Kürtlerin zaaflarının da dikkate alınması, irdelenmesi gerekir. Bölünmenin, parçalanmanın ve paylaşılmanın hedefi olan bir ulus, birçok zaafı olan bir ulustur. Düşmanları, onun bu zayıf tarafından yararlanarak onu bölmüşler, parçalamışlar, paylaşmışlar, yok etmeye çalışıyorlar.
donderdag 26 april 2012
Kürd halkının ikinci ve önemli avantajı, uluslararası siyasi durum. Ankara hiç bir dönemde bu kadar sıkışmamıştı. TSK’nin yürüttüğü de facto savaş nedeniyle, hiç bir zaman bu kadar iç sorun yaşamamıştı. Kürd halkı hiç bir zaman, bu kadar uluslararası destek görmemişti. Görüldüğü gibi bütün veriler Kürd halkından yana. Kürd siyasetçiler bu avantajları çok iyi kullanmak mecburiyetindedirler.
TC’nın 25 yıldan beri, Kürdistan’da yürüttüğü düşük yoğunluklu savaş, Kürdleri resmen taraf durumuna getirdi. Çünkü TSK 25 yıldan beri, Kürd halkına karşı, hiç bir kanuni dayanağı olmayan, gayri meşru bir savaşı yürütüyor. Ortada bir sıkıyönetim durumu yok. Parlamento kararı yok. Askeri bölgeye çağıran bir mülkü amir yok. Bu durumda TSK hiç bir kanuni dayanağı olmadan, savaşın bütün rizikosunu üstüne alarak, bu savaşı sürdürüyor. TSK’nın Kürdistan’da yürüttüğü savaşın, hiçbir kanuni ve hukuki durumu yoktur. Savaş kararlarını ancak parlamento alır. Parlamentonun da böyle bir kararı olmadığına göre, ortada de facto bir durum vardır. Parlamento sadece sınır ötesi hareketler için karar almakta, bunun dışında hiçbir savaş kararı yoktur
TSK ve lahey mahkemesi
Aslında TSK’nın son 25 yıllık de facto savaşı, 8 Eylül 1925 tarih ve 2536 sayılı, 28 maddelik Şark Islahat Planı’nın son aşaması olacaktı. Bu Plan Cumhurbaşkanı M. Kemal, Başbakan İ. İnönü ve CHP iktidarı döneminde hazırlandı. Bu Plan Kürdleri tarih sahnesinde, Kürdistan’ı da coğrafyadan silmeyi ön görüyor. TSK hiç bir şeyi hesaba katmadan, mümkün olduğu kadar kısa sürede, Kürdistanı terörize ederek, büyük tahribat yaratarak, burayı yaşanamaz duruma getirip, insanları göçe zorlamaktı. Böylece de sağ kalan Kürdleri Türkleştirip, Kürdistanı coğrafyadan silmek istedi. Son harekete başlarken, Varşova Paktı ‘nın dağılacağını ve körfez savaşını hesaba katmamıştı. Bu iki olay TSK’nin bütün planlarını altüst etti , güneydeki gelişmeler de Kürd halkına büyük moral destek oldu, böylece de TSK başaramadı.
Başarısızlığın başlıca nedeni, Kürd halkının inatla direnişi, de facto savaş durumu ve derin devletin illegal güçleri. Bunların başında JİTEM ve ERGENEKON gelmektedir. Hiçbir yasal ve hukuki gerekçesi olmadan, TSK yürüttüğü bu savaşta, TSK’nin emrindeki bu güçler, olağanüstü büyük tahribatlar oluşturdular. Bu tahribatlar şimdi hem siyasetin ve hem de TSK’nin ayağına dolaşmaya başladı. Bu durum aynı zamanda Kürd halkı için, büyük bir avantaj oluşturuyor.
AVESTAKURD - Serokê Kurdistanê li bargeha xwe li Pîrmam-Hewlêr hevdîtinek ligel rojnamevanan pêk anî.
Di vê hevdîtinê de Mesûd Barzanî cejna rojnamegeriya kurdî li rojnamevanên Kurd pîroz kir û ji bi ferehî li ser gera xwe ya Amerîka, Ewropa û Tirkiyê axifî.
Barzanî got gera wî serkeftî bû.
Serok Barzanî diyar kir ku ew li Tirkiyê li ser rewşa Kurdan û rewşa Sûriyê axifîne.
Barzanî her wiha diyar kir ku ji bo çareseriya pirsa Kurd li Tirkiyê ew amade bi her awahî alîkariyê bikin.
Mesûd Barzanî bal kişande ser wê yekê ku tu pirsgirêkeke şexsî di navbera wî û serokwezîrê Iraqê Malikî de tune ye, lê belê Malilî peymanên ku hatine îmzekirin pêk nayne.
Barzanî got Kurd di xeterê de ne û divê ji bo vê yekê tedbîr werin standin.
Mesûd Barzanî diyar kir ku ew ne amade ye ji xeynî serxwebûnê xwîna yek ciwanekî Kurd jî were rijandin.
http://www.avestakurd.net/news_detail.php?id=18565
vrijdag 20 april 2012
KURDISTAN VE BAGIMSIZLIK
Hêjarê Şamil
Bu yılki Newroz muhteşem oldu.
Muhteşemlik, Newroz’a katılanların sayıları ile değil azimleri ile ölçülmelidir. Muhteşem olan azimdi. Sayı da zaten muhteşemdi; sadece Amed’de 1 milyon!!!
Bu yıl halkımız PKK / KCK / BDP üzerinden dosta ve düşmana harika bir mesaj verdi.
Elbette, Kuzey Kurdistan Newroz’larında Kurdistan’ın Milli / Ulusal Bayrağının dalgalandırılmaması sorunu gene yaşandı ama bu sorunun Kandil’deki üç-beş yöneticinin henüz ikna olmadıklarından kaynaklandığını bildiğimizden dolayı sorun yapmıyoruz. Onlar da ikna olacaklar. Geçi tezi var. Bu yılımız da Ulusal Bayraksız geçsin. Sorundur ancak temel sorun değil.
Son yılların birkaç ‘izinli’ Newroz’undan sonra ‘izinsiz’ bir Newroz yaşadık. İzinsizliği delen halkımıza aşk olsun!
Kuzey Kurdistan halkının işgalci, ırkçı ve yobaz TC devletine verdiği mesajlar hakkında yazıldı, çizildi, gene de yazılacak.
Halkımız sadece ırkçı TC devletine, AKP devletine, devlet AKP’sine mesaj vermedi, kaderini teslim ettiği siyasetçilerine, bağrından çıkardığı gerilla-militan-peşmerge evlatlarına, siyasetçi geçinerek yan yatıp harman savuran aydınlarına da mesaj verdi.
Düşman zaten düşmandır. Dün baş düşman CHP adlıydı, bugün AKP isimlidir. Ne fark eder ki?! Adlar, adlandırmalar önemli değil. Onlar elli bin isimli devşirme “Türklerdir” ve bize, ruhumuza, ırkımıza, doğulmuşlarımıza ve doğulacaklarımıza dahi düşmanlık yapıyorlar, yapacaklar. Bunu bileceğiz, bilmek zorundayız.
Bunu bilerek, mutlaka bilerek kendimize, içimize döneceğiz tekrar ve tekrar. Bizim düşmanla BİR sorunumuz var, kendimizle BİN sorunumuz.
Newroz alanlarında dalgalandırmak için beyaz bezlere sarı, kırmızı, yeşil iplerle işlemeler yapan anne ve bacılarımız haftalar boyunca neler düşündüler, neler hissettiler?
Diyarbakır sokaklarında, İstanbul varoşlarında dolaşan, ne yapacaklarını bilmemeğe ve kararsızlığa mahkûm ettiğimiz gençlerimiz yılbaşından bu yana Newroz’a hazırlanırken ne çetrefilli sorunlar yaşadılar?!
Babasından, annesinden, aydınından, siyasetçisinden umudu kesilen kardeşlerimiz toplumsal çaresizliğimizi ses getiren bireysel eylemlerle taçlandırmayı ağlaya ağlaya, gözyaşı döke döke düşünmediler mi dersiniz Newrozlu günlerde?
Anne, bacılarımız, gençlerimiz ve bütün kardeşlerimizin Newroz’da düşmana verdikleri mesajdan çok, kendi başta gelenlerine verdikleri mesajlar daha ilgi çekicidir. Çok daha önemlidir.
Newrozcular, biz Özgür ve Bağımsız Kurdistan’da yaşamak istiyoruz dediler en başta.
Sonra dediler ki;
Bize ‘Bağımsız, Birleşik Kurdistan’ deyin dediniz, dedik. ‘Özerk Kurdistan’ deyin dediniz, dedik! Önümüze ne koyduysanız yaptık, yapıyoruz!...
Devamında ise dediler ki;
Demokratik özerklik her neyse vebalı sizin boynunuza, bu işi adam akıllı yöneteceksiniz…
Onlar K.Burkay ve İ.Güçlü gibi isim yapmışlara dediler ki, akıllı olun.
Abdullah Öcalan’a dediler ki; ‘Sen öndersin, ama…’ Bunu da dediler.
PKK’ye dediler ki; ‘Kredi tüketiyorsun, ama sana bir şans daha veriyoruz!”.
Barzanilere ve Güneyli önde gelenlerimize dediler ki; ‘Arkandayız ama biz kaybedersek, siz de kaybedersiniz, siz kaybetseniz bizim de kazanma şansımız olmayacak’. Bir de şunu dediler Güneyli kardeşlere: ‘Bağımsızlığı bu gün, yarın yapacağım diye geçiştirmeyin, “Bağımsızlık müjdesini mutlaka vereceğiz” sözleri hoştur ama ‘vuran oğul babasına bakmaz!’ Mesela, İsrail! Yapacaksan bir gün önce yap, dedi Bakûr, Başûr’a.
PKK, Kuzey Kurdistan’ın tartışmasız direniş gücüdür. Newroz’dan sonra PKK ne yapacak, nasıl yapacak? Günümüzün en önemli sorusu budur. Kaderimizi ve 2012 Kurdistan’ının kaderini belirleyecek güçlerin başında geliyor PKK.
Eğer işe karakol basmak, asker öldürmek, Kurdistan’daki TC işgalci güçlerine darbe vurmakla başlarsak, yandık demektir.
Ortada ‘gelişen türk ekonomisi’ varken, Newroz’u yasaklayan Naim Şahin gibi erdoğanın gözdesi durup dururken (ölüme, öldürmeye, yaralamaya kesinlikle karşıyız!) türk ordusu hedef alınır mı? Hiç ‘pragmatik’ olmuyor.
Öncelikli hedef faşist türk devletinin çağdaş taşeronu olan AKP’nin yeşil sermayesidir. Çünkü bu yeşil sermaye öldürüyor!
Basının verdiği haberlere göre, bugün Türk silahlı kuvvetlerinin Cudî dağına yönelik 3 ayrı noktaya yaptığı operasyonlarda TC’nin 4 harekat polisi öldürüldü. Bu, ne demektir? TC, yaz çatışmasını PKK’den önce başlattı ve bu yılı da gerilla-asker çatışması eksenine oturtmak istiyor.
Bir de PKK’nin yazın gelişi ile Türk işgal ordusuna dönük saldırılarını yoğunlaştırma yemini var. KISIR DÖNGÜ’yü bir daha döndürmek istiyorlar!
Bu oyuna gelmeyeceğiz. Gelmemek gerekir.
Kürdleri seven bir İranlı arkadaşım şöyle demişti: “Türk ekonomisi hedef alınmadan Kürd sorunu çözülmez, Kürd sorunu çözülmeden Ortadoğu’ya barış gelmez”.
Bir İranlı açısından tutarlı değerlendirme ancak Kürdler açısından eksiktir.
Eksiklik şuradadır; Türkiye çözülmeden Kurdistan Sorunu çözülmez. Bunu akli başında her kes biliyor. Baskı, zulüm, işkence ile yapamadılar zaten. Şimdi sevgili Mehmet Altan’ların inanarak söyledikleri “hukukun üstünlüğü”, “demokratik haklar”, ‘demokrasi bilinci’, “devletten önce insan” gibi Avrupalılardan kopyalanmış tezleri ile uyutmaya çalışacaklar bizleri.
Mesela, bugün AKP’nin “Star”dan kovduğu Mehmet Altan’a büyük ihtiyacı var. Her gün bir TV’sinde kendisine söz veriyor. Nedeni? Çünkü TC’nin Kürdleri ‘demokrasi’ lafları ile uyutmaya ihtiyacı var.
Oysa bizim sorunumuz başkadır. Kurdistan sorunu yalnız ve yalnız “bölünme” (aslında bütünleşme), parçalanma (aslında bütünleşme) ile çözülebilir. Başka bir yol da yok. ‘Var’ diyenler, Vatan, Welat peşinde olanlar değil, oğlunun arabası, karısının doğum günü hediyesi, kızının çeyizinin peşinde olanlardır. Bizden olmayanlardır yani.
“Bizler” de bayağı kalabalığız ha!...
İşte bu kalabalığın yaptığı Newroz’u tartıştık bu gün.
“Pîroz be!” desem mi? Demeyeceğim, henüz yürekten “pîroz” diyeceğimiz bir şey yok ortada.
P.S.: Bazı arkadaşlar şöyle bir itirazda bulunacak; maşallah, bir çırpıda formül buldun. Formül filan bulan yok, formül verilidir ve sabittir. Dünyamızda 300’den fazla kurulu devlet var ve hepsinin kuruluş tarihi yazılıdır. Okumak yeterlidir. “Kardeşlikle” ve hoşgörü ‘silahı’ ile kurulan tek bir devlet yoktur. Eğer devlet istemiyorsak, sadece laftaki ne üdüğü belirsiz ‘demokrasi’yi istiyorsak o zaman silahlarımızı hemen teslim edeceğiz. Çünkü silahla inşa edilen tek bir demokrasi yoktur dünyada. Ve olmayacak.
Bütün devletler zorun hükmü ile kurulmuştur.
Hejarê Şamil
hejare_shamil@hotmail.com
Avestakurd – Navê wî Mihemed Salih Qubat e, kurê malbateke Rojavayê Kurdistanê (Sûriyê) ye û ev nêzîkî 8 sal in weke penaber li Herêma Kurdistanê dimîin. Niha li devera Domîz-Duhok dijîn.
Avestakurd çû serdana vê malbatê û guhdariya endamên malbatê kir. Li gor ku dê û bavê Mihemed dibêjin; Mihemedê 10 salî dema tê dinyayê dilê wî kunkirî ji dayîk dibe. Malbata Mihemed li gor derfetên xwe wî li ser gelek doktoran digerînin, ji Bexda ta Hewlêr û Duhok, lê her ku diçe dilê Mihemed biçûk dibe. Li gor raporên doktoran niha dilê wî piçûk bûye, ber bi pûçbûnê ve diçe û li dora dilê wî av kom bûye. Doktor didin diyarkirin ku pêdiviya Mihemed bi çandina dilekî nû heye û malbat bêçare maye. Dayîk û bavê Mihemed tenê dixwazin çareyek ji kurê wan re bê dîtin daku bikaribe jiyana xwe berdewam bike. Dayîk û bav bang li hemû Rêxistinên Mafê Mirovan, Rêxistinên Tendrusitiyê û kesên ku bikaribin çareyekê ji kurê wan re bibînin dikin. Haya Mihmed ji nexweşiya wî nîne, lê dide diyarkirin ku gelek diêşe. Ew bi xwe li pola 5'ê dixwîne û xwendevanekî zîrek e, her 5 salên xwendinê bi serkeftin derbas kiriye. Niha Mihemed bê ku haja wî ji nexweşiya wî hebe, gelek caran dema xwe bi komputerê derbas dike û carna daxwaza gerê ji bira û xwişkên xwe dike.
Malbat hêvîdare, her çi rêxistin yan kesên bixwazin bibin çare ji Mihemedê 10 salî re, telefonî van hejmarên telefonê bikin:
009647504092496
009647504721786
Avestakurd
Abonneren op:
Posts (Atom)