HAYDAR ISIK
Benim yaşımdaki Dersimliler çok iyi bilir ki, Kırmançki (Dımili-Kırdki) konuşan Sunni inançlı Palululara “Zaza” denilirdi. Zazaların konuştuğu lehçe ise, yanlış olarak bu nedenle Zazaki olarak söylendi. Dersim’deki halkımızın önemli bir bölümü Kırmançki konuşsa da, Mazgirt, Pertek tarafları hemen tamamen, Hozat ile Çemişgezek ise bütününe yakın bir kısmı Kurmanci (Kırdaşki) konuşurlar. Bana göre bir halk fakat iki lehçedir. Ama bazı Dersimlilere göre ise, Zazaca’nın Kürtçe’nin lehçesi olarak tanımlanması büyük ihanet olarak görülmekte ve Zazaca’nın tamamen bağımsız bir dil olduğu ifade edilmektedir. Bunlar Zazaistan haritası çizerek, ayrı bir ulustan bahsetme lüksünde olanlardır.
Bir kısım Dersimliler ise, Aleviliği ön plana tutarak Zazacılığı savunmaktadırlar. Kırmançki konuşan Sunni inancından halkımız ile dinden doğan kültürel farklılıklarını öne çıkarttıklarından onlarla da herhangi bir bağları yok. Yani biz Zazayız diyenlerin önemli bir bölümü, Sunni Zazalar söz konusu edilince, Zazalığını unutup Alevi hüviyetine bürünüyorlar. Bütün bu zahmet niye derseniz, yanıtı: Kürt olmamak içindir, denebilir.
Dr.Cemşid Bender, Dersim’in ve Kureşan (Kuresu) aşiretinden pir olduğunu söyleyen bir zata sorar:
“Sen hangi millettensin?” “Ben Aleviyim.” “Alevilik bir inançtır. Örneğin ben Kürdüm ve Aleviyim.” “Ben Türkmenim.” “Annen baban Türkmence biliyor mu?” “Hayır.” “Peki nasıl Türkmen olursun?” “Ben Ehlibeytin neslinden gelen bir Arabım.” Dr.Cemşid Bender melek sabırlı biridir. Sonunda bu zata: “Sen hiç birşey değilsin.” demiş.
Eskiden Türk solu içinde kendisini Kürt ifade edenlere: “Türk-Kürt yok, hepimiz insanız.” dendiğini pek çoklarınız duymuştur. “Faşizme ölüm, halka hürriyet” sloganı duvarlara yazılırdı. Neden ‘halklara’ demedikleri sorulunca da sertleşirlerdi. Bazı insanlar Kürt olmayı ağır bir yük gördüklerinden olacak, pragmatik davranarak kendilerini başka ifade ediyor olabilirler. Kürt halkı büyük bir halktır. İsteyen kendisini inkar edebilir. Bugün metropollerde sayısız ölçüde asimile edilmiş, Kürtlüğünü ya inkar eden, ya unutan veya rizk içerdiği için, yüreğinde ufak bir Kürtlük alevi olsa da, açık yüreklilikle söylemeyen insanlar vardır. Özellikle Türk solu içinde sözde ‘devrimci’ olmuş Kürtlerde bu durum gözlemlenmektedir.
İşte bu Türk solu geleneğinden gelen Dersimli Kürtler, solun hezimetinden sonra her nedense “Alevilik” ve “Zazacılık” yapmaya başladılar. Bu, bir bakıma işin kolayına kaçmak, devletin zulmünden kurtulmak, geçmişte savunduğu tüm düşüncelere tu kaka demekle beraber, sözde muhalefet cephesinde görünmek için bu yola başvurdukları söylenebilir. Entellektüel düzeyde hiç bir çalışmaya imza atmayanlar, sadece Kırmançki konuşuyor olmak için Zazacılık yapmaya başladılar. Sanki Zaza halkının diline yasak getiren, ulusal baskı yapan, sömürge statüsünde tutan Kürtlermiş gibi, yazılar yazmaya başladılar. Kürtlerin dili, kimliği ve varlığı en ağır yasak altındayken, bunlar zorbaya karşı duracaklarına günahı Kürtlere yüklemeye kalktılar. Benim; Zazaca Kürtçe’nin bir lehçesidir dememe kızarak, kitaplarımı, düşüncelerimi okumadan ve anlamadan karalayıp, neredeyse Zaza ulusunun haini ilan etmeye kalktılar.
Bu Zazacılık yapan arkadaşlar şu sorumuza yanıt vermek zorundadırlar. Diyelim Zazaca konuşan Dersimliler ayrı bir ulusa aittir ve Zazaca bağımsız, kendi başına bir dildir. Peki Kurmanci (Kırdaşki) konuşan Mazgirt, Pertek, Hozat ve Çemişgezek tarafında yaşayan halkımız hangi ulustandır? Bu Kurmanci konuşan halkımız, sadece farklı bir lehçe konuştukları için başka ulustan mı olacaklar? Aynı ruhsal şekillenme, gelenek görenek, kültürel miras ve toprak bütünlüğü ve ekonomik ilişkiler içinde yaşayan bu insanlarımızı iki ulus olarak mı göreceğiz?
Bir de bu arkadaşların beni eleştiren bir başka söylemi var. Ben diyorum ki, Kırmanciye: Kürtlük; Kırmançki ise, Kürtçe anlamında kullanılıyor. Ancak bu sayın arkadaşlar bana hakarete varan sözler ederek, bunun tersini söylüyorlar. Kırmanciye, Kürtlük değil; Kırmançki de Kürtçe değildir, diyorlar. Onlara göre; kendileri Zaza, dili ise Kırmançki veya Zazakidir. Kürtlere ise, Khur; diline de, Kırdaşki denmektedir. Dürüstçe herkes şapkasını önüne koysun, tabii vicdan sahibi biriyse, önyargıdan uzak veya kendisini düzelten anlayışve olgunlukta ise ve eğer sorunu tam bilmiyorsa, çevresinden sorup öğrensin. Kırmançki konuşan Dersimliler, Kurmanci konuşan Dersimlilere ‘Khur’ mu derler? Alevi her Dersimli iyi bilir ki, hatta Kurmanci (Kırdaşki) konuşan dahil, “Khuro” sözcüğü sadece Şafii Kürtler için kullanılmaktadır. Nasıl Türkler bize “Kıro” deyip hakaretamiz ifadede bulunuyorlarsa, Dersimli Aleviler de Şafii Kürtlere “Khuro” demekteler. Şimdi bu hakareti Kürt halkının adı yapmak nasıl yanlışsa, Alevi inançlı Zazalara da “Kızılbaş” demek o kadar yanlış olmaz mı?
Pülümür ve Erzincan’da yaşayan “ÇAREKAN” Kürtçe: “Careku” veya “Carekız” dediğimiz büyük bir aşiret vardır. Bu aşiretin tarihini kendileri şöyle anlatıyorlar: “Palu’da birbirleriyle geçinmeyen iki kardeş varmış. Biri eşyasını alnı akmalı olduğu için “carekez” dediği öküzüne yükleyerek, oradan uzaklaşır. Öküzün duracağı yeri kendisine vatan yapacağına yemin eder. Öküz, Pülümür’de Bağır Dağı eteklerinde Qeragol denen yerde durur. İşte Çarekliler buradan çevreye yayılır.” Dersim’de Alevi olan ve Kırmançki konuşan bu aşiretin Palu tarafındakileri ise Sunni inancında olup yine Kırmançki konuşurlar. Aynen Kırdaşki konuşan İzol aşireti gibi. Dersim’de Alevi, Kürdistan’ın öbür bölgelerinde Sunni inancındadırlar. Yani bunlara ‘Khur’ mu diyelim? Öyleyse, Dersim’de Kurmanci konuşan Alevi halkımıza da mı ‘Khur’ diyelim?
Bu arkadaşlardan Almanya’da eğitim görmüş biri, kafasını öyle karıştırmış ki, kendisine psikologluk yapmak zorunda kalmıştır. “Zazaların Kürt olduğunu söyleyen bir bilim adamı yok, ama Zazaca’nın ayrı bir dil olduğunu söyleyen pek çok bilim adamı var.” diyor. Tekrar edelim ve diyelim ki Zazaca ayrı bir dildir. Hepimize hayırlı uğurlu olsun. O zaman bu dilin yaşaması için bir çaba göster, bu dilin gelişmesini isteyen kurumlara destek sun, bilgini, becerini kat. Bunu isteyince, hemen hayır diyorlar. Çünkü bu dilin yaşamasını isteyen Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi olduğundan, onlar ondan felekten kaçar gibi kaçıyorlar. Hatta onu düşman görüyorlar. Tabii bunlar Avrupa koşullarında rahat yaşama kavuştuklarından kalkıp Kürt mücadelesine yakın durma gibi bir rizke neden girsinler? Kürt mücadelesine yakın olan maddi değer katar, zahmete katlanır, yürüyüşlere gider, polis baskısına uğrar, Alman veya diğer devlet vatandaşlığını alamaz. Yani Kürt mücadelesi nereden bakarsan bak, ateşten gömlektir. Yine çok iyi bilinir ki, Kürt mücadelesine kızıp küfredene ise, devlet dost bakıyor. Kürt ulusal mücadelesini eleştirdikleri için Alman yetkilileri tarafından ödüllendirilenler var. Hatta Kürt mücadelesi eleştirme rantı oluştuğu söylenebilinir. Pek çok kişi bunu bildiğinden uzak durur, ama rahat durmaz. Internette sayfa açıp, onu bilimsel olmayan yanlışlarla doldurmayı günümüzde üç-beş yıl okula giden bile yapabilmektedir.
Kürt mücadelesi ise, Medya TV’de, VEROZ ve PELGE programlarıyla bu lehçenin yaşamasına katkı sunuyor. VATE adında dergi çıkarıyor. Bu programların moderatörleri, Kamer ve Erdal arkadaşlar Kırmançki konuşan herkese TV’nin kapılarını açık tutmaktadırlar. Hatta Zazacılık yapsalar bile, dile hizmetleri oluyorsa, katkıları görülüyorsa, onlara bu podyumu kullanma şansı vermekten çekinmiyorlar. Çünkü haklının kimseden korkusu olmaz. O zaman bunlardan, Zaza ulusunun dilini geliştirmek için programlara katılmak, konuşmak ve yardım etmeleri beklenir. Ama, enim dar, diyen gelin gibi oyun bozanlık yapıyorlar. Onu yapmaz, bunu istemez bizim insanımız, en kolayına kaçar, temelsiz teoriler üretir, başka görünür, yeni siyasetler, felsefeler ortaya atar, hakaretler yapar.
Belki okuyucu farkındadır. Özellikle Dersimli çok bireysel, çok dağınık, disiplinsiz, bildiği bildik, sert, doğrusu doğru davranış sergiler. Onun bildiği doğrudan başka doğru olmaz. Herşeyin en iyisini o bilir. Kendisinden insana karşı oldukça acımasızdır. Dersim Katliamı üzerine iki roman yazdım. Kitaplarım Almanca’ya çevrildi. Bunlar üzerine Alman basınında yazılan övgüler, neredeyse bir kitapçık olacak ve üstelik Bavyera Kürltür Bakanlığı “Dersimli Memik Ağa’”nın Almancası olan “Der Agha aus Dersim” kitabımı kendi Gymnasium (lise) ve Realschule (ortaokul) kitaplıklarına ve kütüphanelere tavsiye etti. Bizim Dersimli bunlarla ilgilenmez. Bu kitapları bir Türk yazsaydı, baştacı ederlerdi. Bizimkiler katledilen Dersimlinin acısına katılmaz. Dersimliyi; Zazaca ve Kürtçe konuşuyor ayırımı gözetmeden öldüren rejime söylenecek sözü yokmuş gibi, bizimle uğraşır. Hani bir de uygar, insancıl ve saygılı olsalar gam yemez insan. Bakıyoruz ki, hiç bir birikimi olmayan böyle bir Dersimli uyduruk şeylerle karşımıza çıkıyor. Açık söylemek gerekirse, bu tipleri muhatap almak istemiyorum. Çünkü hizmetlerinin gideceği yol belli, toplum içindeki yerleri belli. Bir bakıma acıdığımı söyleyebilirim. Oysa düşüncesi farklı olsa bile, bazı doğrular altında birlikte mücadelemiz sürebilirdi. Ama bizim çağrılara düşmanlık, cahilce hakaretler gelince, buyurun efendiler yol sizin demek kalıyor. Zazaistan ütopyasında dolaşınız.
Bu arkadaşların varlık nedeni, bir Kürt kurumu olan PKK’ya düşmanlıktan öteye gitmiyor. PKK şimdi KADEK bir Kürt kurumudur, öbürleri gibi bunu da ister beğen, ister beğenme bir Kürt zenginliği olarak görmek gerekir. Kaldı ki içlerinde pek çok “Zaza” dedikleri insanımız var. Politik olarak aynı görüşte olmayabilirsin, ama uygar insan kültürel düzeyde bir konsenz arar. İşte bunu hiç istemiyorlar.
Dersim dernekleri ve internet siteleri kurarak, gerçekte halkımızı ulusal mücadeleden uzaklaştırmayı amaçlayan çalışmalar sürdürmektedirler. İnsafı olan herkes şuna bir karar versin. Bir Dersim derneği başkanı “ PKK adını duyunca midem bulanıyor.” diye konuşursa, bunun Dersim’e hizmeti olurmu? Bu söylemi kabul eder misiniz? Bir yandan örgüte düşmanlık yapıyor, öbür yandan midesini bulandıran kurumun TV’sine çıkmaktan da sıkılmıyor. Siz olsanız buna ne dersiniz? Oysa hakaret etmeden, uygar tarz eleştirisini yapsa, daha saygın olmaz mı? Böylesi biri kalkıp Dersimcilik yapıyor. Dersim ismini kullanma hakkına bile sahip olmaması gerekirken, nasıl olur da bu tipler atalarımızdan kalan bu güzelim ismi kirletiyorlar? Adama sorarlar: “Zeğerek zeğerek, tore cı na kar gerek.”
Bir zamanlar Xormek Aşiret ağası Mehmet Şerif Fırat, devlet destekli Varto tarihi adlı kitabıyla özbeöz Türk olduğumuzu yazdı. Ben 1961 yılında Nazimiye Ortaokulu Müdürlüğüne tayin edildiğimde sadece dört duvardan ibaret sınıflar vardı, ama bakanlık çok sayıda bu kitabı okula göndermişti. Bunu tuvalet kağıdı yapmak bile tiksindiriciydi. Sonra Fırat soyadlı Pülümür Kırmızıköprü’den biri nasıl Türk olduğumuz hezeyanlarını döktü kağıda. Bir gün Münih’te Türk solundan bir grubun toplantısına katılmıştım. “Lolan Oymağı” adlı bir kitap satıyorlardı. Alıp okuyunca, aynen Mehmet şerif Fırat ve öbür Fırat gibi, yalanlarla Türklüğümüzü açıkladığını ibretle okudum. Hani insanın “Bre alçaklar, kendinizi Türk görebilirsiniz, ancak Lolan, Areyan, Xormek aşiretlerini Türklüğe bağlamakla kimin uşağı olduğunuzu bilmediğimizi mi sanıyorsunuz? Barbaros Baykara’nın Dersim kitapları da bilinir. Kimin hangi amaçla yazdırdığı ortadadır. Amaç Romalıların böl parçala ve yönet, prensibine dayanıyor. İşin garibi bu kitapları satanlar da sözde Türk solundan arta kalan devrimci kuruluşlardır.
Konu Zazacılardan uzaklaştı. Aslında yukardaki üç yazarın yaptıklarını, bizim Zazacılar da Kürtleri Zaza ve Khur diye ayırarak sürdürüyorlar. Diyelim Kuzey Kürdistan’da Zazaistan diye bir bölgede Zaza ulusu yaşasın ve hepimiz Zaza olalım. Peki Güneyde Hewreman bölgesinde Zazaca ile yakınlığı olan Goranları hangi ulusa yazalım? Onlar da bir çeşit Zazaca konuşuyorlar. Sorunu bunca karmaşık yapmanın ne gereği var ki? Sen Zaza ol, ben Kürt olayım, ama birlikte Zazacayı geliştirelim. Eğer gayret etmezsek, ne yazık ki benim Kürtçe’nin lehçesi dediğim, birilerinin de Zazaca dili dediği dil kaybolup tarihe gömülmek üzeredir.
Ben Dersimliyim. Alevi gelenekten gelmenin verdiği kültürel öze sahip olduğum ve öyle büyüdüğüm için, Aleviliği seviyorum. Alevi olmayı ayrıca Kırmançki konuşmayı atalarıma saygı olarak görüyor ve de onurlanıyorum. Gerek Navenda PEN a KURD, gerekse Kürdistan Ulusal Kongresi toplantılarında zorlanmakla beraber Kırmançki konuşuyorum. Ayrıca bu kurumlar halkımızın her lehçesinden konuşulmasını karara bağlamışlardıur. Yani ne KNK’de, ne de Navenda PEN a KURD’ da Türkçe konuşamazsın. Şimdi kim bu dilin yaşamasını istiyor? Sizin baskı uyguluyorlar dediğiniz Kürtler bu zenginliğin yaşamasını istiyor. İnsaf sahibi herkes, eğer dile hizmet etmeyi düşünüyorsa, Kürtlerle diyaloga geçer, birlikte bu dili yaşatıp geliştirmenin çarelerini arar. Önce birlikte bu dili ölmekten kurtaralım, sonra da siz Zazaistan kurunuz. Eğer bir gün Kürdistan bağımsız olursa, Kırmançki lehçesi ister bağımsız, ister kültürel otonomi veya demokratik federasyonla istediği tarz yaşamı sürdürmekte özgür olmalıdır. BU fikri başta ben desteklerim. Ama Türkiye devleti Dersim’de bütün coğrafik isimleri değiştirdi, sizin buna karşı uluslararası bir çalışmanız var mı? Kürt Aleviliği, pardon Zazaistan Aleviliği Türklerinkinden farklı elementleri içeriyor, bunu topluma anlattınız mı? Bazıları internet sayfalarının arkasına sığınarak takma isimlerle benim görüşlerimi eleştiriyorlar. Onlara şunu söylemek istiyorum. Hodri meydan, halktan korkmuyorsanız, istediğiniz her yerde halk huzurunda sizinle tartışabilirim. Siz Zazaistan’ı ben de Kürdistan’ı ortaya koyalım, bakalım halkımız hangisine onay verecektir?
Kürt Aleviliğini nasıl Türkleştirip, Kemalist akımın peşine takanlar varsa, bu tarz düşüncelerle Kemalist rejime bilerek ya da bilmeyerek hizmet edenler var. Amaçları da Kürt birliğini bozmaktır. Kürtleri farklı lehçeleri nedeniyle bölmek, en büyük insafsızlık, hatta düşmana hizmettir. Biz farklı lehçelerle birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz. Bunun nedenlerini sadece ayrılıkta arıyoruz. Kırmançki ile Kırdaşki’nin yakın yanlarını ise, hiç öne çıkarmıyoruz. Türk sol çevrelerinin halkımız üzerindeki oyununa gelerek, ya başka ulus oluyor, ya da Alevi olup Kemalist Türklerin peşine takılıyoruz. Bu arkadaşlara önerim, önce dilin farklılıklarından değil, aynılıklarını incelesinler. Görecekler ki, bazı farklılıklarına rağmen aynı dilin lehçeleri olduğu görülür. Kuzey Almanya lehçesi ile Bavyeraca birbirlerini anlamaz, ama farklı ulus olduklarını söyleyen kimse çıkmaz. Hani Türklerin bir sözü var: “Cahal bahçasında b.. biter.” Gerçekten de ne çekmişsek yarım bilenden, ya da biliyor görünenden çekmişiz. Bu arkadaşların düşünceleri üzerinde yoğunlaşmalarını yeniden salık verirdim. Aslında bizi ayıran duvarları düşman örüyor ve ne yazık ki onlar da onun oyununa geliyorlar. Aynı topraklarda, aynı ruhi şekillenme, gelenek ve görenek, ekonomik biçimlenmeyle Mazgirtli Kırdaşki konuşanla, Pülümürlü Kırmançki konuşan arasında iki ulus farkı görmek, abesle iştigal etmektir. Mazgirt ve Pertekli gibi Nazimiyeli ve Pülümürlü de pir rayver sahibidir, konuştukları lehçeler farklılık arzetse de bir elmanın yarısı gibi yaşam sürdürüyorken, bunlar nasıl iki halk olsunlar? İşte kafasını ayrı dil ve ulusa takmış arkadaşlar buna yanıt verseler iyi olurdu.
Geçenlerde Kürt PEN Başkanı bana bir metin mailleyerek, kendisini Kürt görmeyen bazı hezeyanların kim tarafından yazıldığını bilmek istedi. Aslında bunların adresi bellidir. Kavaklıdere planlamasının sonucudur. Bir zamanlar Kavaklıdere postahanesinden gönderilmiş “Sayın Zaza Büyüğümüz” diye Kürtleri kötüleyen mektuplar aldığımı bilirim. Aleviliği Türkçülüğün peşine takanlar ile, Kırmançki’yi başka bir ulusun dili yapanların birleştikleri nokta neresi olabilir? Bölüp parçalamanın hesapları nerede yapılıyor dersiniz?
Benim kitaplarımda Kürt olduğumuzu söylememe kızanlar, internet sayfasında böbürlenerek Kürt olmadıklarını açıklayanlar, Kürt olmamak için Alevicilik, Dersimcilik ve Zazacılık yapanlar aslında düşmana hizmet ettiklerinin ayırdında olsalar gerek. Gerçi hem temelsiz düşünsel düzeyleri, hem de halka yakınlıkları itibarıyla herhangi bir hareketlenmeyi yapacak güç ve özveride değiller. Marjinal olsun bizim olsun, prensibiyle işi sürdürüyorlar. İçki masalarında çakırkeyf olunca Zaza olur, ertesi gün Hürriyet gazetesini cebine koyarak, gelecek için soyut ideoloji hazırlar. Kendisini politik tatmin etmek için haftasonu derneğe gider, bir bardak çay içip akıllı sözler eder, ertesi gün boynu kıldan ince hizmet verir. Bu aynen şuna benziyor. HADEP karşısında seçime giren parti başkanına karısı bile oy vermediği halde, hala vatan kurtaran pozuna bürünmesi gibidir. Bu düşüncede esnek olan, bilime inanan, aklı başında ve dürüst herkese çağrım: Gelin birlikte anadilimizi kurtaralım. Düşünceniz farklı olsa bile, konsenz arayalım.
Geen opmerkingen:
Een reactie posten