woensdag 19 december 2012

HAYDAR ISIK

AKP, İslamist partidir. AKP, Hanefi mezhepli Sunni İslam diktatörlüğüdür. AKP, neo Osmanlıcı, yayılmacı, İslamist emperyalist hegemonya düşünceli siyasettir. AKP, cami avlusundan yükselip devlet olanaklarını ele geçiren bir zümrenin partisidir. Bu parti kendisini dünya Kürtlerinin en büyük partisi görüyor. Hatta laf gelişi Kürdü kandırmak için „kardeşim" diyen Türk-İslam partisidir. AKP, çiftleştiğini öldürüp yiyen „kara dul kadın" denen örümcektir. AKP, „Kürt kardeşleri" dışarda üşümesin, soğuk yellere maruz kalmasın diye, neredeyse tümünü zindana dolduran partidir. AKP, Kemalistleri çok gerilerde bırakan Kürt soykırımını nihai hedefe götürmeye çalışan Türk-İslam partisidir. AKP, şimdi dinci Kürtleri köklerine saldırtmak için örgütleyen İslamist partidir. AKP, Diyarbakır'ı zapteden İslam kumandanı edasında Kürdü Fis kayalıklarından Dicleye atmasa da, muazzam tarzda hazırladığı F-Tipi zindanlarına doldurarak „Müslüman kardeşliğini" gösteriyor. AKP, zulmün en büyük kalesidir. AKP, gelmiş geçmiş sömürgeci ırkçı partilerin Kürde en büyük tarihi düşmanıdır. AKP, Kemalin partisinden daha vahşi, Baas Partisin'den daha katliamcı , Molla rejiminden daha geri bir rejimdir. AKP, Dersim'de Kürdün soykırımını yapan Kemal Atatürk'ün partisi CHP'yi sağdan soldan geçerek, onların beceremediğini en mümtaz tarzda hayata geçiriyor. Nato'nun ikinci büyük ordusu yine Nato'nun silahlarıyla her gün dağlarımızı bombalıyor, fareler gibi Kürdü zehirliyor. Baraj yaparak, Kürdü yerleşim alanlarından köklerinden kopararak erimeleri için batıya sürüyor. AKP, Kürde hakaret eden partileri geride bıraktı. Filistinli kardeşi için İsrail'e savaş açmayı düşünen, Kürde özgürlüğün kırıntısını bile çok gören siyaset güdüyor. AKP, yaman bir partidir. Helal olsun. Almanların köpeklerine otur dedikleri zaman oturan, yürü dedikleri zaman yürüyen tarzda hazırladıkları Kürtlerle, Kürtleri bitirmek için fevkalade modern yöntem buldular. Kürt hareketine karşı sözde Kürt geçinenleri diasporadan çağırıp anlı şanlı karşıladılar, TRT 6 ve kanal kanal dolaştırıp alternatif yapmak istediler. Tutmadı. AKP, akıllı bir Türko-İslam partisi olunca Osmanlı oyunu boldur. Yeni önlemler aradılar. Şimdilerde Kürtçe Allah anlamında bir parti kurulmasına çalışılıyormuş. Bir zamanlar Hizbullah kurdurmuşlardı. Binlerce Kürt yurtseverini bu katillere işkence ile öldürttüler. „İti ite kırdırmak" demekti devlet için. Eh Kürdün iti de ihaneti de boldur. Bakalım bu kez Allah'ın partisi ne yapacak? Birlikte zikir çektiği AKP'den uzaklaşıp soyuna sopuna sahip çıkacağını sanıyorsanız, yanılırsınız. Allah Partisi hiç bir zaman ulus partisi olmaz. Kaldı ki, dinci partilerin sosyal, demokrat, sivil anlayışları gözlerimizin önünde. Bakın AKP'ye, Mursi'nin Müslüman Biraderlerine, Tunus ve Libya İslamcılarına sonra beğenin içinden birini. Şunu iyi bilmek gerekir. Cami avlusundan sivil düşünce çıkmaz. Cami avlusundan demokrasi hiç çıkmaz. Cami avlusundan iktidar olanlar ne yapmış bakınız. Yırtık ayakkabı ile cami avlusundan siyasete giren Erdoğan kısa sürede Karun kadar zengin oldu. Yetmedi, oğlu, kızı, damadı, velhasıl hanımına selam verip elpençe divan duran herkes zengin oldu. Daha doğrusu, devletin milli hasılasını kendisi gibi düşünenlere peşkeş çektirdi. Bunların içinde Kürtler de var. Ensarioğlu, Çelik ve diğerleri... Yani şu AKP Kürtleri, istisnalar hariç, hemen hepsi çıkar birliği içindeler. Cami avlusundan ekonomik bağımlılığa, birbirlerine sıkı sıkıya bağımlı bir yüzde elli yaratıldı. AKP, Kürdü inkar ve imhada ilerleme yapsa da Kürdün özgürlükçü sesini kısamadı. Sözde Kürt aydınları üzerinden uğraştılar, olmadı. Zindan politikası geliştirdiler, olmadı. „Kardeş" dediler, tutmadı. Şimdi HUDA Partisi kuruluşu yapılacakmış. Tabii yazdığımızı kanıtlama olanağımız olmasa da, yani subjektif olsa da, hani görülen köye klavuz gerekmez derler, cami avlusundan gelenlerin ne yaptıklarını gördük. Kenan Evren faşisti, bir yandan domuz eti yerken, öbür yandan Kürdistan'a Kur'an ayaetleri yağdırıyordu. Hani o ayetler ki, Kemal Atatürk, Türke uygun tefsirini buyurmuştu... O sıralar bu Akıncılar, Erdoğan ve arkadaşları kimden yanaydı? Devleti Ali'den. Şimdi devleti ali ellerinde. Bu durumda Kürde hak hukuk verirler mi? Vereceklerini düşünmek bile abes kaçıyor. Eh bu cami avlusu zihniyeti böyle olunca Kürt cami avlusu zihniyeti farklı mı olur? Ulusal demokratik hakları mı savunur bunlar? İslam, Kürdü köleleştirmede araç yapılmıştır. Bütün sömürgeci, işgalci güçler İslamı Kürde karşı kullanmışlardır. İslam Kürdün prangasıdır. Düşürülüp kimliksizleştirilmesidir. Bizim Allah'ın partisine değil, Kürdün partisine BDP'ye ağırlık vermemiz gerekir. AKP, Kürdistan'da oy kaybedeceğini bildiğinden Kürde karşı yeni oyunlar tezgahlıyor. Kürt halkının uyanan özgürlükçü aydın kesimi, düşüneni, halkı için elini taşın altına koyanı hemen hemen ya içerde, ya dağda, ya da diasporada. Ancak AKP tüm devlet olanaklarıyla korkunç bir dezenformasyon yaratırken, biz onun nasıl ırkçı ve faşist olduğunu dünya kamuoyuna anlatamadık. AKP, dışarda Kürt bırakmadı, ama ABD ve AB onu oldukça demokratik hatta laik görüyor. Avrupa'nın Hıristiyan demokratlarına eşit görüyorlar. AKP, ne yaparsa yapsın, dışarda kendisini temiz gösteriyor. Bütün mesele „terör" diyor. Yani PKK buharlaşsa başka bir sebep bulup Kürdü haksız hukusuz bırakınca, demoktratik iş yaptığını dünyaya kanıtlıyor. Avrupa'da 2 milyon Kürt var diyoruz. Bir azınlık hariç, gerisi gerçekte yaşıyor mu bilinmez. Fetullah'ın Zaman Gazetesi ve AKP-devleti ABD ve AB'de korkunç dezenformasyon, Almanın dediği „getürkt" sahteleştirilmiş enformasyonlar verirken, Kürtler yaşıyor mu? Herkes kendisini ve bağlı olduğu kurumu bir test etsin. Kürtlük için maddi ve manevi bir özveride bulunuyor mu? Sanal alemde palavra atıp kendini tatminden öte ne yapılıyor? Ayrıca Kürdün bir hastalığı var, kendini küçük görür, efendinin söylediğine daima inanır. Bu mentalitede bizim gibi ömrünü halkının özgürlüğüne veren insanı dinlemez. Bizim yazıp çizdiklerimizi okunmaz. Efendiye hayranlık besler. Bir meseleyi anlatmak isteyince mutlaka onun görüşünü getirir. Halkını beğenmez. AKP ve onun terörü anlatılması gerekirken, kendi şahsiyetlerini kötüler. Bu efendilerden biri de Mihri Belli'ydi. Rahmetlik olmadan önce Zaman gazetesine uğramış, siz Müslümanlar, biz komunistler birlik olalım, güneyde feodal Kürtler devlet olmasınlar. Eh bizim özgürlükçü Kürtler de Vallahi Billahi devlet istemiyoruz deyince, bazen ne için bir ömrü harcadığımızı düşünürüm. Devlet olmayan Kürtle herkes oynar. S.S. Önder; Kürtlerle orangutan gibi oynanıyor, demesi yerden göğe kadar haklıdır. Eğer 21.YY yakalayacaksak, bu ırkçı faşist devletlerden kurtulmamız gerekecek. Devleti istemek ve savunmak birincil görev olmalı. Bunun altında bir anlaşma olursa o da tartışılır. Şimdi çok iyi anlaşılıyor ki, AKP, Oslo'ya sadece zaman kazanmak için gitmiş.

Güneybatı Kurdistan icin yardim istenmelidir

Güneybatı'da bir türlü kendinden emin olamayan Kürd siyaseti Türklere karşı bir uluslararası güvence umuduyla sağına soluna bakmaktan vazgeçemiyor. Sağda bir 'hami' bulsa çok mutlu olunacak ama ondan ümit olmadığından acaba uluslararası yardım kuruluşları vasıtasıyla solda benzeri bir imkan olabilir mi arayışına gidiliyor. Böylesi pragmatist ve oportunist (faydacı ve fırsatçı) bir esneklik belki marksist / sol doktriner literatürde terstir, ama Kürd siyaseti açısından ulusal bağımsızlık ilkesine ters düşülmediği sürece doğrudur. Yardım kuruluşları bahsi ise boş, bir kere çemberine girildiği takdirde mahvedici bir bağımlılık ilişkisidir. Bu yazıda buna değinmek istiyorum. Uluslararası yardım işinin kuruluşlar ve çalışanları seviyesinde bir iş sektörü olduğu konusunu bilmekte fayda var. Tüm bu kuruluşların Batılı devletler tarafından finanse edildikleri ise uluorta bilgidir. Finanse edense elbette objektif değil subjektif kriterlerine, çıkarlarına göre finanse eder. Bu sektörde hangi bölgede hangi projenin ne kadar finanse edileceğini donör, bağış yapan belirler. Kurumlar ve çalışanları da finanse edilen yerde, maaş edinilecek yerde yürütürler faaliyetlerini. Tekrarla vurgulayayım: bu sektörde ihtiyaç olunan yerde değil, finanse edilen yerde; donörlerin parasını ödediği yerlerdeki projelerde faaliyet gösterilir. ANF'de çıkan bir yazıda Güneybatı'da çatışma olmadığı için yardım faaliyeti ulaştırılmadığı iddiası vardı. Ya bilmezlikten ya da köylü kurnazlığından dile getirilmiş bir iddia. Herhangi bir donör tarafından finanse edilecek olsa, hadi Şam üzeri olmadı diyelim, Erbil üzeri en az elli tane i-NGO (International non-Governmental Organization: Uluslararası Sivil toplum Örgütü) birbirinden farklı elli projeyle balıklama dalış yaparlardı bölgeye. "Yardım faaliyeti" sektörü rekabetin öylesine yüksek olduğu bir sektördür. PYD'nin çağrısı yardımın neden yapılmadığı üzerine düşünülmediğini gösteriyor. Bu yazıda buna değinmeyeceğim. Neticede uluslararası strateji oyununun bir parçasıdır; o başlık altında yorumlamak, değerlendirmek gerekir. Genel olarak siyaset ve toplum bağlamında uluslararası yardım meselesine biraz değinip yazıyı kapatayım. Yardım gelse ne olur? Kötü ihtimalle Afrika olunur. Yardımlarla yaşamaya alışmış, kendine yeterliğini bu yardımlarla yavaş yavaş ama emin bir şekilde yitirmiş tembel bir toplum oluşur. Kolaycılıktır. Tükeniştir. Yardıma bağlanmak tükenişin kültürüne el değil, kol değil, gövdeyi kaptırmaktır. Bu konuda piyasadan hemen temin edilebilecek onlarca kitap bulunabilir. Kötü ihtimali budur. İyi ihtimal ise, Tamil Kaplanları örneğidir. Güya yardım kuruluşlarından 'çok iyi' faydalanılıyordu. Kurtulmak istediği devletin devlet aygıtlarının sundukları ve uluslararası yardım kuruluşlarının yardımlarıyla ihtiyaçlarına yetişemediği halka temel hizmetleri güya kendi kontrolüyle veren LTTE Sinhalalardan kurtardığı her karış Tamil İlam toprağında her idare işini yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Ders: kendi kontrolün altında olmayan kaynaklarla ne kadar akıllı olursan ol manipüle edilirsin. Vanayı tutan hortumdan akan suyu kontrol eder. Eder yani. Kimse boşuna ucu elinde olmayan hortuma su pompalamaz. Kimse anasının, babasının hayrına Tamillere, Kürdlere yardım ulaştırmaz. "Ben onları dolandırırım" diyen de en fazla kendini kandırır, düşeceği kuyuyu kazar. Eğer PKK – PYD bugünkü çatışmalı dönemde bir örnek arıyorsa bunu Afrika'nın ortasında İsviçre benzeri örnek bir yönetim oluşturmuş olan Paul Kagame yönetimindeki Ruanda'da bulabilir. Kagame'nin politik doğru – yanlışına; ABD tarafından Uganda'da yetiştirilip, eğitilip, gönderilip Ruanda'da iktidarı ele aldığına girmeden / değinmeden ülkesini yerel kaynakların doğru yönlendirilmesi ile nasıl kalkındırdığı üzerinde durulabilir. Hem savunma (hatta Kongo örneği, genişleme) hem iç güvenlik, hem sanayi yatırımları ve hem de diplomasi becerisidir Kagame'ninki. Hırstır aynı zamanda. Bu konuda kitaplar piyasada var mıdır bilmiyorum ama internette aranırsa konuya değinen makaleler bulunacaktır (Aramızda öyle okumalar yapanlar olur mu? Uyduruk ve gerçekle alakası hiç olmamış ve olmayacak ideoloji saçmalıkları yerine gerçek politika üzerine okuyanlar?) Qandil'de herhalde ingilizce bilen kadrolar vardır bahsini ettiğimiz alanlarda araştırma yapabilecek; yaşlanmış kadrolara da aktarabilecek. Yazının özü: Biz Kürdlere kolay kurtuluş olmayacak. Kolay olursa o bir kurtuluş olmayacak. Bunu baştan böyle kabul etmeliyiz. Hırsımız öyle bilenmeli. Bu minvalde düşülmüş bir not, kendini öz-yeterlilikle tanımlayanlara da dostça bir eleştiri olmuş olsun. M. Husedin (@MHusedin) mhusedin@yahoo.com
Güney Kürdistan; Tarihi Fırsat, Batı Kürdistan; Tehlikeli Gidişat Kerkük problemi Kürdistan’ın geleceğini belirleyecek düzeyde stratejik bir konu olmasına rağmen; PDK ve YNK işin ciddiyetini kavramaktan uzak ve hala basit çıkarlar uğruna didişmekten, kendilerini boşa çıkartmaktan başka bir sonuç yaratmayan çift başlı yönetim tarzını tamamen bırakmış değildir. Güney Kürdistan; Tarihi Fırsat Batı Kürdistan; Tehlikeli Gidişat -1- Açlık grevlerinin can kaybı yaşanmadan bitirilmesi, son derece önemli bir gelişmedir. Bu arada, Kürt kamuoyunun aylardır açlık grevlerine kilitlenmesi yüzünden gözden kaçırdığı, fakat yol açtığı-açacağı tehlikeler bakımından çok daha duyarlı davranılması gereken Güney ve Batı Kürdistan?daki gelişmeler üzerinde durmak istiyorum. Irak hükümetinin geçen yaz asker gönderdiği Şengal bölgesinde yaşanan tehlikeli gerilimden sonra güçlerini çekmek zorunda kalması, geçmişe göre nispeten daha sakin bir dönemin yaşanmasına neden olmuştu. Fakat birkaç aylık sükunetin ardından, Dicle Kuvvetlerinin yeniden Kürdistan?a konumlandırılmak istenmesi ve bunun ilk ayağı olarak Kerkük mıntıkasına kaydırılması, şayet yakında bir anlaşma sağlanmazsa, eninde sonunda ve kaçınılmaz olarak bir Kürt- Arap savaşına yol açacaktır. Şimdilik, Kürtlerin kararlı davranması ve Amerika?nın bastırması yüzünden Irak hükümeti Dicle kuvvetlerini geriye çekmek zorunda kalmıştır. Lakin cin bir kere şişeden çıkmış ve Irak hükümetinin gerçek niyeti, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Kürtlerin bu saatten sonra Maliki?nin kandırmalarına kulak vererek tedbirsiz davranması ve Kerkük sorununu geçmişte olduğu gibi yıllara yayarak sürüncemede bırakması intihar etmekten başka bir manaya gelmeyecektir. Kürtlerin, Kerkük sorununu -söz verdikleri halde çözmekten ısrarla kaçınan- Merkezi Irak hükümetinin insafına terk etmesi, başından itibaren izledikleri yanlış ve ikircillikli politikanın sonucudur. Kerkük problemi Kürdistan?ın geleceğini belirleyecek düzeyde stratejik bir konu olmasına rağmen; PDK ve YNK işin ciddiyetini kavramaktan uzak ve hala basit çıkarlar uğruna didişmekten, kendilerini boşa çıkartmaktan başka bir sonuç yaratmayan çift başlı yönetim tarzını tamamen bırakmış değildir. Özellikle peşmerge güçlerinin merkezi komuta sistemine kavuşturulmaktan uzak olması, sadece Irak devletine cesaret vermekle kalmamış, aynı zamanda Kürtlerin savaşa hazırlık düzeyini oldukça olumsuz etkilemiştir. Daha önce hemen tüm çevrelerden ısrarla peşmerge güçlerinin mutlaka merkezi komuta sistemine kavuşturulması gerektiği konusunda sürekli uyarı ve dayatmalarda bulunulmasına rağmen, her iki partinin sorumlu bir davranış gösterdiğini söylemek zordur. Her işte bir hayır vardır derler. Beliren tehlike karşısında hiç olmazsa şimdi her iki partinin gerekli sorumlu davranışı göstererek en kısa zamanda peşmerge güçlerini merkezi bir ordu biçiminde örgütleyecekleri ve böylece içinde bulundukları hazırlıksız durumu fazla zorlanmadan aşacaklarını tahmin ediyoruz. Mevcut durumda Kürtlerin en büyük zaafı her iki partinin çelişkili duruşu ve peşmerge güçlerinin merkezi komuta sistemine kavuşturulmamasıdır. Gerekli iradenin gösterilmesi halinde peşmerge güçlerinin düzenli orduya dönüştürülmesi, geçmişten çok daha kolay başarılacak bir görevdir. Çünkü zaten geçen seneden beri peşmerge, polis ve istihbaratın birleştirilmesi konusunda bir karara varılmış ve yetersiz de olsa bazı adımlar atılmıştı. Ayrıca peşmergelerin sahip olduğu silah ve cephane durumu Irak ordusundan ileri olmasa dahi kötü değildir. Buna karşılık Irak ordusu peşmergelere göre daha eğitimsiz ve halktan gerekli desteği almaktan yoksun bir yapıya sahiptir. Maliki yönetimini İran dışında destekleyen bir devlet yoktur. Geçmişte, Saddam döneminde tüm Araplar birlik halinde Kürtlere karşı savaşırken, mevcut durumda Maliki yönetimini hiçbir Sünni Arap partisi desteklememektedir. Aslında Maliki, mensubu bulunduğu Şiilerin bile tam desteğini almaktan yoksun hareket etmektedir. Her an iktidardan düşürülme korkusu içerisinde bulunan Maliki Hükümeti, bir taraftan Kürtlere sataşarak Arapların desteğini arkasına almaya çalışırken, diğer taraftan İran devletinin dayatmalarına boyun eğerek Suriye devletinin ömrünü uzatmak amacıyla problem yaratmaya uğraşmaktadır. Malikinin Kürt- Arap savaşını çıkartmaya dönük çabalarına Amerika?nın sıcak baktığını söylemek güçtür. Kürtler hata yapmazsa, bu gerginliğin sonunda Maliki hükümetinin düşme olasılığı hayli yüksek görünmektedir. Bu aşamadan sonra Amerika?nın Kürtleri geçmişte olduğu gibi feda etmesi hayli zordur. Fakat Kürt yönetimin Amerika?ya güvenmek yerine kendi gücünü esas alması ve buna göre mevzilenmesi daha doğru bir yaklaşımdır. Kaldı ki Kürtlerin sadece Amerika?nın değil, ayrıca Sünni Arap kesiminin desteğini alması dahi mümkündür. Savaşın patlak vermesi halinde Kürtlerin daha avantajlı pozisyonda olduğunu ileri sürmek abartılı bir değerlendirme değildir. Kürt yönetimi hem kendini savunmak ve hem de başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı tüm bölgeleri ele geçirmek için gerek duyduğu her türlü argümana sahiptir ve bu sefer eline geçirdiği şansı kesinlikle basit hesaplar uğruna harcamaktan özenle kaçınmalıdır. Daha önce defalarca eline geçen şansı değerlendiremeyen Kürt yönetimi gelinen aşamada ya Kerkük?teki hakimiyetini kaybedecek ya da ebediyen Kürdistan topraklarına resmen bağlayacaktır. Kürt tarafını bundan alıkoyacak Malikinin gücü değil, sadece kendi hata ve yetersizlikleri olabilir. Barzani?nin dediği gibi Kerkük Kürdistan?ın kalbidir. Kürdistan?ın kalbini savunmak sadece Güneyin değil, her dört parçanın görevidir. 19- 11- 2012Nizamettin TAŞ ( Botan Ropjhılat)