KILIÇDAROĞLU SANA YAZIKLAR OLSUN
Milletvekili arkadaşım Metiner sizin aşiretinizden bahsetti. Söyle, niye söylemiyorsun? Burada üstad Kürt, Ermeni dememiştir. Necip Fazıl, Dersim ve Dersimlilieri din mazlumları sınıfına alarak insanı trajediyi bize aktarmıştır.
Bak ben bunu konuşuyorum, ama sen gelip beni Ermeni diasporasıyla aynı yere oturtmaya çalışıyorsun. Sana yazıklar olsun. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı Ermeni diasporasıyla aynı yere oturtanın alnını karışlarım.
BU RAPOR SADECE 100 ADET BASILMIŞ
Dersim’e yapılan operasyonlar bir isyanın bastırılması olarak zihinlerde meşrulaştırılmaya çalıştırılıyor. Ama ilk Meclis’te Dersim Mebusu olarak bizzat Atatürk tarafından davet edilen Diyap Ağa’dan kimse bahsetmiyor.
Seyit Rıza’nın 1915 olayları sırasında, işgalci ordularıyla savaştığından, din ve namusu için hizmet ettiği için vali tarafından şereflendirildiğinden kimse bahsetmiyor.
Bu rapor sadece 100 adet basılarak, gizli ve zat’a mahsus olarak belli yerlere gönderilmiş bir rapordur. Sayın Kılıçdaroğlu, belge ve arşivden bahsetti. Başbakanlığın arşivi açıktır. Sayın Kılıçdaroğlu görmek istiyorsan buyurursun görürsün incelersin. O şartlar içerisinde de bu konudaki bilgisizliğini giderirsin.
RAPORDA DERSİM'E YAPILACAK HAREKATIN AYRINTILARI ANLATILIYOR
Ne var bu raporda? Sadece birkaç cümleyi aktarıyorum:
Sayfa 199. 1926 yılında mülkiye müfettişi Hamdi beyin raporuna atıf yapılıyor
Dersim hükümeti cumhuriye için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kati bir ameliye yapmak ve ihtimalatı selameti memleket namına farzı ayımdır diyor.
Ve 201. sayfasında. Dersim Türkiye için cehalet, maişet darlığı, dahili ve harici tesvilat ve Kürtlük temalüatı ile bulaşmış tehlikeli bir çıbandır. Kesin bir ameliyeye tabii tutulması lazımdır. Bunun için evvela silah toplamak ardından ıslahat yapmak icap eder.
Bu rapor eski raporları hatırlattıktan sonra kendi çözüm önerilerini ortaya koyuyor.
Dersim’e yapılacak harekatın ayrıntıları, göç ettirilecek aşiretlerin listesi anlatılıyor.
KILIÇDAROĞLU HABERİN VAR MI BUNLARDAN
Belge 1: Yine 1935 yılında bir kanun çıkarılıyor. Adı Tunceli vilayetinin idaresi hakkında kanun. O zaman sadece Tunceli’yi kapsamıyor, şimdiki çevre illeri de kapsıyor.
Madde 1: Tunceli vilayetine kor komutan rütbesinde bir zat, vali ve bir kumandan olarak seçilir. Sonra bu vali ve kumandana yasada çok enteresan haklar tanınıyor. Mesela, gerek görürlerse aileleri bir yerden bir yere göç ettirebilir. Mesela idam hükümleri hemen infaz yapılır.
Sayın Kılıçdaroğlu haberin var mı bunlardan?
DERSİM'DE BÜYÜK BİR DRAM YAŞANIYOR
Mesela ceza mahkemelerinde verilen kararların temyizine gerek yoktur. İşte bu kanunun ardından hazırlıklar yapılıyor. 1937-38-39 yıllarında Dersim’de maalesef büyük bir dram yaşanıyor. Havadan, karadan toplarla Dersim’de hareket eden her şey katlediliyor.
O DÖNEMDE SADECE CHP VAR
Dersim olayları sırasında oralarda asker olan bir isim veriyorum. Muhsin Batur. Kim olduğunu biliyorsunuz değil mi?
O dönemde sadece CHP var. Şimdi CHP kendi geçmişini güya bunlardan kurtaracak onun için bana fatura kesmek istiyor. Özür dilesin diyor. Bütün bu işlerin valisi her şeyi sizsiniz. Bizim devlet olarak özür dilememize mani bir şey yok ama. Bu işin nedeni sizin zihniyetiniz, CHP zihniyeti. Buna eski defterleri karıştırmak denmez.
MUHSİN BATUR ANILARINDA YAZIYOR
Dersim olayları sırasında asker olan Muhsin Batur anılarında aynen şöyle yazıyor:
“Günlerden bir gün emir geldi. Trenle Elazığ’a vardık. Oralardan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtim. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum diyor.”
İKİ MASUM ÇOCUK SÜNGÜLETİLEREK BABALARININ YANINA GÖNDERİLİYOR
Üstad Necip Fazıl, Dersim’deki facianın durumunu şöyle anlatıyor.
Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuk, Hozat Kaymakam’ı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderiliyor. Alevler içinden fırlamak isteyen bir genç kalasla alevlerin içine itiliyor ve karşısında sigara içiliyor. İktidar CHP iktidarı, zihniyet CHP zihniyeti.
Üstad faciayı şu sözlerle anlatıyor. Mazgirt halkı doğranmakta, merhamet sahiplerinden biri çocukları alıp bir derenin kenarında saklamak istiyor. Fakat bu vaziyeti de haber alıyorlar. Çocukları da öldürme emri veriliyor ama bu görevi yerine getirecek biri bulunamıyor. Nihayet kara suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıp kırmızı aktığını görenler olmuştur.
'AYIPTIR, ZULÜMDÜR, CİNAYETTİR'
Seyit Rıza’nın hikayesi yürek burkucudur. Şöyle anlatılıyor:
“Son sözünü sordum. 40 liram var oğluma verirsiniz dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Soğuktu etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan dolmuş gibi sessizliğe hitap etti. “Evladı kerbalayık. Bir hatayık. Ayıptır zulümdür, cinayettir” diyor. Sayısı bugün daha bilinmeyen binlerce insan katlediliyor. Yuvalar yıkılıyor.”
CHP’nin geçmişinde bunlar var. Bizim geçmişimizde bunlar yok.
İŞTE DERSİM'E YAPILAN MÜDAHALENİN BİLANÇOSU
Belge 2. Burada belgeyi şimdi size göstereceğim. 8 Ağustos 1939 belgeli bir belge. Jandarma Komutanlığı’ndan başvekalet yüksek makamına gönderilmiş.
Dersim’e yapılan müdahalenin bilançosu veriliyor. Baskınların devam edileceği bildiriliyor. Ekte de bir cetvel var. Ölü diri teslim olanların rakamları. 1936-37-38-39’da toplam 13 bin 806 kişinin öldürüldüğü bu resmi belgede ifade ediliyor. Bakın deprem felaketinden bahsetmiyorum. Öldürülenlerden bahsediyorum. Belgenin altındaki imza çok ilginç Faik Öztrak dahiliye vekili, yani İçişleri Bakanı.
ÖZÜR DİLİYORUM
Sayın Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun? Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim, sen mi dileyeceksin? Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum.
HADİ ONURUNU KURTAR BAKALIM
Ancak CHP adına, CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa, şu anda güya yeni CHP’nin genel başkanıyım diyorsun ya. Onur duyuyorum diyorsun ya hadi onurunu kurtar bakalım.
BAŞBAKAN CELAL BAYAR
Belge 3. 23 Aralık 1938. Tunceli’den 11 bin 683 kişinin sürüldüğünü belirten, iki bin kişinin daha sürülmesini karara bağlayan bakanlar kurulu kararı. Burda da Başbakan kim biliyor musunuz? İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Celal Bayar.
BU SÜRGÜNLERİN ALTINDA İNÖNÜ'NÜN İMZALARI VAR
Anma törenlerini yapan sensin, nasıl yüzleşiyorsun tarihinle? İşte bütün bu sürgünlerin altında İnönü’nün imzaları var. Havadan bombardımanların altında imzası var. Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir ay sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Başbakan Celal Bayar.
SİZİN KAHRAMANINIZ BUYSA ÜLKE BATAR
Tabi alttaki imzalarda bir isim de benim çok dikkatimi çekti. Bayındırlık Bakanı kim biliyor musunuz? Ali Çetinkaya. Bu Kel Aliço’dur. Yani İskipli Atıf Hoca’yı, düzmece bir mahkemeyle, şahitlerin sonra dinlenmesine diye karar veren hakim bu işte.
3 Mayıs’ta ne oldu? Ankara Yenimahalle’de bir parka verdi. Biz bunu hatırlattığımız zaman da Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar’da onu kahraman ilan etti. Sizin kahramanlarınız buysa bu ülke biter be. Bizim kahramanlarımız arasında böyle yüzü kapkara olanlar yok, apaydınlık olaylar var.
SASON'DA 384 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ
Belge 4. 27 Eylül 1938. Dersim operasyonlarının hemen ardından Sason’da yapılan operasyonlarının raporu. Sason bölgesinde 384 kişinin öldürüldüğü, teslim olanların tamamının da batıya göç ettirildiği yazıyor. 28 Eylül 1938 imza kim biliyor musunuz? İçişleri Bakanı Şükrü Kaya. Yine CHP.
ARŞİV AÇIK, GİT BAK
Ben daha ne anlatayım? Daha bir şey anlatayım mı arkadaşlar? Sadece birkaç tanesini ayırıp huzurlarınıza getirdim. Ben belgeyle konuşuyorum. Beyefendi diyor ki arşivi aç. Arşiv açık yahu. Git bak incele, ama git bak doğruyu anlat. Kendini durup dururken savunmaya kalkma. Bunların siyasetine doğruluk üzerine değildir.
DERSİM AYDINLATILMAYI BEKLEYEN BİR FACİA
Dersim yakın tarihimizdeki en acı en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir faciadır.
CHP'Lİ AYGÜN'E LİNÇ KAMPANYASI BAŞLATTILAR
Sayın Aygün çıktı açıklama yaptı. Ne yaptılar? Hemen linç kampanyası başlattılar. Çünkü orada doğruyu söyleyemezsin. CHP Genel Başkanı grup kürsüsünden bu ülkenin Başbakan’ına seviyesiz açıklamalarla bulunuyor.
Tuncelili bir genel başkan, CHP için aslında bir fırsattır. CHP genel başkanı hakaret etmeyi bırakıp partisinin geçmişiyle yüzleşmeli, CHP’nin bu ülkeye yaptığı zulümleri araştırmalıdır. Yine geçtiğimiz hafta içinde CHP’liler Sultan Abdülmecit ile Halife Abdülmecit’in aynı kişi olmadığını anladılar. Kampanyalar gösteriler yaptılar. Ama ben yine de burada bir çark olduğu için iyimserim. İyimser bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Kürtlerin zaaflarının da dikkate alınması, irdelenmesi gerekir. Bölünmenin, parçalanmanın ve paylaşılmanın hedefi olan bir ulus, birçok zaafı olan bir ulustur. Düşmanları, onun bu zayıf tarafından yararlanarak onu bölmüşler, parçalamışlar, paylaşmışlar, yok etmeye çalışıyorlar.
woensdag 23 november 2011
vrijdag 18 november 2011
TC ÇÖZMEYE YANAŞMIYOR
Kürdistan açısından her bakımdan çöküntü ve yıkım anlamına gelecektir. Kürt sorunu Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı haklarını kullanamamaları, statü sahibi olamamaları her taleplerinin de baskı ve şiddetle red edilmesinden kaynaklıdır. Sorunun çözümü Kürtlerin halk olarak tanınması, Türkiye halklarıyla birlikte eşitlik temelinde statüye kavuşmalarıyla ancak çözüm bulabilir. Kürt halkı artık mevcut durumda ulusal varlığını tehdit eden politikalar karşısında statüsüz bir halk olarak yaşamak istememektedir. Kürt halkı olarak inkar ve imha politikası temelinde kurulan siyasi statüsüzlüğü reddederek, özgürlük temelinde kendi toplumsal demokrasimizi de kurarak yeni bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Kendimizi yönetme güç ve iradesine sahip olduğumuzu belirtiyoruz. Demokratik özerklik, sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye halklarının, farklı kimlik ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modelidir. Tüm toplumların doğal yaşam sistemidir. Demokratik özerklik, bir devleti yıkmak, yeni bir devlet kurmak değildir. Aynı zamanda bir devlet sistemi de değildir. Halkın devlet olmayan, kendi coğrafyasındaki öz yönetime katılma sistemidir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesini esas alır. Bu esaslar temelinde, tarihsel dönemlerden de esinlenerek, uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz.''
"DEMOKRATİK ÖZERKLİK KABUL EDİLSİN"
Ortadoğu ve Kuzey Afrika da başlayan halk hareketleri Türkiye toprakları içinde yer alıp da hiçbir özgürlük va haka sahip olamayan Kürt, Laz, Alevi ve Çerkezlerin bir an önce harekete geçmelerini zorunlu kılıyor.
Cahiliğin en yüksek olduğu Yemen, Tunus, Libya ve Mısır gibi ülkelerde halk ayaklanmışken hafıza kaybına uğratılarak Müslümanlaştırılmış Anadolu insanlarının korku içinde cellatlarına tapmaya devam etmeleri şizofrenik ruh haline tekabul ediyor.
Kürtlerin ise dil, vekil, tabela,demokratik toplum, milli şef gibi safsatalarla zaman kaybetme yerine, kendi hakları için harekete geçmeleri gerekiyor. Saddam, Kadafi, Mübarek vs.. örneklerinde görüldüğü gibi artık bu türden ‘büyük önder’, ‘tek şef’, ‘ büyük baş’, ‘ biricik lider’ gibi safsatalara kimse inanmıyor. Komünikasyon alanında teknik ve bilimin dev adimlarla ilerlediği günümüzde o eski çağın kapandığını görüyoruz. Çölün bin yılların karanlığından kurtulmaya çalışan insanlar ‘büyük lider’ değil, başka şeyler istiyorlar. A. Öcalan, ‘benlen görüşen son ekip en iyisidir, gladyatör ile ilişkisi yoktur’ diyerek 10 yıldan beri Gladyatör (TC ordusunun ana çekirdeği olan, sürekli değişik adlar alan – özel harp dairesi, kontrgerilla, ergenekon,yüksek seferberlik kurumu vs.. vs..)denilen TC’ nin kriminal yapılanmaları ile Kürtleri oyaladığını sağırlara anlatmaya çalışıyor. Bu türden görüşme ve anlaşmaların kimin çıkarları için yapıldığını anlamamak zor değil. Yangın Kürtlerin Suriyede ki kısmını da sarmışken, iyi polis, kötü polis oyunu oynayarak Kürtleri kandırmanın önderlik ile bir alakası yoktur. Arap yarımadası ve Güney Mezopotamyada ki Kürt düşmanı devletlerin iç sorunları dolayısyla zayıf düşmeleri, güney Kürdistanda bağımsızlığa doğru büyük adımların atılması, TC ‘nin ABD ve Avrupa’nın baskısı dolayisiyla toplu katliamlara girememesi, iç sorunu dolayısıyla da tavizler vermek zorunda kalması yeni bir döneme geçildiğini gösteriyor. CHP lideri bile özerklikten bahsetmeye başladı. Çoğunluğu Müslümanlık veya gelir sağlama adına örgütlenen Köy koruyucuları, terörist kılığına giren özel Jandarma birliklerinin sivil halkı ve kendilerini daha fazla kışkırtmak için köydeki ailelerini nasıl katlettiklerini anlamaya başladılar. Böylesi bir dönemde kukla önderliğin Kürtlere zarar vermekten başka bir şeye yaramadığı açıktır. Kürtler şimdiki durumlarından çok çok ilerde olmalıydı. Şimdiki durum 90 yıl öncesinden daha geridir. 1919 larda M. Kemal, Kürtlere otonomi vereceğini açıkça söylüyordu. Şimdiki CHP ise M. Kemal’in o zaman Kürt ağalarına önerdiklerine yeni yeni yaklaşmaya başlıyor.
Türkiyede ki devlet Suriye, Mısır, Irak, Libya ve Yemen den daha kötüdür. AKP, CHP, MHP, pusuda bekletilen 1 Milyona yakın resmi askeri güç, Diyanet adı altında faaliyet gösteren 98 000 kişilik dini ordu, 85 000′ in üzerinde ki köy koruyucuları ordusu, uluslararası alanda örgütlenmiş 19 tarikat – cemaatin milyonları bulan bağnaz militanları vs.. vs.. hepsi yeteri kadar zamana sahip oldular ve bütün şanslarını da denediler. Bundan sonra bütün bunların oluşturabilecekleri başka yapılanmalar da rasyonal olmayacaktır.
Kürdistan halkları, bu kadar korkunç bir yapılanmaya sahip bir devletin kendilerine bir şey veremeyeceğini iyi anlamalıdırlar. Bu noktadan hareketle, devletin 1980 lerde somutlaşan, Kürtlere yönelik devlet politikasının sınırlarının dışına çıkmayı önlerine hedef olarak koymalıdırlar. Kenan Evren diktası zamanında geliştirilen bir plana göre, Kürtler’e İspanya örneğinde ki ETA örgütüne benzer bir kimlik yapıştırılacaktı. Bask bölgesinde ki ETA çok öncelerden beri faaliyet gösteriyor, ama Bask halkının hak ve hukuğu alanında bir nebze ilerliyemiyordu. Bu örgüt İspanya polisinin elinde bir oyuncak haline gelmişti. Oraya buraya bombalar konuluyor, sivil halkın kanı dökülüyor ve her bomba patlatılmasının arifesinde sözde halk yürüyüşleri düzenlenerek Bask’lara ölüm diye çığlıklar atılıyordu. Kürt halkının düşmanlarının istediği tamda buyudu. Ordunun Jandarma-özel harp dairelerine verilen görev Kürtleri terörize etmek oldu. Terör, silahlanma devlet eliyle hızlandırılarak, Kürt sorununun imagosu, tecrit edilmiş bir örgüt sorunu şeklinde yansıtılıp, ETA, FARC örneklerinin yaratılmasında başarılı olundu. PKK içinde örgütlenen Türk ordusu elemanları, binlerce Kürdün ölümüne yol açan eylemlerin Kürtler tarafından yapıldığı imajının kök salınmasını sağlamakla görevli idiler. Bu konstrüksiyon hala ayakta, şartlara göre, AKP bu yapıyı daha fazla İslamileştirerek devam ettirecektir.
Kürtler bu oyunun dışına çıkmalıdır. ETA imagosu değil, KATALANYA, güney Sudan veya Kosovo örneği yaratılmalıdır. İspanyada ki 2. büyük etnik toplum olan Katalanlar, ne bomba patlatıyor nede Franko’nun polis devletinin elemanlarını kendi örgütü diye lanse edip bilinçsiz halkı aldatmıyorlar ve işte şimdi bağımsız bir devlet oluşturma aşamasına geldiler. Bask’da polis denetiminde ki ‘eylemciler’ bomba patlatıp Bask halkını daha fazla sindirirken, Katalanyalılar başkentleri olan Barselona’da yerel parlamentolarını topluyor ve İspanya’dan daha fazla hak alıyorlar. Diyarbakır, 2. bir Barselona olmalıdır. Kosovolalılar yaklaşık 7 haftada bağımsızlıklarını elde ettiler. Bu iş o kadar zor değil, yol ve yordamınıa göre hareket etmek gerekir.
35 kişilik bir milletvekili gurubu bu alanda dünyayı ayağa kaldırabilir. Böyle bir şey eskiden ütopya sayılırdı, ama şimdi ki dünya şartlarında, herkes tarafında Kürtler için uygun bir seçenek olarak görülüyor. ABD ve AB, var olan çoğu kukla devletleri eskisi gibi her şart altında ayakta tutmaya çalışmıyor, daha esnek hareket ederek yeni devletlerin yaratılmasına kendileri önderlik ediyorlar. 30 kişiden fazla bir gurupla Ankara’ya gidip orada boşa oyalanmak Kürdistan’da gelişen halk hareketine zarar verecektir. vekiller, Kürtlerin temel taleplerinin kabulü için TC’ye son bir talepte bulunmalı, kabul edilmediği halde bu yolun sonuna noktayı koyarak, Diyarbakır’dan başka bir yaşamın da varolabileceği gerçeğini ispatlamalidirlar.
Tuğluk, herkesi demokratik özerliğe karşı sorumluluğu gereği dayanışma içinde olmaya çağırdıklarını da ifade ederek, '' Uluslararası camiaya çağrımızdır, uluslararası hukukta da yeri olan bu hak esas alınarak Kürt halkının ilan etiği demokratik özerkliği tanımaya çağırıyoruz'' dedi.
Toplantıya, BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Genel Başkanı ve bağımsız Mardin Milletvekili Ahmet Türk, BDP'li milletvekilleri, Belediye Başkanları ve DTK üyeleri katıldı.
"DEMOKRATİK ÖZERKLİK KABUL EDİLSİN"
Ortadoğu ve Kuzey Afrika da başlayan halk hareketleri Türkiye toprakları içinde yer alıp da hiçbir özgürlük va haka sahip olamayan Kürt, Laz, Alevi ve Çerkezlerin bir an önce harekete geçmelerini zorunlu kılıyor.
Cahiliğin en yüksek olduğu Yemen, Tunus, Libya ve Mısır gibi ülkelerde halk ayaklanmışken hafıza kaybına uğratılarak Müslümanlaştırılmış Anadolu insanlarının korku içinde cellatlarına tapmaya devam etmeleri şizofrenik ruh haline tekabul ediyor.
Kürtlerin ise dil, vekil, tabela,demokratik toplum, milli şef gibi safsatalarla zaman kaybetme yerine, kendi hakları için harekete geçmeleri gerekiyor. Saddam, Kadafi, Mübarek vs.. örneklerinde görüldüğü gibi artık bu türden ‘büyük önder’, ‘tek şef’, ‘ büyük baş’, ‘ biricik lider’ gibi safsatalara kimse inanmıyor. Komünikasyon alanında teknik ve bilimin dev adimlarla ilerlediği günümüzde o eski çağın kapandığını görüyoruz. Çölün bin yılların karanlığından kurtulmaya çalışan insanlar ‘büyük lider’ değil, başka şeyler istiyorlar. A. Öcalan, ‘benlen görüşen son ekip en iyisidir, gladyatör ile ilişkisi yoktur’ diyerek 10 yıldan beri Gladyatör (TC ordusunun ana çekirdeği olan, sürekli değişik adlar alan – özel harp dairesi, kontrgerilla, ergenekon,yüksek seferberlik kurumu vs.. vs..)denilen TC’ nin kriminal yapılanmaları ile Kürtleri oyaladığını sağırlara anlatmaya çalışıyor. Bu türden görüşme ve anlaşmaların kimin çıkarları için yapıldığını anlamamak zor değil. Yangın Kürtlerin Suriyede ki kısmını da sarmışken, iyi polis, kötü polis oyunu oynayarak Kürtleri kandırmanın önderlik ile bir alakası yoktur. Arap yarımadası ve Güney Mezopotamyada ki Kürt düşmanı devletlerin iç sorunları dolayısyla zayıf düşmeleri, güney Kürdistanda bağımsızlığa doğru büyük adımların atılması, TC ‘nin ABD ve Avrupa’nın baskısı dolayisiyla toplu katliamlara girememesi, iç sorunu dolayısıyla da tavizler vermek zorunda kalması yeni bir döneme geçildiğini gösteriyor. CHP lideri bile özerklikten bahsetmeye başladı. Çoğunluğu Müslümanlık veya gelir sağlama adına örgütlenen Köy koruyucuları, terörist kılığına giren özel Jandarma birliklerinin sivil halkı ve kendilerini daha fazla kışkırtmak için köydeki ailelerini nasıl katlettiklerini anlamaya başladılar. Böylesi bir dönemde kukla önderliğin Kürtlere zarar vermekten başka bir şeye yaramadığı açıktır. Kürtler şimdiki durumlarından çok çok ilerde olmalıydı. Şimdiki durum 90 yıl öncesinden daha geridir. 1919 larda M. Kemal, Kürtlere otonomi vereceğini açıkça söylüyordu. Şimdiki CHP ise M. Kemal’in o zaman Kürt ağalarına önerdiklerine yeni yeni yaklaşmaya başlıyor.
Türkiyede ki devlet Suriye, Mısır, Irak, Libya ve Yemen den daha kötüdür. AKP, CHP, MHP, pusuda bekletilen 1 Milyona yakın resmi askeri güç, Diyanet adı altında faaliyet gösteren 98 000 kişilik dini ordu, 85 000′ in üzerinde ki köy koruyucuları ordusu, uluslararası alanda örgütlenmiş 19 tarikat – cemaatin milyonları bulan bağnaz militanları vs.. vs.. hepsi yeteri kadar zamana sahip oldular ve bütün şanslarını da denediler. Bundan sonra bütün bunların oluşturabilecekleri başka yapılanmalar da rasyonal olmayacaktır.
Kürdistan halkları, bu kadar korkunç bir yapılanmaya sahip bir devletin kendilerine bir şey veremeyeceğini iyi anlamalıdırlar. Bu noktadan hareketle, devletin 1980 lerde somutlaşan, Kürtlere yönelik devlet politikasının sınırlarının dışına çıkmayı önlerine hedef olarak koymalıdırlar. Kenan Evren diktası zamanında geliştirilen bir plana göre, Kürtler’e İspanya örneğinde ki ETA örgütüne benzer bir kimlik yapıştırılacaktı. Bask bölgesinde ki ETA çok öncelerden beri faaliyet gösteriyor, ama Bask halkının hak ve hukuğu alanında bir nebze ilerliyemiyordu. Bu örgüt İspanya polisinin elinde bir oyuncak haline gelmişti. Oraya buraya bombalar konuluyor, sivil halkın kanı dökülüyor ve her bomba patlatılmasının arifesinde sözde halk yürüyüşleri düzenlenerek Bask’lara ölüm diye çığlıklar atılıyordu. Kürt halkının düşmanlarının istediği tamda buyudu. Ordunun Jandarma-özel harp dairelerine verilen görev Kürtleri terörize etmek oldu. Terör, silahlanma devlet eliyle hızlandırılarak, Kürt sorununun imagosu, tecrit edilmiş bir örgüt sorunu şeklinde yansıtılıp, ETA, FARC örneklerinin yaratılmasında başarılı olundu. PKK içinde örgütlenen Türk ordusu elemanları, binlerce Kürdün ölümüne yol açan eylemlerin Kürtler tarafından yapıldığı imajının kök salınmasını sağlamakla görevli idiler. Bu konstrüksiyon hala ayakta, şartlara göre, AKP bu yapıyı daha fazla İslamileştirerek devam ettirecektir.
Kürtler bu oyunun dışına çıkmalıdır. ETA imagosu değil, KATALANYA, güney Sudan veya Kosovo örneği yaratılmalıdır. İspanyada ki 2. büyük etnik toplum olan Katalanlar, ne bomba patlatıyor nede Franko’nun polis devletinin elemanlarını kendi örgütü diye lanse edip bilinçsiz halkı aldatmıyorlar ve işte şimdi bağımsız bir devlet oluşturma aşamasına geldiler. Bask’da polis denetiminde ki ‘eylemciler’ bomba patlatıp Bask halkını daha fazla sindirirken, Katalanyalılar başkentleri olan Barselona’da yerel parlamentolarını topluyor ve İspanya’dan daha fazla hak alıyorlar. Diyarbakır, 2. bir Barselona olmalıdır. Kosovolalılar yaklaşık 7 haftada bağımsızlıklarını elde ettiler. Bu iş o kadar zor değil, yol ve yordamınıa göre hareket etmek gerekir.
35 kişilik bir milletvekili gurubu bu alanda dünyayı ayağa kaldırabilir. Böyle bir şey eskiden ütopya sayılırdı, ama şimdi ki dünya şartlarında, herkes tarafında Kürtler için uygun bir seçenek olarak görülüyor. ABD ve AB, var olan çoğu kukla devletleri eskisi gibi her şart altında ayakta tutmaya çalışmıyor, daha esnek hareket ederek yeni devletlerin yaratılmasına kendileri önderlik ediyorlar. 30 kişiden fazla bir gurupla Ankara’ya gidip orada boşa oyalanmak Kürdistan’da gelişen halk hareketine zarar verecektir. vekiller, Kürtlerin temel taleplerinin kabulü için TC’ye son bir talepte bulunmalı, kabul edilmediği halde bu yolun sonuna noktayı koyarak, Diyarbakır’dan başka bir yaşamın da varolabileceği gerçeğini ispatlamalidirlar.
Tuğluk, herkesi demokratik özerliğe karşı sorumluluğu gereği dayanışma içinde olmaya çağırdıklarını da ifade ederek, '' Uluslararası camiaya çağrımızdır, uluslararası hukukta da yeri olan bu hak esas alınarak Kürt halkının ilan etiği demokratik özerkliği tanımaya çağırıyoruz'' dedi.
Toplantıya, BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Genel Başkanı ve bağımsız Mardin Milletvekili Ahmet Türk, BDP'li milletvekilleri, Belediye Başkanları ve DTK üyeleri katıldı.
Abonneren op:
Posts (Atom)