dinsdag 29 juli 2008

İstanbul Güngören'deki iki patlama devlet isi.....!!!!

İstanbul Güngören'deki iki patlamada 17 kişi öldü, 154 kişinin yaralandığı terörist saldırı, ABD konsolosluk olayının bir devamıdır, ABD konsolosluk eyleminde gözaltındaki zanlılar, saldırıyı sözümona organize eden Erkan Kargın'ın, devlet içinde görevli bazı kişiler tarafından eylem öncesinde sık sık ziyaret edildiği gerçeği ortaya çıktı. Bunu aydınlatmaya çalışan polis, ilginç bilgilere ulaşıyor. ABD Başkonsolosluğu'nun önünde gerçekleşen saldırıyla ilgili soruşturma derinleşirken birden önü kesildi ve işte onun devamı Güngören katliamı.. Konsolosluk olayında, olayı yöneten 1. eleman korunmaya alındı, eyleme kandırılıp getirilen 3 kişi, başarısız olunca kontrolcu 2. eleman tarafından olay yerinde infaz edildiler: Eylemde öldürülen saldırganların kimlikleri de El Kaide veya PKK militanlarının kimlik özelliklerine uymuyor. Saldırganlar Ülkücü ya da daha önce hırsızlıktan sabıkalı. Bugüne kadar yakalanan El Kaide militanlarının geçmişleri incelendiğinde ya sabıkasız ya da İslamcı eylemlerden gözaltına alınmış kişiler, bu lümpenlerin buraya para için kandırılıp getirildikleri kesin...Bu ise bilinen devlet çetelerinin işi...Eylemi El Kaide'ye bağlayan tek bilgi saldırganlardan birinin isminin daha önce İBDA-C (bu örgüt gene MGK denetiminde taşaron bir örgüttür) ile ilişkilendirilmesi. Ancak Ağrı'daki bir operasyonda Hizbullah'a ait örgüt evinde seri numarası Ümraniye'de ele geçirilen Ergenekon bombalarıyla aynı olan bombalar ele geçirilmişti. Asker sivil elit yönetici devlet çeteleri, DEV-SOL, TİKKO, Hizbullahçıları, Ülkücüleri ve PKK'lıları kullanmaya ve kontrol altında tutmaya devam ediyorlar. SOL, MGK yanlısı kesilen üfürükçü ALEVİLER ve PKK, FAŞİZAN BİR OLUŞUM HALİNİ ALMIŞLARDIR!Sivil - asker çetelerin naylonları sol örgütler, Alevi geçinen çağdışı yobaz kırıntıları, faşist hareketin şimdiki belkemiğidirler. A. Öcalan cezaevinden herkesin gözü önünde örgüt yönetiyor? Devlet çetelerince masum Kürt köylülerine karşı yapılan yüzlerce katliam eylemlerinin hepsine sahip çıktı, böylelikle bu çetelerin paravanası olduğunu da ispatlamış oldu. Ama şimdi Tansu hanım için bunu yapmak istemediğini söylüyor, ona kıyamamış!!! Geçen yıl özel savaş timlerinin açık vermeleri, üstü örtülemeyecek kanlı cinayet zincirlerinin bazı yerlerden kopmaları sonrasında, işte tam bu esnada PKK imdada yetişti. Örgütün eylemlerinde görülmemiş bir artış meydana gelmeye başladı. PKK saldırıyor, şehit cenazeleri artıyor, malum medya da ısrarla bu örgütü ortadan kaldırmak için seçimleri bir kenara bırakıp bir an önce Kuzey Irak'a girmek gerektiğini dillendiriyordu. Medya, 'Kuzey Irak'a girelim' dedikçe PKK eylemlerini arttırıyor, PKK eylemlerini arttırdıkça malum medya 'Kuzey Irak'a girelim' diyordu. PKK her gün 'daha ne duruyorsunuz?' der gibi eylemler yapıyor, Türkiye her sabah bu eylemlerle ve ardından yapılan yorumlarla uyanıyordu. Ancak bütün bu çabalara rağmen TC ve onun PKK si, bazı gerçeklerin ortaya çıkışını engeleyemedi. Genelkurmay Irak Kürdistan'ına PKK bahanesi ile, seferi miljonlarca dollar olan saldırılar yapmaya devam ediyor, ama ne gariptir ki bu saldırılar şimdiye kadar Türkiye bütçesine 100 milyonlarca dollara mal olmasına rağmen karşılığında tek bir PKK merkez komite üyesine bir şey olmamıştır. Bu, danışıklı bir döğüştür. Ergenekon ilişkilerinde, paşalar Panzehir isimli dökümanda yargı süreci reci devam ederken Öcalan'ın medya aracılığı ile mesaj iletmesine imkan verilmesi yerine, yazılı mesajlarının güvenilir kuryeler aracılığı ile iletiminin sağlanmasının daha akılcı olacağı belirtiliyor. Dökümanda 'Öcalan'ın İmralı'daki tutukluluk ve yargı sürecinden yararlanılarak, PKK başkanlık konseyi içinde yer alması sağlanacak kadrolar ile PKK'nın ABD ve AB kontrolünden kurtarılarak doğrudan Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanmasının sağlanabilmesi gerektiği...' 'Öcalan emekli olmamıştır, ve emekliliğe de kendisini hazır hissetmemektedir' denilen belgede ayrıca, Ocalan'ın Suriye'den ayrılmadan önce JİTEM şefi Küçük'e haber ve mektup göndererek 'Teslim olmak için muhatap arıyorum' dediği vurgulandı. Öte yandan belgelerde PKK ile kurulan ilişkinin DHKP/C ve Hizbullah ile de kurulduğu, Küçük'ün DHKP/C lideri Karataş'la görüştüğü belirlendi. Şimdi ise, ' Savcı beni de dinlesin' diyor Abdullah!!!Türk devleti için en önemli bölge hala İran, Irak sınırdır ve apoculuk özel oılarak o bölgelerde besleniyor. Şemdinli bomabalanması öncesinde oldukça zayıf düşen apoculuk bombaların patlatılması ile güçlendirildi. Diyarbekir’deki bombalama (3 ocak 2008) sonrasında apocuların eyleme sahip çıkması, apocuları oldukça zor durumda bırakmıştı. Kürdistan’ın güneyine düzenlenen kara operasyonu ve Newroz kutlamaları apoculuğun güçlendirilmesi için kullanıldı.Bu Türk devletinin hala apoculuğu tasfiye etmeğe yanaşmadığı anlamına geliyor. Yani Türk devleti içerisinde etkin olan ve Kürdistan’da hakim olan güç, savaşsız bir çözümü kabul etmediğini gösteriyor. ABD, AB ve Kürdistan Bölgesi ve bazı Türk güçlerin kabul ettiği askeri olmayan çözüme karşı yapılan bir harekettir. Olan, Türkiye ve Kürdistan halkına olmaktadır. Türkler için de durum aynıdır. Eğer amaç Kürtleri kırmak ise ve eğer Kürtleri kırmak mümkün olsaydı, Türklerin davranışı anlaşılır olurdu. Fakat ABD ve AB Kürtler ile ilgili talepleri daha yoğun ve daha baskın hale getirirken, Kürtleri kırmak mümkün deiğil ve mümkün olmadığını Türk generalleri de ittiraf ediyor. Kürtler adına davrandıklarını iddia eden apocuları taleplerinde geriletmek amaç olamaz, çünkü apocular Türk devletinden hiçbir şey istemiyor. Abdullah Öcalan için bir şeyleri ister gibi yapıyorlar ama Abdullah Öcalan bir önceki görüşmelerde yerinden memnun olduğunu ve İmralı da kalmakta devam edeceğini söylemişti. Kaldı ki Abdullah Öcalan’ı serbest bıraksalar da gidecek bir yeri yok. Solculuk adına eylemler yapacağını sanan masum gençler 'DEV-SOL yönetimi' diye kendini adlandıran faşist bir komitenin ölüm mangalarınca kullanılıp teker teker öldürülmeye devam edliliyorlar. Sahte sol son 1 mayıs eylemlerinde olduğu gibi direkman MGK için eylem yapıyor? Son eylemlerin de deşifre edilememiş ana çete tarafından gerçekleştirilme ihtimalini artırıyor. Zaten son darbeyi vuracak olan da bu çete olacaktır. Ergenekon, deşifre olmuş marjinallemiş elemanların yemlik olarak ortaya sürülmesidir. Bu eylemlerin amacı, daha fazla detaya girilmesini engellemektir, çünkü ' kendini bilmezler' daha ileri giderlerse feci şeyler olur!. 10 000 lerce faili meçhul cinayetin sorumluları ortaya çıkabilir... Doğrudan masum kitleleri ve memurları hedef alan bu saldırılar aynı zamanda devlet reformları isteyen baş düşman demokratik güçlere bir gözdağı niteliğindedir . Terör ortamına yön verebilmek için `naylon terör grupları` oluşturulmasını amaçlayan Ordu özel savaş birimlerinin yapılanmasının diğer örgütlerle de temasa geçip yönlendirdiği iddiaları kamuoyuna önceden yansımıştı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi`nin incelediği iddianamede, Ergenekon`un sol tandanslı örgütlerin yanı sıra Hizbullah`la olan derin bağlarına da yer verildiği öğrenildi. İddialara göre en somut bağlantı ise 12 Haziran 2007`de Ümraniye`deki bir evde ele geçirilen 27 adet el bombasıyla ortaya konuldu. Ergenekoncuların eylemlerde kullandığı bombaların, Mart 1999`daki Hizbullah operasyonunda ele geçirilen el bombalarıyla aynı kafile ve seri numaralı olduğu tespit edildi.Hizbullah örgütüne yönelik en büyük darbe, İstanbul polisi tarafından 17 Ocak 2000`de indirildi. Örgütün lideri Hüseyin Velioğlu ölü olarak ele geçirildi, yakalanması apaçık ortadayken konuşmasın diye İNFAZ EDİLDİ. Operasyondan iki gün sonra Üsküdar`da bir eve yapılan operasyonla da Hizbullah`ın, eşi görülmemiş bir toplu mezar vahşetine giriştiği ortaya çıktı. Evin kazılan her köşesinden toprağa gömülmüş cesetler çıktı. Ama bu mezarların asıl kazıyıcıları yollarına devam ettiler. Celladın çingenesi fazla açık vermişti!!!Emekli generallerden ve adi katillerden olşan Ergenakonun deniz üstünde görünen büyük buzun görünen kesimidirler, fakat zirvesi değillerdir.Bizim bundan çıkaracağımız sonuçlar arasında, Türkiye' de bugune kadar sol cepheyi perde arkasında Kemalistlerin yönlendirdiği verisidir. Türk solculuğunun pratiği, “Kürtlerin , Zazalarin, Lazların ve diger azınlıkların asimilasyonuna, Kemalistlerin demokrsinin gelişimini, (kafalarda) yerleşmesini dizginlemesine yardımcı oldu. Sahte çarpık solcular, generallerin iktidarı ellerinde bulundurmalarina, statükoyu korumalarına, farklı etnik kimlikteki halklarin asimilasyonuna hizmet etmekten başka bir işe yaramadılar.Bu konuya en güzel örnek “Sabanci cinayeti”dir. Elazığlı büyük DEV-SOLCU Dursun Karataş, Sabanci cinayetinin planlamasi ve icra edilmesinde generaller ile beraber işler çevirmiş, diğer sol örgütlerden masum devrimcileri öldürtmüş, kısaca devletine sadık kalmış bir ajandır. Sonra icracılardan bazı tetikçileri de ağababası gibi kurnazca infaz ettirmiş, ' açlık grevleri' diye bir çok masum insanın Himler' in pratiğine benze şekilde, gönüllüce infazını sağlamıştır. Dursun Faşisti, Şili, Afrika ve Arjantin cuntalarının pratiğinden de geri kalmamış...Sonuç olarak binlerce masum insan kayboldu, sakatlandı, veya kim vurduya gitti, katillerden bazıları da hala bu infazlara devam ediyorlar: bunlardan ne zaman hesap sorulacak?

Geen opmerkingen: