştırılmıştır.

Asker kişiler sivil hukuka tabi olmadığı için zaten bu hukuktan etkilenmiyor. Askerin emir komutaya göre işleyen kendine has bir “hukuku” var. Onların işlerine siviller zaten karışamaz. Son dönemde yakalanan subayların çoğu ordu içindeki çelişkinin derinleşmesinin bir ürünüdür. Askeri klikler arasında körü körüne devam eden rant kavgası olmasaydı hiç bir subayın kılına dokunulamazdı. AKP 'ye dayanan baş klik kendilerine baş eğmek istemeyen çoğu emekli edilmiş bir sürü general ve alt rütbelileri nihai tasfiyeye başladı. Kendisini tarafsız diye göstermeye çalışan genel kurmayın başı, bütün operasyonları düzenleyenlerin de başıdır. İ. Başbuğ, kimin yakalanması ve kime de dokunulmamasını perde arkasında kendisi yönetiyor.

Anyasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, HSYK vb kurumlar sadece siviller için işliyor ve hep askerin elinde sivillere karşı kullanılmaktadır. Şemdinli savcısının görevden alınması bunun açık bir örneğidir. Şimdi askeri kanatlar arasında başlayan bu kavgayı, AKP nin başarılı mücadelesi diye yutturmak abes gelecektir. AKP nin cemaatler adını alan dini mafya çeteleri, hazırlık yaptıkları gelecekteki din diktası için bunu gerekli yerlerde kullanmakta ve askeriye içinde kendi ordularının temellerini atmaktadırlar. AKP nin amacı demokratik, çetelerden arınmış bir ordu değil, tam tersine kendisine bağlı Osmanlı tipi bir ordudur. Kürt halkı Hamidiye alaylarından az çekmedi. AKP nin hayal ettiği Hamidiye alayları tipi ordu şimdikinden daha kötüdür. Bunların devamı işte şimdiki Köy koruyucuları adını alan ve Kürdistanda katledilen her 100 kişiden 90 nının sormlusudurlar. Hamidiye Alayları koruculuktan daha beterdir. Koruculuk, gibi fakat o zaman bölgede hakim güç olan ermeni nüfusu yok etmek için kuruldu. Abdulhamit bu alaylara “İstediğiniz kadar Ermeni kesin, mallarını yağmalayın, helaldir. Yeter ki bunu benim söylediğim zaman yapın” dedi. Hamidiye Alayları bu topraklarda 1915’teki tehcirden önce çok büyük bir Ermeni katliamı yaptı. Onları devamı olan koruyucular da aynısını şimdiki hakim güç olan kürtlere uyguluyor.
Bu durum Türk devleti'nin kuruluş felsefesine de oldukça uygundur

Çünkü Türk devleti Türkiye olarak adlandırılan coğrafya'da yaşayan milletlerin iradesine karşı kuruldu. Askerin süngüsü ile kuruldu. Türk resmi tarihinin yalan iddialarının tersine, yabancı hiçbir güce karşı savaş değil, yerli halkların yokedilmesi temelinde kuruldu. Yabancıların desteği ile yerli halklara karşı kıyım uygulanarak kuruldu. İlk tehcir planı Celal Bayar’ın yönetiminde Batı Anadolu Rumlarına karşı 1914 yılında başlatıldı. Almanların talebi üzerine durduruluna kadar, 1 milyon kadar Rum bilerce yıllık vatanları olan Ege’den kovalanmıştı bile. Bayar harıralarında bu planın başarı ile uygulanmasından böbürlenerek söz eder. 1915 Ermeni soykırımı, 1916 yılında ise Doğu Karadeniz Pontus Rumları, iç Anadolu’ya zorunlu göçe tabi tutuldu. Arta kalanları da Ankara Hükümetinin 1921 Koçkiri, Palu-Genç ve 1938 de Dersim harekatı sırasında yüzbinlerce Kürdü zorunlu göçe tabi tutması gibi. Uzun yıllar boyunca, Yahudi Holokaustunun arkasında Sinti-Roma halkının ve diğerlerinin yaşadığı soykırımın gölgede kalması gibi, Ermeni Soykırımında da, Süryani, Rumlar ve diğerleri gölgede kaldı. Anadolu' da soykırımlar başlamadan önce yüksek sayıda Rum ve Ermeni ve Kürtler vardı. Araplar, Süryaniler, Keldaniler, Nasturiler, Yahudiler vardı... Mesela Karaim denen Yahudiler Bizans zamanında İstanbul’da yaşıyorlardı. Rumlar, Ermeniler, Kürtler her taraftaydılar. Rumlar özellikle İstanbul, Karadeniz ve Ege sahillerinde, Ermeniler de daha çok Doğu Anadolu’daydılar. Bunların hepsi iç içe geçmiş nüfuslardı. Türkler ise esasen azınlıkta idiler.
Türkler Anadolu’da yaşayan diğer kavimleri nasıl yönetimleri ve etkileri altına aldılar? Dinsel farklılıkların yarattığı zulüm sisteminin içinden gelişen milli zıtlıkların ortaya çıkışı, ilk olarak Ermeni, Rum ve Asuri-Süryani-Keldani-Nasturi ve Ezidi halklarını vurdu.1890’lardan başlayarak bu halklara karşı yok etme kampanyaları geliştirildi ve nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’nın yanında 1. paylaşım savaşı talanına katılmasıyla birlikte hemen hemen tümden yok edildiler. İttihat ve Terakki hükümeti tarafından 1915’de gerçekleştirilen Ermeni tehcirinden önce de Ermeni halkı katliamlara uğramış, ancak uygulamaya konulan tehcir politikasıyla tam bir soykırıma tabi tutulmuştur. Tehcir süresince bir buçuk milyon Ermeni, sürgün ve öldürme yoluyla yok edilmiş, kalanlar ise kendilerini, yaşamları boyunca üzerlerinden atamayacakları travma ve acılarla birlikte sürdürmek zorunda kaldıkları bir hayatın içinde bulmuşlardır. Müslüman olmayan diğer milliyetleri yok ederek Türk milletini yaratma eylemi, Osmanlı’da başlayıp Cumhuriyet’le devam eder. Dolayısıyla tüm dünyaca bir insanlık suçu olarak kabul edilmiş olan soykırımın, hem Osmanlı hem de Cumhuriyet dönemlerinde işlenmiş olduğunu kabul etmek gerekir. Neticede, içerisinde cumhuriyeti kuran subayların da faili olduğu, 2.5 milyon insan katledilmiştir. Üç milletin Anadolu topraklarındaki varlığına son verilmiştir. 1900’lü yılların başlarında toplam nüfusun 13 milyon civarında olduğu göz önüne alındığında katliamın boyutları ve taşınılan utancın büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Tehcir ve daha sonra devam eden azınlıkları tasfiyeye yönelik sistematik politikalar, ve toplum içerisinde ne kadar kopuk, ipsiz, berduş, halk düşmanı insan varsa bu devletin büyükleri oldular. Daha sonraki devlet kadrolarını yetiştirme okulları ve askeri okullar halka düşmanlık esasına göre eğitim verdiler ve devlet kadrosu olmak için halk düşmanı olmak şart oldu. Halk düşmanı oldular. Mesela kendini modern diye gösteren Cumhuriyet’in başındaki 300 bin Ermeni ve 450 000 Rumdan bugün geriye ne kadar Ermeni ve Rum nüfus kalmıştır? 35 bin küsur Ermeni, 28 000 Rum.. Cumhuriyet döneminde de Ermenilere ve bütün gayrımüslimlere yönelik bir “ikinci dalga yok etme” süreci yaşandı. Bu yok etme, illa öldürerek değil, insanların hayatlarını çekilmez hale getirerek, cehenneme çevirerek yapılıyor. Ve sonunda insanlar yurtdışına göç ediyor. Kürt aşiretlerinin elebaşlarını Batı’ya göç etmeye zorlayan 1934’teki İskân Kanunu, Ermenilere de uygulanmış. Mesela Urfa, Diyarbakır, Sivas’taki Ermenilere “hadi siz de İstanbul’a, İzmir’e” deniyor. Ermenilere ve diğer gayrımüslimlere yapılan uygulamalarda, Cumhuriyet dönemi Osmanlı dan daha kötüdür. Sözüm ona hilafet devleti olan Osmanlı’da Ermeniler, Rumlar, Yahudiler devlette en yüksek mertebelere çıkabilirken, laik, seküler, çağdaş TC devletinde bir Ermeninin veya Rumun dışişlerine, askeriyeye, polise girmesi asla söz konusu değil. Bu insanlar bekçi bile olamazlar.
Halk düşmanı bu nizamın ayakta kalabilmesi için dış destek gerekli. ABD Türk ordusunun varlığını br tehlike olarak görüyor. Yaşaması dış desteğe bağlı bu asalak ordu kuvvetli direğini kendi içindeki çelişki sayesinde kaybetmeye doğru hızla ilerliyor. Türkiye'de esmeye başlayan ordu - dinci kavgasının birinci nedeni ABD'nin yeni politikası ve Saddam rejimini yıkmasıdır. Zaten ordu da bunu böyle anladığı için ABD'ye düşmanlık etmekten geri kalmıyor. Türk dinci - asker diktası Irak'ta ABD'ye karşı savaştı ve yenildi. Ordaki yenilgiden sonra Türkiye'de sallanıyor... Ordu sever güçlerin kitle tabanı yok. Rüşvet ve korku ile etrafında topladıkları kitleler hala meseleyi anlamamışlar. Türk medyası'nın bir kısmı ve servetlerini halk düşmanlığı ile elde eden bazı zengin Türk şirketleri, kitlelerin durumu açık anlamalarını engelliyor. Türk milletini yaratma adına işlenen toplu cinayetlerin işlenmesinde, din faktörü yoğun bir biçimde kullanıldığı için, mevcut toplumda marazi bir dinsel nefret egemen hale gelmiş ve toplumun aydınlanması ve demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmuştur. İşte AKP buna dayanıyor. Bu nefret temeli günümüze kadar tüketilememiş olan şeriatçılık-laikçilik sahte ikileminin de en sağlam temelini oluşturmuştur.
Bu katliamla yoğrulan dinsel nefretin, Kafkaslardan ve Balkanlardan dinsel motifler öne çıkarılarak sürülmüş olan Müslüman toplulukların taşıdığı nefret ile birleşmesi, toplumumuzun bugüne kadar kendini kurtaramadığı diğer dinlerden insanları aşağılama ve dışında görme kültürüne temel olan en önemli zemini oluşturmuştur.

Sayıları milyonları bulan böylesine büyük ve geniş bir katliamı sürdüren bir halkın, ruh sağlığının yerinde olması beklenemez. Bunun içindir ki, şiddet ailede, okulda, askerde ve hemen hemen tüm toplumsal ilişkilerde en önde gelen ilişki biçimini oluşturmakta ve sağlıksız bir toplumun kendini sürekli üretmesine neden olmaktadır.
Sağlıksız bir toplumun yeniden üretiminin en temel nedenini oluşturan TC devleti, tüm diğer milliyetlere karşı işlenmiş olan soykırımların kefaretini ödemeden ve tarihsel utançlarıyla yüzleşmeden, öldürülenlerin tümünün suçlu olduğuna ilişkin geliştirilmiş olan “düşmanı yok etme edebiyatının” Türklerin ruhunda yarattığı travmayı ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bu kadar insanı yok edenin etrafının düşmanlarla çevrili olduğuna inanması için sadece paranoyak olması gerekmez, böylesine bir düşünceye sahip olmak için kendi tarihinin derinliklerinde yatan soykırım utançları zaten ona bu temeli sunmaktadır.

Ermeni soykırımının inkarındaki ısrarın temel nedenlerinden birisi, bu soykırımı kabulle birlikte, diğer katliamların da kabul edilmesinin zorunlu hale geleceği ve TC’nin nasıl kanlı bir miras üzerine kurulu olduğu, neden bu toplumun her dokusunun şiddetle örüldüğü ortaya çıkacak ve bunun bir toplumsal hastalık olarak kabul edilmesi sonucu tedavisi de zorunlu hale gelecektir.
Türkiye'nin insanlık düşmanı bu kurumları, gereğinden fazla yaşadı, gücünden fazla güce sahip oldu. 20 yıl önce yıkılması gerekliydi. Yıkılmadı. Şimdi yıkılabilir.

Militarist sahte laikçi kadroların durumu

Laikçi geçinen militarist takımdan tek bir kişi siyasi savunma yapmadı. Mademki laiksiniz, M. Kemal' in ideolojisini savunuyorsunuz, o zaman nerde kaldı İrticaya karşı mücadele? İrticaya karşı mücadele, AKP nin din mafyasına yalvarıp yakarmayla olabilir mi? Fetuş çetesinden Nakşibendiye, Milli görüşten Alevici geçinen Hacı Bektaş yobazlarına kadar, envay çeşit klik ahtapot gibi bütün toplumu sarmışken ağızlarını kapatan generaller nerdeyse kendi eşlerine de türban takacaklar. Karıları'nın esiri “kahraman” generaller; hasta raporları ve çeşitli bahane va yalanlar ile hapishanden, mahkemeden kurtulma çarelerini arıyorlar. Kimi kilo kaybetti, kimi hafıza kaybetti, çoğu ar ve şeref kaybetti. Nerde kaldı o kadar vergi paraları? Yurtdışından gelen o milyonlara ne oldu? Halkın sırtından beslenen bu kadar general laikçi geçinip yalanlara kandırdıklar halka ihanet ederek, din mafyasına kendilerini teslim ettiler. İşte bu türden kadrolar ile ancak dış destekli darbe yapılır. Dış destek olmadığı zaman da hepsi döküldü. Utanmadan lüks otel sayılabilecek hapishanelerden şikayetçi oluyorlar.

Kürt halkının durumu
Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Kürt halkının karşı karşıya bulunduğu sürgün ve katliamlar, Ermeni halkıyla Kürt halkının bu dönem içinde aynı kaderi paylaştıklarına tanıklık ediyor. 1916 yılında binlerce Kürdün yerlerinden yurtlarından edilerek Batı Anadolu’ya sürgün edildikleri gerçeğş var... Kürtlerin takibe uğraması, sürgün ve yok edilmesi bugün de üzerinde yeterince durulmayan konulardan birini oluşturuyor. Kemalist yönetimin Kürtlere karşı izlediği inkarcı ve katliamcı politikası, sürgünler döneminde yaşananlarla ilgili kaynakların bulunmaması ve bunun ortaya çıkardığı sonuçlardan biri de, bu dönemde gerçekleştirilen sürgünlerin inkarına yol açmıştır. Görgü tanıklarına dayandırılan belgeler, biografiler, hatıralar ve istatistikler sürgünlerin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konuda Osmanlı merkezi hükümetinin Kürdistan’daki Mutasarrıflara ve yerel yöneticilere, Kürt sürgünleriyle ilgili gönderdikleri talimatnameler ve çektikleri şifreli telgrafların çoğu hala Osmanlı arşivindeler. Ermeni soykırımı döneminde sorumlu yöneticilerden biri olan Şükrü Kaya’nın, 1916 yılında gerçekleştirilen Kürt sürgünlerinin de sorumlusu olduğu unutulmamalı. 1916-1918 yılları arasında Osmanlı Arşivinde İskan-i Aşair-i Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi dairesinin resmi istatiklerine göre ve 1918-20 yılları arasında değişik kaynakların aktardıkları bilgilerle birlikte ”İleri“ ve ”Tavsir-i Efkar“ gazetelerinin verilerinde geçen rakamlara bakıldığında, ortalama olarak 1 milyon 270 bin Kürdün sürgün edildiğini, sürgünler ve yer değiştirmeler sırasında yaklaşık 700 bin Kürdün soğuktan, hastalıklardan, açlıktan ve askeri saldırılar sonucu yaşamlarını yitirdiği bilinmektedir.

Osmanlı/Türk ve birçok batılı kaynaklarda Kürt sürgünlerinin ”Doğu’daki müslümanların göçertilmesi” biçiminde ifade edilmiştir, bunun ‘Kürt sürgünleri’ olarak düzeltilmesi gerekir. “1916-1917 arasında M. Kemal’in de, 3. ve 2. ordu denetiminde Kolordu komutanı olarak, Bitlis, Van ve Dersim bölgelerinde, Kürtlerin göçertilmesinde birinci dereceden önemli roller oynadığını, Osmanlı Arşiv kaynaklarındaki belgelerden öğreniyoruz. Yine 1925-1938 yıları arası Palu, Ağrı, Zilan, Koçgiri, Dersim İsyanlarında  binlerce Kürtler topluca katledildiler.
12 Eylül anayasa revizyonu Kürtleri aldatmaca politikasıdır.
Kürt halkının AKP nin gelecekteki diktası için yapılması planlanan bu saçma anayasa revizyonundan bir çıkarı yoktur. Kürt halkı kendi bağımsızlığı için ayağa kalkmalıdır. TC,  ABD ve Avrupa'dan gerekli desteği kaybetme noktasındadır. Kürt devletinin kuruluşu yolunda büyük engeller yıkılıyor ve bağımsız Kürdistan bir realite oluyor.

Türkiye'de yaşayıp da kendini Türk olarak görmeyen, haklarının gaspedildigini düşünen her insan burada hürriyetine kavuşacaktir. Irak ve Türkiye devletleri haklı temelde kurulmadilar; bolşevik devrimi,Ingiltere ve Fransadaki karsikliklar aceleden bu türden devletlerin kurulmasini sağlamada ana faktor oldu, Sovyet tehlikesi karşısında korkan Avrupali güçler bu türden saçma devletlere yeşil ışık yakarak geri çekildiler, zaten fazla zamanlarıda kalmamıştı, kendi metropollerinde işçi isyanları başlamıştı. Alalacele sahte devletler üretip geri çekildiler. Ama şimdi zaman değişti: kardeşlik yalanları sökmüyor.Kürt halkı soruyor: 'kardeşlik, eşitlik bumudur? Buna hangi Kürd inanacaktır?  Akla gelen ilk şey, madem yanlış kuruldular, o zaman hazırda biri yıkılmış ve diğerleri de sallanırken, müteffik devletler de  bu yörede söz sahibi olduklarina göre, bu ülkedlerde yaşayan halkların kan emici diktatörlüklerin kahredici pençelerinden kurtulmaları için bir an önce harekete geçmeleri gerekir.
 Evet, hazır herkes bu yanlışlığı görüp kabul ettiğine göre, bir defa daha milyonların ölümüne neden olacak yeni bir yanlışlığa düşmemek için, sadece Kürdistan sorunun rehini durumuna düşmüş başta Türkiye olmak üzere, Irak, İran ve Suriye’yi ikna etmenin bir yolunu bularak, Demokratik Federal Kürdistan devleti kurulmalı ve böylece, başta İngiltere olmak üzere, bugüne kadar bu tarihi günahı omuzlarında taşıyan ülkeler, geç de olsa hatalarını düzeltmelidirler. ABD’nin bu konuda eli açıktır, zira bu ülke Lozan Antlaşması’nı onaylamadan, kongreden geri çevirmiştir. Bu nedenle, Lozan’a karşı bir sorumluluğu yoktur. Şartlar Kürtler açısından en elverişli pozisyonu sağlıyor. ABD ve AB Kürtlerin harekete geçmesini bekliyor. Eğer tüm Kürdlerin ortak bir bağımsızlık hareketi gelişirse ki bu şimdi mümkündür,  ABD ve AB devletleri uzun süredir sürdürdükleri Arap, Türk yanlısı politikalarını değiştirmek durumunda kalacaklardır ve böylece ilk Kürdistan devletinin ortaya çıkması sağlanacaktır.

TURKIYE VE INGILTERE: Kurdistan forumu

Dun ksam Turkiye,ye gelen ingiltere basbakani Camerun bugun Badsbakan Erdogan ile ikili iliskilerin yaninda bolgesel sorunlarin yaninda Turkiye-AB iliskilerini de gorusecek.
Bu gorusmelerde ticari iliskiler de gundeme gelecek.

Ingiltere Basbakani Erdoganla Kanada da G-20 toplantisinda karsilasmisti.Onun bu kez Turkiye,yi ziyaret etmesi herne kadar Erdogan,in gecen aylarki Ingiltere ziyaretine karsilik olsa bile zamanlama acisindan onemli bir surece denk geliyor.
Bu surecte Turkiye uzerine tartismanin yogun oldugu bir donemde Avrupa,ya da gostermelik bir cikis yapmasi bekleniyor.

Turkiye AB,ye 1999 sonbaharinda Helsinki Zirvesinde aday uye olarak kabul edildi.Turkiye ile AB arasinda uyelik muzakereleri 2005 de Erdogan doneminde basladi.Ne varki bu muzakere sureci hizli bir sekilde gelismedigi gibi bircok onemli konuda tikanmis durumda AB uyesi Kibris,a dahe Turkiye 5 yildan beri deniz ve hava alanlarini acmadi.

Turkiye firsat ariyorki KKTC bagimsiz bir devlet olarak taninsin gectigimiz aylarada Rusya Turkiye,nin Osetya ve Abhazya,yi tanima karsiliginda Rusya,nin da KKTC,yi tanimasi istedigi,bu istemin iki konu ayni degildir diye red edildigi hatirlandiginda Turkiye,nin de AB,ye uyelik konusunda ikiyuzluce yaklastigi acikca gorulmektedir.

Turkiye,nin AB,ye uye olmasini Isteyen Isvec,in kendi donemine ait olmasi gereken AB raporunu donem baskanliginin bitisinden sonra yayinlamasi ve bu raporda gecen agir ifadeler dikkate alindiginda Turkiye ile iliskilerde belirsizligin surdurulmesi yonundeki egilimin basini ceken Ingiltere,nin tutumunu devam ettirecegi anlasiliyor.

Ingilter basbakani Camerun,un Turkiye,yi ziyaretine denk gelen bir tarihte AB disisleri bakanlari Izlan,da ile ilgili uyelik basvurusunu gorusecekler ve onu aday uye olarak kabul edecekler.Onun aday uyeliginin kabulunden sonra 2011-2012 tarihlerinde uye olmasi bekleniyor.

Onun 17 haziran,daki aday uyeligini kabul eden Isvec idi.Kimi cevreler bu iki ulke arasindaki cografik,kulturel ve stratejik konular nedeniyle onceligini aciklasalar bile burada AB,nin alinacak uyeleri sisteme entegre etme konusunda yeterlilik ve baska nedenler de bulunuyor.

Turkiye,nin AB,yle olan iliskilerinde NATO onemli bir yer tutuyor.Ne varki son Iran ve Israil ile Turkiye,nin carpik iliskileri gozonune alindiginda Turkiye,nin NATO icerisinde de guvenilir bir guc olmadigi artik sikca tartisilan bir konu haline geldi.

Turkiye ile iliskilerde meydana gelen celiskileri AB,ye yukleyen AB,de savunma bakani R.Gates,in tutumuna benzer bir tavri Ingiltere basbakani,nin da alacagi tahmin ediliyor.Bu durum Turkiye,yle AB iliskilerini iyilestirmekten cok Anglo-Saxon egemenligini amacliyor.Turkiye de bu durumu bir donem daha surdurmeyi kendi cikarlarina uygun goruyor.

Inmgiltere Basbakani ile Erdogan arasinda bolgesel sorunlar da gorusulecek.Gorusulecek konular arasinda Iran,in durumu Irak,la iliskiler Israil-Arap catismasi merkezli Filistin sorunu ve Kibris meselesi de yer alacak Gorusmelerde Turkiyenin ic politikasi kapsaminda yer alan Kurd sorunu ile Ermeni sorunu da yer alacak.

Turkiye,nin Eylul ayinda Ermenistan,da yapilacak NATO tatbikati icin Ermenistan ile iliskilerde gostermelik yumusama belirtileri gostermesi herhangi bir cozum uretmeyecegi gibi dis politikada izlenecek taktikle ilgili gorunuyor.

Gectigimiz yakin tarihte Kafkas ulkelerini dolasan ABD disisleri bakani.nin Turkiye,yi ziyaret etmeyisi dikkati cekmisti.

Ismail Besikci ve Kurdistan

Ismail Besikci,nin adi yazildiginda dogrudan akla "Kurd Sorunu" gelir.Akademik kariyerini yasadigi ulkenin insanlarina adadi.Kurdler uzerine arastirmalar yapti,eserler verdi.
Besikci Hoca,ninyazdigi 36 kitaptan 32,si Turkiye de yasaklandi.
Yasaklayacaklarina acip okusalardi,belki bugun"kurd Sorunu diye kanli cikmaz sokagin daralan kaldirimlarinda zaman kayboluyor olmiyabilirdi.

Okumuyiorlar,okutmuyorlar,ders calismiyorlar,calisanlari da cezalandiriyorlar!
Ismail Besikci sadece yazdigi kitaplar yuzunden 17 yil hapis yatti.

Besikci gibi dusunce özgurlugu magduru olan,Prof.Dr.Fikret Baskaya yazdigi Pradigmanin iflasi adli kitabi yuzunden ceazaevine girecegi su anda kendisiyle bir soylesi yapmistim.

Baskaya"biz bilim adamiyiz"tespitlerimizi yapariz,toplumla paylasiriz"demisti.Tipki doktorlar gibi kontroller sonunda bedende kanser hastaligi var diyoruz.Inanirsin tedaviye baslarsin,inanmazsan baska bir doktora gidersin,baska kontroller yaptirirsin.Ama teshis koydu diye doktoru hapse atarmisin?

Bilim adamlari insanlarin sosyoloji alaninda akademik calismalar yaptiklari icin cezaevlerine konulan unuversite hocalarinin basina gelenleri anlamakta zorluk cekiyorlarmis!
Ilkel bir bakis acisi degil mi?
Hastaligi iylestirmek yerine doktoru ortadan kaldirmayi"yontem" olarak benimsemis olmak.

Turkiye bu cagdisi davranis bicimini devlet modeli olarak benimsemis ve inatla surduruyor.Artik o gunler geride kalmis diyecegiz,ama öyle bir durum yok.

Ismail Besikci,yine Kurd Sorunu uzerine kaleme aldigi bir makale yuzunden hapis cezasi tehdidiyle yargilöaniyor.

Dunya donuyor dedigi icin Engizisyon Mahkemesi,nde yargilanan Galilei Galileo dan hicbir farki yok! Galileo,nun kitabini yasaklayan Kutsal Engizisyon,1633 te onu muebbet hapse mahkum etti.Bu önleme ragmen bilindigi uzere dunya dönmeye devam ediyor.

Ismail Besikci,yi 17 yil hapste tutanlarin anlamadiklari gercek su:
Dunya nasil donuyorsa,Kurd Sorunu da varligini koruyor,genisliyor,gelisiyor,boyut degistiriyor.Ama bu konuyla kafa yoran akademisyenleri hapse atmakla sorun cozulmuyor.

Eger Besikci,yi okusalardi Kara Kuvvetleri komutani Aytac Yalman,in buyuk bir ictenlikle itiraf ettigi Guneydogu"daki Kurd Gercegi hakkindaki sozlerine saskinlikla bakmazdik General Yalman ,Milliyet,den Fikret Bila,ya(Komutanlar Cephesi Kitabi)aynen soyle dedi:

-Kulturel hareketleri bile ayaklanma olarak algiliyorduk!Cunku yatisme tarzimiz boyle...
Aytac Pasa bunun yanlis oldugunu kabul ediyor,ama ekekli olduktan sonra...

Ameliyat masasinda hastayi olduren acemi doktor misali.
Boyle Sonradan algilayacagimiza zamaninda deseniz olmaz mi?Okumiyanlar da var.

-Ismail Besaikci,nin Cagdas Hukukcular dernegi istanbul Subesi yayin organi "Hukuk ve Toplum" dergisine yazdigi ulusalarin gelecegini tayin hakki ve Kurdler baslikli makalesini okuyan Istanbul Cumhuriyet bassavcisi Hakan Karaali,Besikci,nin yazisiyla PKK propagandasi yaptigina karar vererek ceza istemli dava acti.

Boylece Turkiye,yi zaman tuneline sokup 1633,lerdeki Avrupoa,nin yanina koydu.
Ismail Hoca 28 Temmuz 2010 carsamba gunu saat 09.10 da Istanbul 11.Agir Ceza Mahkemesi,nde derginin yaziisleri muduru Avukat Zeycan Balci Gimseli ile birlikte yargilanacak.

Mahkemenin karari ne olursa olsun sonuc degismeyecek.
Ismail Besikci tezleri ve Kurd Sorunu gercektir.

vrijdag 23 juli 2010

K.C.Wordpress

K.C.Wordpress
The World Congrees for Middle Eastern Studies (WOCOMES)will take place in Bercelona next month.Held every four years,WOCOMES bring together,tousands of Middle East academics and expert from aroun the world.

At this 3.rd WOCOMES gathering(19-24 July) there wil be several Kurdish-focused panels with some real powerhouses in Kurdish studies,including Amir Hassanpour,Javel Klein,Jordi tajel and Abbas weli.

WOCOMES will also feature a film festival and book fair.Don,t miss this event if you`´re in this area.

Below are four Kurdish-Focused panels from the online shedule.

-Paece in Turkey?The PKK,the AKP and neaw Approaches to the Kurdish issue Tuesday,20 July2,4,3p.m.

-Making the Nation performing stateness,kurdish Media in kurdistan and in the Diaspora.Tuesday,20 July,5-7.p.m

-Studying Kurdistan,Wednasday,21 July,9-11 a.m

-No friends but the mountains,representations of the Kurdishand the politics of the Kurdish Studies.Thursday,22 July,9-11,a.m

Source:Kurdistan commentary.wordpress.com

12 EYLUL YASASI

Gecen gunlerde anayasa mahkemesi aldigi kararla anayasa referandumunun yolunu acti.CHP nin basvurusuba ikili bir cevap veren anayasa mahkemesinin karari hukumet tarafindan sert elestirilere maruz kaldi.

Yillardir tartisma konusu olan anayasa degisikligini iceren referandum icin siyasal partiler arasinda diyalog ve tartismalar suruyor.bu tartismaya sivil toplum orgutleri de katilacak.Anayasa referandumunun 12 Eylul tarihinde yapilacak olmasi tartismalarin eskilere yani anayasayi yapanlara yonelik acilim yapilmasi acisindan onem tasiyor.bilindigi gibi 12 Eylul,de darbeyle iktidara gelen generaller kurmus olduklari danisma meclisi araciligiyla anayasa hazirlatmis,bu anayasa referanduma sunulmus referandumda yuksek oranda kabul oyu alinmasiyla birlikte kenan Evren,de cumhurbaskani secilmisti.

12 Eylul de referanduma sunulacak olan anayasa degisikligini iceren paket kabul edilirse 12 Eylul anayasasini yaptiranlarla ilgili gecici 15.maddenin kalkamsiyla birlikte darbeci generallerin eylemleri sorusturulacak.Gecici 15. maddesiyle birlikte degisiklikte bazi maddelerde yer aliyor,nevarki bu degisiklikte kurdler ile ilgili herhangi bir madde yer almiyor.Bu durum Kurdler arasinda yani bir bolunme isareti veriyor.

12 Eylul anayasa referandumu ile ilgili calismalar surerken AKP genel baskani R.T.Erdogan Chp,,BBP ve SP,ye gorusmek icin mektup gonderirken mecliste gurubu olan BDP ve MHP,ye herhangi bir gorusma talebinde bulunmadi.Bu durum anayasa degisikligi onerisini yapan AKP,nin referandumda izleyecegi taktigin isaretini veriyor.

Bilindigi gibi CHP ile AKP arasinda iliskiler Baykal ekibinin tasfiyesiyle birlikte kismi de olsa bir yumusama egilimine girmisti.Ayrica CHP,nin MHP ile birlikte ittifaki zayiflamisti.AKP izleyecegi yeni taktikle ana muhalefet partisiyle yaklasirken diger partilerle uzaklasmasi bir bakima merkezci rol oynameya calisiyor.Sozumone Turkiye,nin onundeki engelleri asip demokratik acilim calismalarina devam edecegi mesajini veriyor.

Kurdler ve kurdistan acisindan anayasa referandumu bir yonuyle gecmisle hesaplasmayi icerirken diger yonuylede kurdler arasinda aldatma ve bolunmeyi derinlestirmeyi hedfliyor.Kurdlere yakin duran politik partilerden Hak-Par ve KADEK referandumda evet oyunu kullanacagini belirtirken PKK,ya yakin durdugu soylenen BDP ise;referandumda hayir oyu kullanacagini acikladi.

Evet ve Hayir oylari bir bakima Kurdler arasinda yeni bir tartisma surecine isaret ederken,diger yandan gerilimli bir ortama isaret ediyor.Bu ortami saglayan hic kuskusuz AKP hukumetinin Kurdleri bolma siyasetidir.Daha once yapmis oldugu aciklamada Kurdistan,i isaret ederekten bir biz birde BDP var demisti.

Simdiki durumda soruna anayasa referandumu acisindan bakarken gecici uzlasma siyasetinin yaninda birde Turk devleti,ne karsi yurutulen bir silahli mucadele boyutu var.Bu boyut da bu mucadeleyi yok saymak ve red etmek hickuskusuz buyuk bir yanilgi.Eger 1963 yilinda irak Kurdistan,inda ateskes ve baris gorusmelerini dikate alirsak burada taktik plandaki sorunun yillarca suren bir catismaya neden oldugunu goruruz.

Bilindigi gibi Celal Talabani ve arkadaslari KDP yonetimindeki barzani,yi ateskes nedeniyle Kurdistan,i bir kilo portakal ve elmaya satmakla suclamisti.Bu suclamnin ardindan devreye giren Bagdad Yonetimi iki guc arasindaki catismayi derinlestirmeye calismisti ve bunda da onemli olcude basarili olmustu.Kisacasi PKK.nin tasfiyesi uzerine kurulmus bir politika ulusal duyarlilikla uyusmuyor.

Eger refeandumda Bingol,den Diyarbakir,a nazaran daha fazla evet oyu cikarsa bu Bingol,de demokrasi ve ulusalligin daha fazla geliskin olduguna isaret etmiyor.Bilindigi gibi 12 Eyluyl anayasasina karsi kurdistan da en fazla oy Bingol,den cikmisti.

donderdag 15 juli 2010

Mewla Benavî

Artık askeri darbe olmadan Ergenekon hakimiyet sağlayamaz
Mewla Benavî
Benavime@hotmail.com

Türkiye'de durum geri dönülmez bir noktaya ulaşmış bulunuyor. Artık askeri bir darbe ve yüzbinlerce kişinin yakalanması, binlerce hatta onbinlerce kişinin idam edilmesi, öldürülmesi olmadan, Türkiye eski haline gelemez. HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi'nin yaptığı sadece işi geciktirmektir.

Erzincan savcısı'nın Ergenekon bağlamında yakalanması ve sonrasında meydana gelen olaylar, Türkiye'de geçici bir krize neden oldu. Fakat bu kriz geçicidir ve Ergenekon bu işten çok zararlı da çıkabilir.

Zaten olayın gelişmesine bakılırsa, Ergenekon meselesinde artık muvvazaf general ve amirallerin ifadesi alınıyor. Kimi analistlere göre, HSYK'nin Erzurum savcılarını görevden alması ve Yargıtay savcısının tekrar AKP'yi kapatma amaçlı soruşturma başlatma sinyali; amirallerin, 3. ordu komutanı Saldıray Berk'in-garip bir isim, hiç te isme benzemiyor-ifadeye çağrılması HSYK'nin Erzurum'da özel görevli savcıları özel görevden men etmeye neden olmuş.

Ama gelişmelere bakılırsa bu olayın varacağı nokta bu veya benzer bir durumdur.

Türkiye'nin demokratikleşmesi önünde en önemli engellerden bir tanesi, 12 Eylül anyasası ve daha sonraki askeri hakimiyet esasına göre düzenlenen hukuksuzluk kurumlarıdır.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve HSYK (Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu), Ergenekon'un dayandığı nizamın temel taşlarındandır. Bu kurumlara dokunulmadan, Türkiye demokratikleşemez. Çünkü 12 Eylül hukuksuzluğu, hakimiyetinin bekası için her kurumu diğeri üzerinde bir kontrol mekanizması şeklinde örgütlemiştir.

Mesela bir ilçenin savcısı Cuhurbaşkanı, Başbakan veya herhangi bir siyasetçi hakında mahkeme açabilir ve hatta görevden azledebilir. Hakim ve savcıların atanması da güya adalet namına, yürütmeden bağımsızlaştırılmıştır.

Asker kişiler sivil hukuka tabi olmadığı için zaten bu hukuktan etkilenmiyor. Askerin emir komutaya göre işleyen kendine has bir “hukuku” var. Onların işlerine siviller zaten karışamaz.

Yani Anyasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, HSYK vb kurumlar sadece siviller için işliyor ve hep askerin elinde sivillere karşı kullanıldı. Şemdinli savcısının görevden alınması bunun açık bir örneğidir.

Bu durum Türk devleti'nin kuruluş felsefesine de oldukça uygundur

Çünkü Türk devleti Türkiye olarak adlandırılan coğrfya'da yaşayan milletlerin iradesine karşı kuruldu. Askerin süngüsü ile kuruldu. Türk resmi tarihinin yalan iddialarının tersine, yabancı hiçbir güce karşı savaş olmadan kuruldu. Yabancıların desteği ile Türkiye halk ve milletlerine karşı kıyım uygulanarak kuruldu.

O zaman toplum içerisinde ne kadar kopuk, ipsiz, berduş, halk düşmanı insan varsa bu devletin büyükleri oldular. Daha sonraki devlet kadrolarını yetiştirme okulları ve askeri okullar halka düşmanlık esasına göre eğitim verdiler ve devlet kadrosu olmak için halk düşmanı olmak şart oldu. Halk düşmanı oldular.

Kemalizm denilen şey; bu durumun en açık ifadesidir. Şimdi artık bu nizam işlemiyor ve halk düşmanı bu kesim tasfiye oluyor.

Halk düşmanı bu gurup ve kurumlar da hakimiyetlerini kaybetmemek için direniyorlar, ama nafile bir direniştir.

Türkiye'nin insanlık düşmanı bu kurumları, gereğinden fazla yaşadı, gücünden fazla güce sahip oldu. 20 yıl önce yıkılması gerekliydi. Yıkımladı. Şimdi yıkılıyor.

Halk düşmanı bu nizamın ayakta kalabilmesi için dış destek gerekliydi. Nasılki kuruluş dış desteye dayandı ise, yaşaması da dış desteye bağlıydı.

ABD'nin 2003 yılında, Ortadoğu'da başlattığı demokratikleştirme operasyonu bu nizamın yıkılmasını sağlayan en önemli etken oldu. Bazı kemalist olmayan Türk yazarları'nın da iddiası; ABD'nin Irak savaşında, Afganistan savaşında başarısız olduğudur.

Sonuçlara baktığımız zaman, tam tersi bir durum görüyoruz. Türkiye'de esmeye başlayan demokratik havanın en birinci nedeni ABD'nin yeni politikası ve Saddam rejimini yıkmasıdır. Zaten Ergenekon da bunu böyle anladığı için ABD'ye düşmanlık etmekten geri kalmadı. Türk Ergenekon'u Irak'ta ABD'ye karşı savaştı ve yenildi. Ordaki yenilgiden sonra Türkiye'de de yenildi.

Türkiye'deki iç gelişmeler de Ergenekon'un hakimiyetini engelleyebilir bir durumdadır. Siyasi, ekonomik, askeri, ideolojik olarak ta bu böyledir. Ergenekon ve darbe sever güçlerin kitle tabanı yok. Rüşvet ve korku ile etrafında topladıkları kitleler hala meseleyi anlamamışlar.

Türk medyası'nın bir kısmı ve servetlerini halk düşmanlığı ile elde eden bazı zengin Türk şirketleri, kitlelerin durumu açık anlamalarını engelliyor. Fakat herşeye rağmen, Türkiye'de askeri darbeye evet diyecek güçler çok azdır.

AKP'ye karşı olan güçler, fikirler olabilir, ama askeri darbeyi onaylayacak çok az sayıda insan olur. Bu böyle olduğu için, çeşitli planlar ile darbe temelini hazırlamaya çalışıyorlar, fakat onu da başaramıyorlar.

Darbeci kadroların durumu

Ergenekoncu takımdan tek bir kişi siyasi savunma yapmadı. Karıları'nın esiri “kahraman” generaller; hasta raporları ve çeşitli bahane va yalanlar ile hapishanden, mahkemeden kurtulma çarelerini aradılar. Kimi kilo kaybetti, kimi hafıza kaybetti, çoğu ar ve şeref kaybetti.

İşte bu türden kadrolar ile ancak dış destekli darbe yapılırdı. Dış destek olmadığı zaman da hepsi döküldü. Utanmadan lüks otel sayılabilecek hapishanelerden şikayetçi oldular.

İşte bu zavallı ergenekon kadroları, Türkiye ile İsrail arasındaki çelişkelere bel bağladılar, Türkiye'nin Rusya ile ilişki kurmasının, AKP hükümetinin düşüşüne neden olabileceğini düşündüler. Öyle salakça çaresizlik içine düştüler ki, kendilerinin AKP'ye karşı kullandıkları argümanlardan dolayı, AKP ile ABD'nin arasının bozulacağını düşündüler.

Mesela Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını savunanlar (Tuncer Kılınç, Hurşit Tolun, Doğu Pernçek ve diğer Ergenekoncuların konuşmalarına bakılabilir) kendileri idi. Ama AKP'nin 'eksen kayması' yaptığını propaganda ederek, ABD ile arasını açmaya çalıştılar.

Ama ne olursa olsun, artık geri dönülmez bir noktaya varılmış. Türkiye eski Türkiye olmaz ve devletin yeniden yapılanması gerekiyor.

Kurulacak yeni devletin nasıl olacağı da çok kolay belli olmaz.

Ortadoğu ve dünyadaki güç dengelerine göre ayarlanacak.

Devlet'in nereye hakim olacağı da belli değil.

Tabii buna hayıflanarak, demokratikleşme sürecini geciktirmeye çalışmak sadece gericilik değil, akılsızlıktır da.

Çünkü demokratikleşmenin gecikmesi veya engellenmesi kurulacak olan yeni devletin; sınrılarını genişletmiyor, sabitleştirmiyor. Tersine daraltıyor ve belki yok ediyor.

Onun için Türkiye'nin birliğini ve varlığını savunanların, demokratikleşme sürecine daha fazla destek vermeleri gerekiyor. Çok hızlı bir demokratikleşme sürecine yardımcı olmaları gerekiyor.

info@kerkuk-kurdistan.com

Hatip Dicle’nin ihbarı işe yaramadı
KK-Haber
info@kerkuk-kurdistan.com

DIYARBEKIR, 17/2 2010 — Hatip Dicle’nin AKP’yi ihbar etmesi, kendisi ve arkadaşları için iyi bir sonuç doğurmadı. Türkiye’de artık Ergenekon hakim değil. Ya bu basit gelişmeyi görmüyorlar, ya da Ergenekon’un parçasıdırlar. Her iki durumda da zararlı çıkacakları bellidir.

Apocular Türk devleti’nin kirli örgütleri ile iç-içe, kol-kola çalıştılar. Devlet istediği zaman hepsinin “ipliğini pazara” çıkarabilir ve söyleyecekleri olmadığı gibi, yapacakları bir şey de yok.

PKK Türk devlet’inin kucağında büyüyen bir harekettir. 1999 sonrasında ise aleni olarak devlet ile iç-içe çalışmıştır. Gerçi liderleri, Abdullah Öcalan, başından beri devlet’e rağmen bir şey yapamayacağını anladığını ve onun için de devlet ile çalıştığını defalarca ittiraf etmiştir, ama sokaklara saldıkları Kürt’lerin önemli bir kısmı, olayı böyle görmüyor. Ya da görmek istemiyor.

Türk devleti hala apocu’ların üzerini tamamen çizmediği için, sınırlı bir şekilde hareket edebiliyorlar. Ama gelişmelere bakılırsa, devlet ister-istemez apocular’ın üzerini çizmek zorunda kalacaktır. Çünkü apocular ile değişen Türkiye uyuşmuyor, uyuşamıyor.

PKK için ideal ortam, Ergenekon’un hakim olduğu ortamdı. Kürt’ler zarar görüyordu, ama PKK güçleniyordu, Ergenekon güçleniyordu.

ABD’nin Türk devletine, sivil Kürtler’e karşı silah kullanma yasağı sonrasında, ne PKK ne Ergenekon rahat yüzü görmedi. PKK Kürt’ler ile ilintili olduğu için, süreci daha geç yaşamaya başladı. Ama kaderleri Ergenekon ile bir gibidir.

Mesela Hatip Dicle’nin ihbarcılık yaptığı olaya bakalım.

Ergenekon ve devamı olan güçler; CHP, eski solcuların bir kısmı, MHP, kemalist ve ülkücüler başından beri “Habur Girişi” meselesini kullanmaya çalıştı. Habur girşinin bir anlaşma olduğunu ve terör örgütü ile bir anlaşma olduğunu söylediler. Hatip Dicle’nin ihbarı; CHP için fırsat oldu ve meclise taşımaya karar verdiler.

CHP gensorusu AKP için önemli bir sonuç doğurmaz. Ama Hatip Dicle’nin yaptığı ihbar, kendisi ve arkadaşları için olumsuz sonuçlara neden olabilir.

Nitekim hem kendisi hem de ‘Habur Girişi’ni yapan 17 kişi için yeniden mahkeme süreci başlatıldı ve büyük bir ihtimal ile hapis ile sonuçlanacak.

Bu sefer arkalarında uluslararası desteği bulmaları da oldukça zor. Çünkü sürece ters hareket edenler kendileri. Uluslar arası kamu ile köprüleri çoktan attılar, süreci düzgün okumadılar ve Ergenekon ile birlikte hareket ettiler. Apocu Internet siteleri ile Ergenkon siteleri nerdeyse aynı haber ve değerlendirmeleri yapıyor.

Her şeylerini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesin’in “samimi ittirafçı” olarak kabul ettiği, Abdullah Öcalan’a feda ettiler. Bunun da bir bedeli var ve o bedeli seve seve ödüyorlar.

Kürt kamuoyunun bildiği ve kimsenin fazla ilişmek istemediği diğer bir nokta da, KCK/TM’nin Osman Baydemir’e ceza vermesinin deşifre edilmesi ile daha belirgin hale geldi.

Türk medyasına “sızdırılan” bir ortam dinleme kasetinde geçen konuşmalara göre, Diyarbekir Belediyesinde çalışan temizlik işçisi, Ümit Aydın ve görevli Seda Akbaş Can, alınan kararı kendisine bildiriyor. Osman Baydemir’e verilen hafifletilmiş ceza, uyarı cezasıdır ve ‘Sayın Abdullah Öcalan’ kampanyasına katılmadığı—kampanya’da Sayın Öcalan imzaya açılmış’tı ve Osman Baydemir’in imzalamadığı anlaşılmış— için cezalandırılmış.

KCK iddianamesinde de olay anlatılıyor, ancak Osman Baydemir X olarak geçiyor.

KCK iddinamesini okuyanlar, devletin apocuları, iddiname sürecinde de, ne kadar kuruduğunu, Kürtler’den kuruduğunu görür.

İddianamamede apocular’ı Kürtler’e karşı zor durumda bırakacak hiçbir şey yazılmıyor. Ya noktalar şeklinde geçiyor, ya da hiç geçmiyor. Yani KCK iddianmesi denilen şey aslında, apocuları gizleme, kullama iddinamesidir.

Fakat devletin elinde onlar ile ilgili her şey var ve gerekli gördükleri zaman meydana çıkarabilirler.

İşte Osman Baydemir ile ilgili deşifre edilen ortam dinlemesi, bunlardan bir tanesidir ve büyük bir ihtimal ile devamı olacak.

Zaten apocu takım, sadece Kürtler’den gizlendi, devlet’ten gizlenmek gibi bir dertleri olmadı. Serok dedikleri adam, gizlenmiyor ve Türk genelkurmayın direktifi ile çalışıyorsa, alttakiler’in gizlenmeye hiç gerekleri olmaz.

Onlar da gizlenmediler. Herşeyi devletin gözleri önünde yaptılar ve bu devletin bir gün kendilerine karşı kullanabileceğini hesap edemediler.

Türk devleti değişmek zorunda kaldı ama apocular değişmedi ve devam ettiler. Değişen duruma ayak uyduramadılar ve serokları’nın birkaç göbekten bağlı olduğu güçlere karşı tavır alamadılar.

Onu için de Hatip Dicle’nin yaptığı ihbar ‘deşifre’ sürecini de hızlandırabilir.

donderdag 1 juli 2010

KURDISH MEDIA:AGIRÎ:http://www.kurdistanmedia.com-AMÎDA:http://www.amidakurd.com-AMUDÊ:http://www.amude.net-AVESTA KURD:http://www.avestakurd.net-AZADIYA WELAT:http://www.azadiyawelat.com-BÎRNEBÛN:http://www.birnebun.com-CELADET ALÎ BEDIRXAN:http://www.celadet.de-DEMA NÛ:http://www.demanu.com.tr-DENGÊ AMERÎKA'YÊ:http://www.voanews.com/kurdi/-DENGÊ BOTAN:http://www.dengebotan.com-DENGÊ ÊZÎDIYAN:http://www.yezidi.org-DENGÊ KURDISTAN:http://www.kurdistan.nu-DIYARNAME:http://www.diyarname.com-DIYARBEKIR-NET:http://www.diyarbekir.net/cgi-bin/index.pl?mod=news-DIYARBAKIR SÖZ:http://www.diyarbakirsoz.com-DİYARBEKİR ZİNDANI:http://www.diyarbakirzindani.com-Efrîn-NET:http://www.efrin.net-AJANSA NÛÇEYAN A FIRATÊ:http://www.firatnews.com-GELAWEJ:http://www.gelawej.org-HAWAR DENGÛBAS:http://www.hawardengubas.com-HEMDEM:http://www.hemdem.com-KOMKAR:http://www.komkar.org-KURD INFO:http://www.kurdinfo.com-KURDISTAN INFO:http://www.kurdistaninfo.de-KURDISTAN INFORMATION:http://www.kurdishpoint.com/start/-KURDISTAN LINK HOTELL:http://www.kurdistan4all.com-KURDISTAN MEDIA:http://www.kurdistanmedia.com-KURDISTAN-POST:http://www.kurdistan-post.com-LOTIKXANE:http://www.lotikxane.com-MALA ÊZDIYAN:http://www.malaezdiyan.com-MALA ME:http://www.malame.org-MALPERA KURDÊN KIRŞEHÎR'Ê:http://www.mifikan.com-MEHNAME:http://welcome.to/mehname-MHA NEWS:http://www.mhanews.net-NASNAME:http://www.nasname.com-NAVENDÎ CHAK:http://www.nawandihalabja.com-NAVKURD:http://www.navkurd.net-NEFEL:http://www.nefel.com-NERÎNA-NAVEND:http://www.nerina-navend.org-NETKURD:http://www.netkurd.com-NEWROZ.COM:http://www.newroz.com-PENA KURD:http://www.pen-kurd.org-PEYAMNER:http://peyamner.com-PEYXAMhttp://www.peyxam.de-PEYV (GOVAR):http://www.eduhok.net/peyv/-PRESS KURD:http://www.presskurd.com-PUK MEDIA:http://www.pukmedia.com-ROJEV:http://www.rojev.com-ROJHELAT:http://www.rojhilat.net-ROJNAME:http://www.rojname.com/index.kurd-SERXWEBUN:http://www.serxwebun.com-SERWEXT:http://www.serwext.com-TIRÊJ:http://www.tirej.com-YENİ ÖZGÜR POLİTİKA:http://www.yeniozgurpolitika.org-KDP WORLD NEWSPAPER:http://www.kdp.pp.se/world_newspaper.html-WORLD NEWS NETWORK:http://www.worldnews.com-ZANIN:http://www.zaninonline.org-XEBAT:http://www.xebat.orgTURKISH MEDIA:AKSİYON:http://www.aksiyon.com.tr-AMERİKA'NIN SESİ:http://www.voanews.com/turkish/-BBC TURKISH:http://www.bbc.co.uk/turkish/-BIA-NET:http://www.bianet.org/index_root.htm-BİRGÜN:http://www.birgun.net-CNN TURKISH:http://www.cnnturk.com-DEUTSCHE WELLE TURKISH:http://www2.dw-world.de/turkish/-EVRENSEL:http://www.evrensel.net-HABER 7:http://www.haber7.com-HÜRRİYET:http://www.hurriyet.com.tr-GAZETEM-NET:http://www.gazetem.net-GAZETE OKU:http://www.gazeteoku.com-MİLLİYET:http://www.milliyet.com.tr-MYNET-HABER:http://haber.mynet.com-NTVMSNBC TURKISH:http://www.ntvmsnbc.com/news-RADIKAL:http://www.radikal.com.tr-REFERANS:http://www.referansgazetesi.com-TEMPO DERGİSİ:http://www.tempodergisi.com.tr-ZAMAN:http://www.zaman.com.tr-UNIVERSITY:UNIVERSITY OF SULAIMANI:http://www.univsul.com-UNIVERSITY OF DOHUK:http://www.uni-dohuk.net-SALAHADDIN UNIVERSITY:http://www.usalah.org-KURDISH ACADEMIC NETWORK:http://www.kurdish-academic.net-PHOTO SITE:PHOTO KURDISTAN:http://zmuse.photosite.com/Photo-kurdistan-azizsafti/-RADYO - TV:KURD-SAT:http://www.kurdsat.org/new/-KURDISTAN TV:http://www.kurdistan.tv-ROJ TV:http://www.roj.tv-RADYO AŞTÎ:http://www.radioasti.com-RADYO ZAYELE:http://www.sr.se/rs/red/ind_kur.htmlSTRAN - MUSÎK:BLEND:http://www2.blendonline.com/home.asp-DLER:http://www.dleronline.com-HASSEN ZÎREK:http://www.geocities.com/ziraksongs/-HUNERNAME:http://www.hunername.tk-KAMKAR:http://www.kamkars.net-KURDISH MUSIC:http://www.kdp.pp.se/music/index.html-KURDISH MUSIC SHOP:http://www.kurdistanshop.com/music.htm-TEY-LO:http://www.teylo.com