vrijdag 22 juli 2011

Özerk bölgelerin bağımsız devletlere dönüştüğü günümüzde, "karar vericiler“ bize rağmen, bizim adımıza "ekolojik konfederalizm“, "demokratik konfederalizm“ gibi ne olduğu belirsiz, hiç bir statüye tekabül etmeyen, yada "demokratik ulus“, "demokratik özerklik“ gibi sistemi ve statükoyu yeniden cilalayarak Lozan antlaşmasını güncelleştirmeye çalışmaktadırlar.
Seksensekiz yıldır ulusumuzun "1.Lozan antlaşmasına” karşı direnme savaşı, hiç kuşkusuz cilalanarak dayatılan “2.Lozan”a karşı da aynı kararlılıkla devam edecektir. 1.Lozan antlaşmasını kabul etmediğimiz gibi 2.Lozanı da kabul etmeyecek ve tanımayacağız..
…………………
Yeni bir "24 Temmuz“ yaklaşırken, halen ağır sonuçlarını yaşadığımız, çokça bedel ödediğimiz ve daha da ödeyeceğimiz "Lozan emperyalist paylaşım antlaşması“ nı unutmadık, unutmayacağız.
Sende Unutma!..
Kürdistan‘ın bölünüp paylaşılma antlaşması olan Lozanantlaşması, aynı zamanda ülkemizi işgal ve ilhak etmiş sömürgeci devletlerin kuruluş, uluslararası tanınma ve siyasal sınırlarının garanti altına alınma antlaşmasıdır. Yani ülkemiz ve ulusumuzun boynuna geçirilen "yağlı urganın“ ta kendisidir.
Lozan antlaşması; Emperaylizmin, Ortadoğuda işbirlikçi sömürgeci suni devletler yaratma projesidir.
Ortadoğuda Kemalist, Baasçı ve Molla rejimlerinin ülkemizdeki işgalinin "tapu senedi“, doğal kaynaklarının "talan“ fermanı olan 24 Temmuz 1923 Lozan paylaşım antlaşmasını kabul etmiyor ve tanımıyoruz.
Sömürge ülkeler bir yana, beraber yaşayan uluslar ve hatta küçücük özerk bölgelerin bağımsız devletlere dönüştüğü günümüzde, "karar vericiler“ bize rağmen, bizim adımıza "ekolojik konfederalizm“, "demokratik konfederalizm“ gibi ne olduğu belirsiz, hiç bir statüye tekabül etmeyen, yada "demokratik ulus“, "demokratik özerklik“ gibi sistemi ve statükoyu yeniden cilalayarak Lozan antlaşmasını güncelleştirmeye çalışmaktadırlar.
Seksensekiz yıldır ulusumuzun “ 1.Lozan antlaşmasına” karşı direnme savaşı, hiç kuşkusuz cilalanarak dayatılan “2.Lozan”a karşı da aynı kararlılıkla devam edecektir. 1.Lozanantlaşmasını kabul etmediğimiz gibi 2.Lozanı da kabul etmeyecek ve tanımayacağız..
Sende kabul etme!..
Ülkemizin “tapu senedi”, ulusumuzun boynundaki “yağlı urgan” olan Lozan emperyalist paylaşım antlaşmasını redettiğimizi haykırmak için..
Dünyadaki diğer halkların sahip oldukları ve kullandıkları “kendi kaderlerini belirleme hakkını istediğimizi haykırmak için.
Fermanımızın imzalandığı tarihte 24 Temmuz 2011 Pazar günü saat 13:00 te, aynı yerde Uşi sarayi/oteli önünde olacağız..
Sende katil..
Sesini sesimize kat, birlikte daha gür haykıralım.. LOZAN ANTLAŞMASINA HAYIR!..
LOZAN ANTLAŞMASI KARŞITLARI KOMİTESİ
...................................................................................................................
BANG JI RAYA GİŞTÎ RE!
Nêzik bunîya “24 a Tîrmehe ke nu de, em wek gel hêj jî encamên pir giran dijîn û pir bedêlan dane dîyare hêj jî em dê bidin. “Peymana Lozan ya parvekirina Emperyalîst” me bîrve nekirîye û em dê bîrve nekin.
Tu jî bîrve neke!..
Pêymana Lozanê, peymana dabeş kirin û parve kirina Kurdistanêye, herweha avakirina dewletên dagirkeran qu welatê me dagir û tevlîkirinê ye, peymana kebul kirin û pecirandina sînorên sîyasî û danasîna navneteweyî ye. Bi qurtî “Taya dardakirinê” qu di hustîya gel û netewa me bi xwe ye.
Peymana Lozanê; Piroje ya Emperyalîzmê qu di rojhilata navîn de avakirina dewletên hevkar û dagirkeran ya sunî ye.
Rojhilata navîn de, ji bo Kemalîstan, Baasîyan û rejîma Mollan 24 ê Tîrmeh ya 1923 peymana Lozanê wek fermana “seneda tapo” ya dagirkirdinê ye , “talan” kirina xêr û berên welatê me ye, em vê peymanê kebul jî nakin, nas jî nakin.
Welatên metîngeh li hêleke, netewên qu bi hevre dijîn an jî mintikayên piçuk ên muxtarî bun dewletên serbixwe, “biryarkeran” bêyî me, ser navê me “konfederalîzma ekolojîk” , “konfederalîzma demokratîk” qu çîye kes nizane, beramberê tu statuyê nabe, an jî “netewa demokratîk” , “muxtarîya demokratîk” wek boyax kirina sîstem û statukove, xebata nûjen kirina peymana Lozanê dike.
88 sale qu netewa Kurd dijî “Lozana yekem” berxwedide, bêguman bi boyaxkirin û sepandina “Lozana duyem” re jî emê dij derkevin û qebul nekin.
Çawa qu me Lozana yekem qebul ne kiriye, Lozana duyem jî em dê qebul û nas nekin .
Tu jî qebul neke!..
Peymana Lozanê parvekirina Emperyalîst qu “seneda tapo” ya welatême û wek tayê dardakirinê qu di hustîyê netewa mede ye, ji bo qêrîn û red kirina vê peymanê..
Wek netewan qu xwedî mafên xwe dinyayêde dijîn û bikar tînin, em jî bi daxwaza mafê çarenusîya xwe biqêrîn.
Tarîxa qu fermana me hatîye îmzabuye, 24 Tîrmeh 2011 Roja şemî seet: 13:00 ê de, cîhê îmze ber Kesra UŞÎ emdê bicivin.
Tu jî beşdar be!..
Em hêz û dengê xwe bînin ba hev û xurttir biqêrin.. PEYMANA LOZANÊ RE NA!..
QOMÎTA DİJÎ PEYMANA LOZANÊ
Devrimci Demokrat’ın Notu; sayın Ape Amer bize selam ve iyi niyetlerini yollarken ‘İsviçre Kürdistan İnsiyatifinin’ çağrı mesajının kendisini yollamayı unutmuş.Bizde Nasname’den almak gereğini gördük. Sitemiz ekip olarak bu protestoya katılacak ve 24 Temmuz’da (Lozan’da) UŞİ Sarayının (şimdi hali Otel) önünde olacaktır.
DİYARBAKIR (DİHA) – Diyarbakır’da bir araya gelen yüzlerce kişi Amed İl Konseyi’nin aldığı ‘Demokratik Özerkliğin inşasının hızlandırılması’ kararını selamlamak amacıyla meşaleli yürüyüş düzenledi. Yürüyüşün ardından konuşan Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adayı Emine Ayna, “Köylerde kentlerde mahallelerde Kürtler Özerkliğini ilan etmiştir” dedi.

Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi’ne bağlı Kaynartepe Mahallesi Seçim İrtibat Bürosu önünde bir araya gelen yüzlerce kişi son dönemlede artan askeri ve siyasi operasyonları kınamak ve Amed İl Konseyi’nin aldığı ‘Demokratik Özerkliğin inşasının hızlandırılması’ kararını selamlamak amacıyla meşaleli yürüyüş yaptı. Yürüyüşe Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Adayı Emine Ayna ile Bağlar Belediye Başkanı Yüksel Baran, Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri de katıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan ile PKK ve Konfederalizm bayraklarının açıldığı yürüyüşte ayrıca “Demokratik özerk özgür Kürdistan inşa çalışmalarını selamlıyoruz” yazılı pankart taşındı. Kitle sık sık “Oylar namustur namus satılmaz” sloganlarıyla devam eden yürüyüş blok adayı Ayna’nın Körhat Mahallesi’ndeki seçim bürosu önünde son buldu. Güzergâhının sonunda kendilerine “Öz savunma birlikleri” adını veren bir grup yüzleri kapalı gencin kitleye katılması alkış ve sloganlarla karşılandı. Yol boyunca evlerinin balkonlarından cadde üzerindeki esnafa ve alış veriş yapan yurttaşa kadar 7′den 70′e her kesin, alkış, zılgıt ve zafer işaretleri ile destek meşaleli yürüyüşe destek verdi.

Ayna: Halkına ihanet edenlerin yeri nerde yeri var?

Seçim büros önünde Dicle Fırat Kültür Merkezi sanatçılarından Şilan mini bir konser verdi. Havai fişek gösterilerinin ardından blok adayı Ayna alkışlar arasında bir konuşma yaptı. Ayna, AKP Lideri ve Başbakan Erdoğan’ın yarın Diyarbakır’da düzenleyeceği mitinge dikkat çekerek, AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımını eleştirdi. Ayna, “Köylerde kentlerde mahallelerde Kürtler Özerkliğini ilan etmiştir. İlk işaretini de Kürdistan halkının kendi vekillerini özgürlükten, eşitlikten yana kimliğini ana dilini tanıyandan yana kullanacağını yarın Erdoğan’a gösterecektir. Kürt halkı 8 yıl önce Kürt sorununu çözeceğiz diyenlere oy verdi. 8 yıl sonra devlet olan AKP’ye Kürdistan halkı bütün kapılarını kapatacak. Kürdistan halkı ‘Zalimlere, inkârcıya Amed’den geçiş yok’ diyecek. Hiç lafı dolandırmadan söylüyorum. Din deyip bu halktan oy isteyenler Kürt sorunu deyip halktan oy isteyenlerin ekmeği de suyu da haramdır. Dinsizdirler imansızdırlar” dedi.

Kongra Gel Kongresi’ni sonuç bildirgesi okundu

Ayna’nın konuşmasının ardından sahneye çıkan yüzü kapalı bir genç Kongre Gel’in 8′inci Olağan Kongresi’nin sonuç bildirgesini okudu. Sonuç bildirgesinin bitiminin ardından alkışlarla destek verildi. Etkinlik Dicle Fırat Kültür Merkezi müzisyenlerinin seslendirdiği şarkılar ile çekilen halaylar eşliğinde gece geç saatlere kadar sürdü.
AHMET KAHRAMAN

Kürdistan tarihinde, önceki gün Diyarbakır’da bir ilk yaşandı. Kürdistan sivil inisiyatifi Demokratik Toplum Kongresi, önceki gün Diyarbakır’da altı saatlik çalışmadan sonra, “Kürt halkı olarak, Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz“ içerikli bildirisini yayınlıyor, 850 delege bildiriyi okuyan Kongre eş Başkanı Van Milletvekili Aysel Tuğluk’u, ayakta alkışlıyordu.

Her kesimden delegenin katılımıyla Kürdistan halk birliğini temsil eden Kongre üst sivil inisiyatifi olarak dün, yayımladığı bildiriyle “inkarcı, soykırımcı rejimden vermeyi beklemiyor, hakkımı alıyoruz” diyordu.

Aysel Tuğluk’un okuduğu ve içeriğini yan sütunlarda okuyacağınız bildirinin ayrıntılarına girmeyeceğim. Fakat, Kürdistan isyanın irade beyanı olarak tarihi önemde, ileri bir adım olduğu gerçektir. Asıl önemli olan ise bildirinin ruhudur. “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin” diyen ruhu...

Kürdistan, özgürlük sevdası uğrunda 40 bin can, 4 bin köy feda etmiştir. 4 milyon insanı mültecidir. Kongre bildirisi, Kürdistan’ın kayıplarıyla, cehennem köprülerini geride bırakıp, korku çemberini yardığını anlatıyor, anlayabilene.

Nitekim, zindan bekçileri zaman kaybetmeden ertesi gün harekete geçmişlerdir. Kürdistan, karşı karşıya bulunduğu zorluk da budur:
Muhatabının dünyayı anlayıp, algılama akılı, mantık ile anlama yeteneğinden yoksun, çareyi yok edici, korkutup, sindirici terörde araması...
Oysa kanın durması için, Kürdistan’ın sunabileceği asgari öneridir, bu. Üstüne atlamaları gerekirken, hala sopa gösteriyorlar.
Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/makaleler/429385-kurdistan-ozerklik-bildirisi-ve-kendi-askerini-vuran-ordu.html#post2670311

Öte yandan, İspanya’da Bask ülkesi, Kanada’da Qebek, İrlanda, İzlanda, hatta Afrika’daki Darfur örnektir ki, çağımız el altında kalmış son halkların kurtuluş sürecidir. Yok etmenin ayak sesi soykırımlar, cinayet ve zindanlar, özgürlüğe susamış halkların mücadelesini kıramadı, durduramıyor. Kürdistan’ın bunlardan aşağı olmadığını anlamak için, daha ne kadar kan akıtacaklar bilemiyorum.

TC, Amerikanın “koç başı” olarak dünün “dost ve kardeş” Libya ile Suriye rejimleri kapısında, bugün “özgürlük havarisi”dir. Ama aynı TC, esir Kürtlerin tepesinde bombacı...

Utanma duygusu, insanlık vicdanı hangi dağda otluyor, bilemiyorum, ama Kürdistan gerilla gücü, saldırmazlık kararıyla suskun, buna karşılık Türk ordusu genel taarruzda.

En son, Silvan dağlarına saldırdılar. Karşılık görünce, adeta insan öldürüp kan görme sevinciyle uçak ve helikoptere taarruz veriliyor, sonra yanmış 13 asker cesedi, yedi yaralı taşınıyor, cinayetin yükü de gerillaya yükleniyordu.

Çünkü, Türk Genelkurmayının açıklamasına göre, gerilla el bombası atmış, yangın çıkmış ve 13 asker anında yanıp ölmüş, yedi tanesi de yaralanmıştı. Türk televizyonları, bunun üzerine, ölüm dansı havasına geçmiş, şurada, burada ücreti mukabilinde istihdam edilen “paralı Kürt entelektüelleri”ni de ekranlarda dolaştırarak, Kürt gerilla güçlerini durup dururken, asker öldüren kara emelli göstermeye başlamışlardı.

Bu arada Kürt güçlerini, “ileri demokrat”, dahası Anayasayı değiştirmeyi düşünen iktidarı zor durumda bırakmakla suçluyorlardı. Sanki gerilla, Türk ordusu yok edici azimle dağı, taşı sarmamış da, onu yok yere kışlasında kıstırmış gibi...

Kimse, ordunun taarruzundan bahsetmediği gibi, ağız birliğiyle, “kendi askerlerini yangın bombasına tutan ordu” olgusunu da yalanla sıvıyorlardı. Çok bilmişlerden hiçbiri, bir el bombasının onca insanı öldüren yangına sebebiyet veremeyeceğini düşünemiyor, düşünen varsa bile buyuran efendinin sözü üstüne söz söyleyemiyor, tanık korucunun “uçak ve helikopterler, kendi askerlerine yangın bombaları yağdırdı” anlatımını duymuyordu.
Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/showthread.php?p=2670311

CNN muhabiri Ferit Demir’in dün ekrana çıkardığı başka bir tanık da, “altı tane helikopterin bomba hücumuyla yangın çıktı” dediği halde Türk devletinin entelektüel korucuları yalanlarını tekrarlıyorlardı.

Ayrıca Türk ordu birliklerinin, birbiriyle savaşmaya dair ilk sabıkası değildi bu. Akdeniz’de, kendi gemisini batırması bir yana, iki yıl önce, mayın döşediği araziye askerlerini sürüp yedi tanesini bir arada öldürtmüştü. Gece karanlığında, karşılıklı mevzilenip, birbirine kurşun yağdırmaları, ayrı mesele...

Nitekim İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de, Kürdistan gerillalarının yemek yiyen askerlerin üstüne el bombası atıp, 13 askeri öldürdü yalanını doğrulamıyordu. Bakan, tersine kendi askerini bombalayan ordu olgusunu dolaylı bir dille doğrulayarak, şöyle diyordu:

“Yangın çıkmıştır, yangının sebepleri şu anda çıkmış olan yangını geri getirecek değildir. Yanan ağaçlar orada kaybolan canları geri getirecek değil.”

Ölümlerin her türlüsü kötü, insanlık belasıdır. Ama “terörist öldürüldü” sevinç naraları atan, Türk medyasının “göz yaşları sel oldu, aktı” demeye hakkı var mıdır, bilemiyorum. Türk ordusu dün, baştan başa bütün Kürdistan’da taarruz halindeydi. Hiç biri, “sen orada ne yapıyorsun?” demiyordu.

Ölüm seferleriyle kanın durduğu görülmemiştir, çünkü. Kanı durduracak olgu insanlığın dilidir. Ne yazık ki, o da bunlarda yok. Çok yazık...