vrijdag 18 november 2011

TC ÇÖZMEYE YANAŞMIYOR

Kürdistan açısından her bakımdan çöküntü ve yıkım anlamına gelecektir. Kürt sorunu Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı haklarını kullanamamaları, statü sahibi olamamaları her taleplerinin de baskı ve şiddetle red edilmesinden kaynaklıdır. Sorunun çözümü Kürtlerin halk olarak tanınması, Türkiye halklarıyla birlikte eşitlik temelinde statüye kavuşmalarıyla ancak çözüm bulabilir. Kürt halkı artık mevcut durumda ulusal varlığını tehdit eden politikalar karşısında statüsüz bir halk olarak yaşamak istememektedir. Kürt halkı olarak inkar ve imha politikası temelinde kurulan siyasi statüsüzlüğü reddederek, özgürlük temelinde kendi toplumsal demokrasimizi de kurarak yeni bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Kendimizi yönetme güç ve iradesine sahip olduğumuzu belirtiyoruz. Demokratik özerklik, sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye halklarının, farklı kimlik ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modelidir. Tüm toplumların doğal yaşam sistemidir. Demokratik özerklik, bir devleti yıkmak, yeni bir devlet kurmak değildir. Aynı zamanda bir devlet sistemi de değildir. Halkın devlet olmayan, kendi coğrafyasındaki öz yönetime katılma sistemidir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesini esas alır. Bu esaslar temelinde, tarihsel dönemlerden de esinlenerek, uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz.''

"DEMOKRATİK ÖZERKLİK KABUL EDİLSİN"
Ortadoğu ve Kuzey Afrika da başlayan halk hareketleri Türkiye toprakları içinde yer alıp da hiçbir özgürlük va haka sahip olamayan Kürt, Laz, Alevi ve Çerkezlerin bir an önce harekete geçmelerini zorunlu kılıyor.

Cahiliğin en yüksek olduğu Yemen, Tunus, Libya ve Mısır gibi ülkelerde halk ayaklanmışken hafıza kaybına uğratılarak Müslümanlaştırılmış Anadolu insanlarının korku içinde cellatlarına tapmaya devam etmeleri şizofrenik ruh haline tekabul ediyor.

Kürtlerin ise dil, vekil, tabela,demokratik toplum, milli şef gibi safsatalarla zaman kaybetme yerine, kendi hakları için harekete geçmeleri gerekiyor. Saddam, Kadafi, Mübarek vs.. örneklerinde görüldüğü gibi artık bu türden ‘büyük önder’, ‘tek şef’, ‘ büyük baş’, ‘ biricik lider’ gibi safsatalara kimse inanmıyor. Komünikasyon alanında teknik ve bilimin dev adimlarla ilerlediği günümüzde o eski çağın kapandığını görüyoruz. Çölün bin yılların karanlığından kurtulmaya çalışan insanlar ‘büyük lider’ değil, başka şeyler istiyorlar. A. Öcalan, ‘benlen görüşen son ekip en iyisidir, gladyatör ile ilişkisi yoktur’ diyerek 10 yıldan beri Gladyatör (TC ordusunun ana çekirdeği olan, sürekli değişik adlar alan – özel harp dairesi, kontrgerilla, ergenekon,yüksek seferberlik kurumu vs.. vs..)denilen TC’ nin kriminal yapılanmaları ile Kürtleri oyaladığını sağırlara anlatmaya çalışıyor. Bu türden görüşme ve anlaşmaların kimin çıkarları için yapıldığını anlamamak zor değil. Yangın Kürtlerin Suriyede ki kısmını da sarmışken, iyi polis, kötü polis oyunu oynayarak Kürtleri kandırmanın önderlik ile bir alakası yoktur. Arap yarımadası ve Güney Mezopotamyada ki Kürt düşmanı devletlerin iç sorunları dolayısyla zayıf düşmeleri, güney Kürdistanda bağımsızlığa doğru büyük adımların atılması, TC ‘nin ABD ve Avrupa’nın baskısı dolayisiyla toplu katliamlara girememesi, iç sorunu dolayısıyla da tavizler vermek zorunda kalması yeni bir döneme geçildiğini gösteriyor. CHP lideri bile özerklikten bahsetmeye başladı. Çoğunluğu Müslümanlık veya gelir sağlama adına örgütlenen Köy koruyucuları, terörist kılığına giren özel Jandarma birliklerinin sivil halkı ve kendilerini daha fazla kışkırtmak için köydeki ailelerini nasıl katlettiklerini anlamaya başladılar. Böylesi bir dönemde kukla önderliğin Kürtlere zarar vermekten başka bir şeye yaramadığı açıktır. Kürtler şimdiki durumlarından çok çok ilerde olmalıydı. Şimdiki durum 90 yıl öncesinden daha geridir. 1919 larda M. Kemal, Kürtlere otonomi vereceğini açıkça söylüyordu. Şimdiki CHP ise M. Kemal’in o zaman Kürt ağalarına önerdiklerine yeni yeni yaklaşmaya başlıyor.

Türkiyede ki devlet Suriye, Mısır, Irak, Libya ve Yemen den daha kötüdür. AKP, CHP, MHP, pusuda bekletilen 1 Milyona yakın resmi askeri güç, Diyanet adı altında faaliyet gösteren 98 000 kişilik dini ordu, 85 000′ in üzerinde ki köy koruyucuları ordusu, uluslararası alanda örgütlenmiş 19 tarikat – cemaatin milyonları bulan bağnaz militanları vs.. vs.. hepsi yeteri kadar zamana sahip oldular ve bütün şanslarını da denediler. Bundan sonra bütün bunların oluşturabilecekleri başka yapılanmalar da rasyonal olmayacaktır.

Kürdistan halkları, bu kadar korkunç bir yapılanmaya sahip bir devletin kendilerine bir şey veremeyeceğini iyi anlamalıdırlar. Bu noktadan hareketle, devletin 1980 lerde somutlaşan, Kürtlere yönelik devlet politikasının sınırlarının dışına çıkmayı önlerine hedef olarak koymalıdırlar. Kenan Evren diktası zamanında geliştirilen bir plana göre, Kürtler’e İspanya örneğinde ki ETA örgütüne benzer bir kimlik yapıştırılacaktı. Bask bölgesinde ki ETA çok öncelerden beri faaliyet gösteriyor, ama Bask halkının hak ve hukuğu alanında bir nebze ilerliyemiyordu. Bu örgüt İspanya polisinin elinde bir oyuncak haline gelmişti. Oraya buraya bombalar konuluyor, sivil halkın kanı dökülüyor ve her bomba patlatılmasının arifesinde sözde halk yürüyüşleri düzenlenerek Bask’lara ölüm diye çığlıklar atılıyordu. Kürt halkının düşmanlarının istediği tamda buyudu. Ordunun Jandarma-özel harp dairelerine verilen görev Kürtleri terörize etmek oldu. Terör, silahlanma devlet eliyle hızlandırılarak, Kürt sorununun imagosu, tecrit edilmiş bir örgüt sorunu şeklinde yansıtılıp, ETA, FARC örneklerinin yaratılmasında başarılı olundu. PKK içinde örgütlenen Türk ordusu elemanları, binlerce Kürdün ölümüne yol açan eylemlerin Kürtler tarafından yapıldığı imajının kök salınmasını sağlamakla görevli idiler. Bu konstrüksiyon hala ayakta, şartlara göre, AKP bu yapıyı daha fazla İslamileştirerek devam ettirecektir.

Kürtler bu oyunun dışına çıkmalıdır. ETA imagosu değil, KATALANYA, güney Sudan veya Kosovo örneği yaratılmalıdır. İspanyada ki 2. büyük etnik toplum olan Katalanlar, ne bomba patlatıyor nede Franko’nun polis devletinin elemanlarını kendi örgütü diye lanse edip bilinçsiz halkı aldatmıyorlar ve işte şimdi bağımsız bir devlet oluşturma aşamasına geldiler. Bask’da polis denetiminde ki ‘eylemciler’ bomba patlatıp Bask halkını daha fazla sindirirken, Katalanyalılar başkentleri olan Barselona’da yerel parlamentolarını topluyor ve İspanya’dan daha fazla hak alıyorlar. Diyarbakır, 2. bir Barselona olmalıdır. Kosovolalılar yaklaşık 7 haftada bağımsızlıklarını elde ettiler. Bu iş o kadar zor değil, yol ve yordamınıa göre hareket etmek gerekir.



35 kişilik bir milletvekili gurubu bu alanda dünyayı ayağa kaldırabilir. Böyle bir şey eskiden ütopya sayılırdı, ama şimdi ki dünya şartlarında, herkes tarafında Kürtler için uygun bir seçenek olarak görülüyor. ABD ve AB, var olan çoğu kukla devletleri eskisi gibi her şart altında ayakta tutmaya çalışmıyor, daha esnek hareket ederek yeni devletlerin yaratılmasına kendileri önderlik ediyorlar. 30 kişiden fazla bir gurupla Ankara’ya gidip orada boşa oyalanmak Kürdistan’da gelişen halk hareketine zarar verecektir. vekiller, Kürtlerin temel taleplerinin kabulü için TC’ye son bir talepte bulunmalı, kabul edilmediği halde bu yolun sonuna noktayı koyarak, Diyarbakır’dan başka bir yaşamın da varolabileceği gerçeğini ispatlamalidirlar.



Tuğluk, herkesi demokratik özerliğe karşı sorumluluğu gereği dayanışma içinde olmaya çağırdıklarını da ifade ederek, '' Uluslararası camiaya çağrımızdır, uluslararası hukukta da yeri olan bu hak esas alınarak Kürt halkının ilan etiği demokratik özerkliği tanımaya çağırıyoruz'' dedi.

Toplantıya, BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Genel Başkanı ve bağımsız Mardin Milletvekili Ahmet Türk, BDP'li milletvekilleri, Belediye Başkanları ve DTK üyeleri katıldı.

Geen opmerkingen: