woensdag 21 januari 2009

Sedat Günçekti

“Encümen-i Daniş”,Türk devletinin çekirdek kadrosu mu?
Encümen-i Daniş, Türk devletine siyasi olarak yön veren illegal çekirdek örgütlenme midir? Encümen-i Daniş, tıpkı Kurtlar vadisi Pusu`da “devletin ipini elinde tutan” ve “dizinin kahraman”ına görev veren “ihtiyarlar meclisi” ni andırıyor. Encümen-i Danış: Türk devlet yapılanması içinde uzun yıllar görev yapmış üç eski genelkurmay başkanı, bir eski başbakan, bir eski meclis başkanı, bazı eski kuvvet komutanları ve orgeneraller, iki eski dışişleri bakanı, bazı eski bakanlar, politikacılar ve emekli büyükelçilerden oluşan 40 kişilik bu grubun adı olarak kamuoyuna yansıdı.

Etkili yeni üyeleriyle daha da genişlediği belirtilen Encümen—i Daniş, İstanbul’da 15 günde bir ortalam 20 üyeyle düzenli olarak toplanıyor.

Türk Medyasından izleyebildiğim kadarıyla: TC Eski genelkurmay başkanları Necdet Üruğ, İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Bülent Ulusu,Necmettin Karaduman, eski dışişleri bakanları Emre Gönensay, İlter Türkmen, emekli orgeneraller Atilla Ateş, Ahmet Çörekçi, Necdet Öztorun, Süreyya Yüksel, Nahit Özgür, İbrahim Şenocak, eski bakanlar Fethi Çelikbaş, Cahit Aral, Mustafa Aysan, Safa Reisoğlu, emekli büyükelçiler Oğuz Gökmen, Temel İskit, Fahir Alaçam, Oktay İşcen, “Danışma Kurulu” anlamına gelen Encümen—i Daniş’in şimdiki üyeleri... Listenin tamamı kırk kişiden oluşuyor.

Encümen-i Daniş`in Üyelerinden olan İlter Türkmen, basına yaptıgı açıklamada: bu toplantılarda, “Genellikle o gün gündemde hangi konu öne çıkmışsa o görüşülüyor. Dış politika bol bol görüşülüyor. Kıbrıs ve Irak çok çok görüşülen konular arasında. Laiklik meselesi de görüşülüyor” demekte.

Osmanlı döneminde “kanunla ve resmi” olarak kurulduğu belirtilen Encümen-i Daniş, görevde olan devlet yetkililerinden oluşuyordu ve kısa süre sonra kapatıldı.Ancak bugün varlığı ortaya çıkan ve Ergenekon Savcıları’nın sorgulamasıyla gündeme oturan Encümen-i Daniş’in ise tüzel bir kişiligi bulunmamakta..Ama, her ne hikmetse bu meclis, TC Genelkurmay Başkanları dahil devletin tüm yetkili makamlarına “tavsiye mektubu” yazabilmektedirler. Nitekim Encümen-i Daniş, Demirel ve Çiller'e sert mektuplar yollamıştı.
Tam da bu durum, Encümen-i Daniş`in, Türk devletine siyasi olarak yön veren illegal çekirdek örgütlenme mi? sorusunu sormamıza neden oluyor.

*** ***

Hürriyet, Milliyet ve Akşam gazeteleri, Encümen-i Daniş’le ilgili çesitli haberler yaptılar.

Yapılan bu haberlerde: Milliyet gazetesi: TC Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı,Hürriyet gazetesi; TC Eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu,Akşam gazetesi ise; TC `nin Eski Büyükelçisi İlter Türkmen ile yapılan mülakatı yansıttı.
Her üçü de Encümen-i Daniş’in Osmanlı’dan gelen bir kurum olduğunu savunuyordu. Ancak Osmanlı’da “İlk Türk Akademisi” olarak hizmet eden kurumun ömrü 12 yıl sürmüş ve kapatılmıştı.

Bugün Ergenekon Operasyonuyla ortaya çıkan Encümen-i Daniş ise oldukça farklı bir yapı. Üstelik Encümen-i Daniş’in farklı üyeleri farklı gazetelere verdikleri beyanlarda çelişkiler oluşturdu.
Hürriyet, Kıvrıkoğlu, “Encümen-i Daniş’i Gül’e de bildirdik” beyanını manşetine taşırken; Akşam gazetesi, “Gül Daniş’le tanışamadı” manşetiyle çıkmıştı.

Aktifhaber com`da bu konuyla ilgili yapılan bir yorumda şu ilginç tespitler yer aldı: ”Encümen-i Daniş üyelerinin bir anda paniğe kapılması ve bugüne kadar medyada boy göstermeyen emekli Genelkurmay Başkanları dahil, farklı ağızlardan açıklama yapılması “bir operasyon korkusu mu var” sorusunu gündeme getirdi.

Çünkü Encümen-i Daniş oldukça esrarengiz bir kurum ve üyelerinin Ergenekon’ün üst düzeyiyle çeşitli kontaklarının olduğu biliniyor.

Özellikle TC Genelkurmay içindeki 1 numara olduğu iddiaları medyaya yansıyan Türk Orgenerali Karadayı’nın, “üyelerinin çok titizlikle seçildiği” cümleleri, bu “seçicinin kim olduğu” sorusunu akla getiriyor.

Tetikçiler, kurumlarla kontak kuranlar ve ideologlardan oluştuğu belirtilen Ergenekon yapılanmasının, fikir kulübü denilebilecek ayağının Encümen-i Daniş olduğu da iddilar arasında.

Ayrıca “memleketin iyiliği için” yazılan raporların, kamuoyundan gizlenmesi de ayrı bir tartışma konusu. Özellikle Doğan Grubu gazetelerinin Encümen-i Daniş’i savunmaya geçmelerinde, sözkonusu raporların Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök gibi üst düzey Doğan Grubu yöneticilerine gönderilmesinin etkili olduğu belirtiliyor.“

Sedat Günçekti

maandag 12 januari 2009

Kutbettin ÖZER

Kasım ayı içinde Kuzey Kürdistan’da bulundum. Bu süreç içinde bir taraftan aile işleriyle uğraşınca diğer taraftan da Kürdistan’daki Kürd hareketini izlemeye yeltendim. Daha doğrusu Kürdlerin genel konumu beni meraka saldı. Belediyeler iççi ve memurların parasını ödemeyecek durumda, borçları gırtlağa kadar dolmuş ve gecikmeli maaş ödeniyor.



İşin garip tarafı, Kürdistan’ın bütün il ve ilçelerinde MHP partileri şehrin göbeğinde kurulmuş ve düzen partilerin parti temsilcileri iyice arpalanmış, Kürdlere karşı muazzam kirli politikalar üretiliyor ve keskin Kürdçü kesilenler kahvede çay içip sohbetlerini kağıt oynamakla geçiriyor. Yerli halk çaresiz bu işten anlasa bile çaresiz kalmış, politikacı geçinen Kürdlerden tık ses yok. Kürdler demokrasi narasını atarken, bir taraftan barıştan, kardeşlikten, ortak eylemlikten, bütün Türkleri kucaklayacak kadar kanlı Türk Bayrağına sarılmış.



Şehrin göbeğinde bir dernek var. Fetullah Gülen tarafından 150 kişiye maaş veriliyor. Bu davayı her yerli halk biliyor. Bunlar Fetullah ve AK Par için çalışanlardır. Türk devleti Kürdlerin zaaflıklarından faydalanarak Kürdü Kürde kırmalarını ve onların kendi silahlarıyla vurmalarını iyice becermiş. Kürdlerin bulunduğu bölgelere tenekelerle dolu altın ve el sürülmemiş kağıt para dağıtılıyor. Polis, Jandarma bu kirli işi bildiği halde müdahale bulunmuyor.



Kürdistan’da yerli halk geçen seçim devresinde DTP’ye oy verdiklerini dile getirdiler, bu sefer biz DTP’ye vermiyoruz gibi beyanları vardı. Sofu ve hacı kahvelerin bir kısmı DTP’ye, büyük bir kısmı da AKP’ye verme politikaları kahve köşelerinde tartışılıyor. Halk fakir, çaresiz, çoğunun evinde ekmek yok. İş ve aş derdindeler. Bunlara bu seçim arenasında un, şeker, çay, kömür ihtiyaçları vardır, vardır ama devlet yardımı diye vermiyorlar, AKP sadece Kürdlerin oyunu DTP’den çalmak ve koparmak için bu kirli işi yapmak istiyor.



DTP’ye karşı müthiş bir seçim kampanyası hazırlanmışlar. Ev ev dolaşma kampanyası, kıraathane, lokanta ve bütün esnafların işletmelerinde yapılan politik kampanyalar sürdürülmekte. Ayrıca bu yetmiyormuş gibi, Kaymakam, bazı mahalle muhtarları, Fetullah Gülen-ciler, sivil elbiselerin altında kamufle edilmiş jandarmalar, polisler, Aleviler, CHP Cephesi Birliğinde olan Alevi dernekleri, Cem evleri ve Suni itirafçı kesimlerin hepsi olduğu gibi DTP’ye karşı toplantılar düzenleyerek çalışmalar sürdürülüyor.



Suniler de ikiye bölünmüşler;



Sunilerin bir kısmı DTP’li ve DTP’den başka alternatif bulamadıklarından dolayı DTP’ye oy vermek zorundalar. İkinci bir kısmı da, İslam-i dinini ,ileri sürerek AK Partiye oyunu vermek için enteresan dedikodular mahalle ve şehir boşluklarında konuşulup mahalli politik-polim yapılmaktadır. Bu densizler, Kürd-i, vicdani haysiyetlerini satmak için kömüre, altına ve paraya ve başka yardımlara kendilerini ucuz eşya gibi satmaya çıkartmışlar.



DTP merkezinden alınan karara göre 13 yerde Belediye Başkanlığı adaylığı için kadınların aday olması ön koşulda yer alıyor. Varto’da kadın aday olma şartında sofuların çoğu, kadının aday olmasına karşıdırlar, din inanç gereği olsa dahi, çıkar meseleler ön cephede alınıyor. O eski inanç olmadığı gibi, günün ibadeti, para birimi ile ölçülü olarak düğümlenmiş.



Fetullah Gülen kapalı kapılar arkasında devletin yardımını alarak akla gelmeyen bir çok yatırımlarda bulunuyor. ‘’Güney Kürdistan’da da yatırımları vardır’’. Fetullah Gülen’nin Kürdistan coğrafyasında yatırılan yatırımlar, Kürdleri uyutma ve Kürdi politikasından caydırma politikasıdır. Bu bütün yatırımlar olduğu gibi T.C devletin inisiyatifi altında bilinen projelerdir. Varto’un (Gımgım) merkezinde kurulan derneğin bütün masraflarını ödüyor ve hasır altında ayrıca 150 kişiyi maaşa bağlamış. 150 kişi bir ordudur, bunların tamamı olduğu gibi Kürdler ve Türkçe lehçe ve şiveleri kırıktır, doğru dürüst Türkçe konuşamıyorlar. Böyle olduğu halde Kendilerine Kürdüz ve Kürd siyasi partileriyiz diyenler, görülüyor ki kendi görevlerini hiç yerine getirmemişlerdir. Şamata ve şakşakçılıkla halkı inandırmak ve kazanmak çok zor olduğunu görüyoruz.



Kürdlerin kaderi neden bu içbükey aynada böyle görüntülensin ?



Yüzeysel Kürd aynasına bakıldığında, Kürdler siyasi yeteneğini hala kavrayamamış ve olgunlaşmamış, yeteneksiz, bilimsel milliyetlerin taleplerini iyice sentezleştiremiyor, somut kalıplar tahlil etmekten çok uzak, Ulusal sorun bilimsellikten oldukça yabani ve kırsal kalmış.



Yerel seçimlerin propagandası oluyor ve yanında adayların üzerinde konuşlandırılıyor, kadın mı-erkek mi adaylar üzerinde tartışmalar oluyor Düzen partiler ve yan kurumları her gece evlerde, kapalı yerlerde cephelerini oluştururken, DTP Diyarbekir’(Amed) den iki acemi genci görevlendiriyor ve Varto(Gımgım)’ya gönderiyor. Bu birikimsiz, tecrübesiz ve Kürdistani davayı iyice kavrayamamış, yerel halkın kültürünü bilmiyor ve de İmralı muhasebesini yaparak Varto (Gımgım)‘daki halkın kaderini belirlemeye çalışıyor. DTP sempatizanı olup akademik ve politik evrimi içinde kavrulmuş, birikim sahibi olanları da salonda sadece dinlendirmekle sessiz bırakılıyor. Karşıt olan düzen partileri cephe propagandaları yaparken, DTP tekçilik yaparak kendi dışında olan Kürd gurupların hiç birini hesaba koymuyor. Türk sağ ve sol cephesini tercih eden gurupçu DTP bu haliyle Kürd politikasından uzak kalarak Kürdistani cepheden uzaklaşıyor.



Kürdler yerel seçimde DTP’yi kazandırsa, DTP’li olarak değil, Kürdlüğün onur ve vicdani meselesi olduğundan dolayı oyunu vermeye çalışır. Ben Kuzey Kürdistan’ın ufacık bir parçasında yerel halktan aldığım ders bundan ibaretti. Kürdlerin hali bu işte. Tayinler, ‘’atama ile gelen tekme ile gider’’ ayakları ile Kürdistan davasına sarılanamaz.



Sevgi ve Saygılarımla
Kutbettin ÖZER

KutbettinO@t-online.de

Tarihi yalanları düzeltmek I

Mewla Benavî
benavime@hotmail.com

Türk tarih tezi yalana ve inkara dayanıyor. Kürdistan’da sadece şehir, dağ, nehir, ve köylerin adlarını değiştirmemişler. Kürt olan herşeyi inkar etmişler. İhtiyaca göre Kürtleri; Türk, Türkmen veya eski Türk Tarih Kurumu başkanı gibi, Kürtleri; Ermeni, Suryani veya Arap saymışlar. Türk devleti Kürt milletine düşmanlıkta sınır ve insan hafsalasını zorlayan şeyleri yapmıştır. Türk devleti Qeregêçî aşiretinin Türk olduğunu iddia ediyor. Tamamen yalandır. Türkmen tarihi bunun yalan olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de Kürt adlarının düzeltilmesi de yavaş yavaş tartışılmaya başlandı. Bu vesile ile tarihi bir yalanin düzeltilmesi zamanı gelmiş ve geçmiştir.

Türk resmi ve gayri resmi tarihine göre, Urfa’daki Karagêçi aşireti Türk veya Türkmen ama asimile olmuştur. Türk’ler bunu, hakikatı bilmedikleri için değil, Kürdistan’ın sınırını doğu’ya kaydırma, asimlasyon sürecini hızlandırmak ve işbirlikçi bulmak için illeri sürmüştür.

Qeregêçî aşiretinin Kürt aşireti olduğunu, Türkmenistan devletinin de en eski Türkmen tarihi olarak kabul ettiği ve Akkoyunlular ile ilgili en sağlam yazılı tarih olarak kabul edilen, Kitab-ı Diyarbekiriya’dan göstermek mümkün.

Ebu Bekr-i Tihrani şöyle yazıyor:

“Cihangir Mirza’ya tabi olan Akkeçili ve Karakeçili Kürtlerle Gönlü cemaati onlara göç ettirdi. Cihangir Mirza’nın askerleri savaşmak için yola çıktılar. Uveys Beg yanı sıra Cihangir Mirza da galebe çaldı”

Kitab-ı Diyarbekiriya (Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Çağatay Dönemleri Tarihi), Sayfa 136

Olay’ın geçtiği bölge, bugün de Qeregêçî (Karakeçi) aşiretinin yaşadığı bölge ve civarındadır. Yani başka bir Qeregêçî (Karakeçi) olma ihtimali yok.

Türklerin bu yalanı başka yalanlara dayandığı için inandırıcı gelmiş olabilir. Türkçe'de, kara ve keçi kelimeleri kullanıldığı için ve aşiretin adı da Qeregêçî (Karakeçi) olduğu için Türk olduğunu kabul etmek daha kolay görünüyor.

Oysa kara Türkçe değil, Kürtçe’dir. Keçi kelimesi ise ihtilaflıdır. Ama eğer bu adı Akkoyunlular o aşirete vermiş ise de, ki öyle olması ihtimali oldukça düşüktür, durumu değiştirmez. Ebu Bekr-i Tihrani (1470-1471) bundan 539 yıl önce Karakeçilileri Kürt olarak kaydetmiştir.

Kanûna pêşî 2009


Kaynak
------
Kitab-ı Diyarbekiriya (Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Çağatay Dönemleri Tarihi)
Ebu Bekr-i Tihrani; Çeviren: Mehmet Demirdağ
Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi;
İstanbul , 1999

maandag 5 januari 2009

Ali BURAN

Kürtler ve alevilik


Bu günkü yazımın konusu kısaca Kürt Kızılbaş/Alevilerin Kürt Ulusal mücadelesine nasıl baktıklarına değineceğim. Ehli sünnet mezhebinde olanlar (Hanefi—Şafii—Maliki—Hanbeli) olarak bilinir.



Alevi ve Şia ne Iran'da ne Türkiye'de ne de başka bir Müslüman ülkenin Ilahiyat Fakültesinde Alevilik Islam mezhebi olarak kabul edilmez. Genellikle Kürt Kızılbaşları/Aleviler Kuran'ı otorite olarak kabul etmezler. Kızılbaşlı zulme haksızlığa karşı bir başkaldırı siyasi ve felsefi bir inanç olarak kabul edilir. Sünni namazını kılmazlar. Semah yaparlar ve modern bir şekilde kadın-erkek karışık yaparlar. Dr. Nuri DERSIMI, Kürt Kızılbaşlığının ibadetleri esasen ilk Kürt dini olan Ezidîlikten /Zerduştlıkten etkilendiğini belirtip, Dedesinin isminin Mıl/Milan'lı ÇOLO (Çolukzade) Mıla Hasan olarak geçer. Bu isimlerin daha çok EZIDÎ Kürtlerin ismi olduğunu ifade ediyor. (DR.Wet.Nuri DERSIMI Hatıratım) Kemalistler, Kızılbaşlık /Alevilik mezhebinin Türk/Türkmen mezhebi olduğunu iddia ediyorlar. Alevi Türkçe değil, Arapça Alici, Ali seven Ali yanlısı anlamına gelen bir belirlemedir. ŞIA ise Farsçadır...



Kuzey Kürdistan'da ulusal kurtuluş saflarında yer alan Alevi Kürdler, 3 "K" Kürt/Kürtçü Komünist ve Kızılbaş diye özel olarak baskıya maruz kalmışlardır. Ilginçtir, Güney Kürdistan da FEYLI Kürt Aleviler Hem Kürt, hem Şii "diye sömürgeci Irak rejiminin hışmına uğramışlardı. Ama 2005 yılında yapılan seçimlerde Kürdistan Parlamentosu, Irak Meclisi ve Mahalli seçim listelerinde bir çok Feyli Kürd adayı gösterilmelerine rağmen, ne yazık ki, bazı Feyli Kürdleri Alevi/Şii olduklarından dolayı, Mezhep te melinde Ayettulah Ali Sistanî'nin Şiilerin listesinde yer aldılar. Mam Celal; Kürdistan ulusal hareketinin saflarında büyük kahramanlıklar gösteren, Leyla Kasım ve Milazım Ciwamêrî Feyli Kürtlerin şehitler verdiklerini iftiharla söylemekte. Kürt hareketine karşı Sünniliği örgütleyen ve yedeğine alan Kemalist TC, günümüzde Alevileri ve Aleviliği Kürt hareketine karşı kullanmakta .Devlet yanlısı diye örgütlenen Hacı-Bektaşi Şenliklerinde, Kürt Alevilerinin törenlere katılmayı bile çağırmıyorlar. Şimdilerde “Türk-Alevi-Sentezi” yaratma gayreti içinde. Türk'lük Sünni Islam içerdiğinden, Aleviliği de Aleviliği Müslüman yapma ve Türk Islam sentezliği içinde eritmek istenmekte.


Alevilerin ezici çoğunluğu Kürt olmalarına karşın, Alevilikte Kürtçe adeta yasaklanmış bir durumda. Ibadetlerde, cemlerde Kürtçe rastlamak adeta imkansız. Kemalist devlet anlayışı Kürtleri Sünni ve Alevi diye ayırarak birbirine karşı kullanıyor. Alevi Kürtler Sünni Kürtlere Şafi, Nakşibendi ve Yezit diyorlar. Bununla da yetinmeyen devlet, Aleviler içindeki kollarıyla, camiye gitmeyen, namaz kılmayan, ramazanda oruç tutmayan, kurban bayramında kurban kesmeyen, hacca gitmeyen Kürt Alevilerini Müslümanlaştırma politikası uyguluyor. Müslümanlıkla “Ali” ve “Muhammed”den başka ortak yani hemen, hemen hiçbir olmayan Kürt /Kızılbaşlığını/Aleviliğini Sünnileştirmek, terbiye ederek Türkleştirmek istiyorlar.



Dersim direniş Kahramanı Seyit Riza''Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun."

Şeyh Said başkaldırısından sonra Kürdistan'da hakimiyetini kurmaya çalışan yeni Kemalist rejim, en çok Kürt Alevileri/Dersim'i kendisileri için tehlike olarak görmüştür.

2 Ocak 1936'da yürürlüğe giren Tunceli Kanunu'yla Dersim'in adı Tunceli olarak değiştirilir. General Abdullah Alpdoğan, Dersim'e vali ve 3. Umum Müfettişi olarak atanmıştır.



Ne yazık ki, günümüzde Kürt Kızılbaşları Dersimlilikten ziyade,çokları Tuncelileşmiştir

Bu gün pek çok Kürt Alevi adeta Kemalist Devletin sigortası haline gelmiştir.Bunların en büyük korkuları Kemalist Devletin aşıladıkları Sünni Kürtlerin Şafi ve Nakşibendi olduklarını, devlet kurarlarsa Alevileri/Bektaşileri yok edeceklerini yönünde.

Wet.Dr. Nuri DERSIMI Anılarında ‘' Şeyh Sait başkaldırılarında VARTO da HORMEK ve bazı Alevi Kürtlerin Devletin yanında yer almaları çok hazin olarak nitelendiriyor''

Örneğin, Rasim ÖZ(Cumhuriyet yay 1997) diyor ki'' M .Kemal Arnavut BEKTAŞI bir aileden geldiğini dolaysıyla ilk Ordu ,Emniyet ve Istihbarat kadrosunun tümü Bektaşi olduğunu belirttir''



1903 te bir rapor yazan DERSIM Müttesarrifi ARIF bey'' DERSIM'IN suratla Kürtleştiklerini ifade eder. 1926 de Ise,Diyarbakır Valisi Cemal BARDAKÇI anılarında Dersim ve Ahalisin meselesi Kürtlük olmadığını esasında Mezhepçilik olduğunu belirttir.(Dersim .Dr Suat AKGÜL)



Al size ibretlik bir yazı;Kürtler; inanç olarak Islam'ın Şafii kolundandır. Tarikat olarak da büyük ölçüde Nakşibendiliği seçmişlerdir. Bu yönüyle de Alevilerle Kürtler arasında derin uçurum bulunmaktadır. Anadolu'daki Alevilik; özü itibarıyla Türk kimliklidir. Bu topraklardaki Aleviliğin kendisini anlatma aracı, ‘bağlama'dır. Bu saz Türk'e özgüdür. Aleviler, bağlamayı kutsamış; ona “Telli Kuran” denilmiştir. .(Akşam Rıza ZELYUT 1993)

Aslen Malatya Şeyh HESANAN Aşiretinden olan, Cemal ŞENER; “Kürt Sorunu ve Aleviler” konulu yazısında da; Alevi derneklerinde Türk bayraklarının ve Mustafa Kemal resimlerinin asılmasına karşı çıkanları eleştiriyor ve şöyle diyor; “ Alevilerin Mustafa Kemal'i sahiplenme gerekçesi olan; teokratik Osmanlı devletini yıkıp ümmet esasına dayalı yapıya son verip ulusal devlet kurmasının olduğunu anlamıyorlar ya da anlayamıyorlar ''



Çok ilginçtir ki, bu gün bir çok Kürt Alevi'ye, dilin nedir? sorduğunda Aleviyim der, Kürt'müsün Türk'müsün? sorduğunda yine Aleviyim der.Peki siz Kürdistanlı değimlisiniz sorduğunuzda bu kez aslen Horasan'dan gelmiş Türkmeniz yanıtını alırsınız. Bir çok Kürt Alevilerle tartıştığımızda diyorlar ki, siz Sünni Kürtler, Kürt Alevileri başka merkezlere bağlamaya, Alevileri Kürtlere, Kürtleri de Barzani'ye, Talabani'ye yamamaya /bağlamaya çalışıyorsunuz.



Bu tipik bir Kemalist Devlet anlayışıdır.Çok değer verdiğim ve çok ilginç bulduğum, Açık Gazete yazarı A.Haydar NERGIS'LE geçmişte Kürt sorunu ile ilgili bana gönderilen bir yazısında kısa bir alıntı aktarıyorum;''Benim çocukluğum sizin gibi şanslı bir ortamda geçmedi.Bu konularda bilenmedim.Ailem,(baba tarafım) Erzincan, Tunceli tarafından gelme. "şu dünyanın devranına/ Aldanma gönül aldanma" diyen Cafer
Tan (Gangozadelerden),eskiden soyadları Gangotan'miş.Dersim Olayında idam
edilen Hasan Hayri Bey'le amca çocuklarıdır.Sivas'ta yanan Aşık Nesimi
teyzemin kocasıydı.Dilber Ana'yı belki tanıdığınız Hüseyin Inan'la
akrabalığımız var.Sizi kızdıran o yazıyı biraz da özeleştiri gibi, kendimi
anlatmak için yazdım.Ailem, küçükken Kürtçe'yi bana yasakladı. Zamanında çok bedel ödediklerini daha fazla ödemek istemediklerini söylüyorlardı. "Bizde Atatürk sevgisi
aileden gelir" başlıklı yazım dikkatli okunduğunda aslında bir
özeleştiridir.Küçükken hiç Kürtçe konuşmadım.Köyde bile Kürtçe sorulara
Türkçe yanıt veriyordum.Okuyup büyük adam olacaktım, düzenin bir parçası
haline gelecektim yani.Bu nedenle, Türkçeyi çok düzgün konuşup yazdığımı
sanıyorum. Kurmanci Kürtçesini anlıyorum, ancak dilim dönmediği için
konuşamıyorum.''.(25 Ocak 2006 Isveç )


Cumhuriyet dönemi içerisinde Aleviler esas olarak merkez sol partilere bunların başında da CHP'ye oy vermişlerdir. Son yıllarda bu eğilimde azalma yönünde bir değişim dikkat çekmektedir. Çünkü CHP ve diğer “sol” partilerin güven sağlayamadığı görülmektedir. (10 Aralık 2005)'te Istanbul Dedeman Oteli'nde DISK tarafından düzenlenen Solda Yenilenme adlı konferansa.'' 1.Solda Yenilenme, 2.Ekonomi ve Sosyal Politikalar, 3.Siyasal Katılım, Gençlik ve Kadın, 4.Kültür, Sanat ve Sol olmak üzere dört oturumdan oluşan konferansta sol siyasetin önemli şahsiyetleri de hazır bulundu. Prof. Dr. Erdal Inönü, Prof. Dr. Izzettin Doğan, Erol Tuncer, Fikret Ünlü, Tarhan Erdem, Zülfü Livaneli, Inal Batu, Süleyman Çelebi, Onur Kumbaracıbaşı, Gürbüz Çapan, Arif Sağ, Tarık Akan, Bülent Tanla, Salman Ceylan ve daha pek çok katılımcı vardı. Alevilik meselesi burada da gündeme geldi. Prof. Dr. Fuat Keyman, Solun Alevilik konusunda net bir düşünceye sahip olması gerekliliği üzerinde durdular'' Burada dikkat edilirse hiç Kürt Alevilerle ve Kürt Ulusal Kimlikle ilgili tek bir cümle yoktur. Son zamanlarda aldığımız duyumlara göre, önümüzdeki süreçte Kürt Kızılbaşları/ Alevler SHP'ye katılacakları yönünde.