donderdag 18 december 2008

Çözüm bekleyen Kerkük sorunu

Kerkük sorunu, Kürdistan’ın kaderini belirleyecek düzeyde. Zorla, haksız çizilen bölge haritasını değiştirebilecek öneme sahip. Kürd vatan parçasının Kürdistan yönetimine ne zaman ve nasıl bir yol izlenerek bağlanacağı henüz belli değil. Birleşmiş Milletler’e havale edildi.

BM Irak Temsilcisi De Mistura’nın 140.maddenin gerektirdiği biçimde çalışmalarını sürdürmesi gerekiyordu. Bunu yapmadı. Sorunu yeniden değerlendirme ve yeni çözümler arama peşinde.

BM Irak Temsilcisinin, bölgede, Irak’ta ve özellikle Kerkük’te varolan ortamın daha da istikrarsızlaşmaması, yeni sorunların çıkmaması, gerginliğin artırılmamasını neden göstererek, adilane çözüm olan 140.maddenin uygulanmasından uzaklaşarak, Kürdlerin lehine olmayan başka çözüm alternatiflerine yöneleceğini sanıyorum.

Bölgede var olan “istikrarı” bozabilecek, Irak’ta tekrar silahlı çatışmaları gündeme getirebilecek gelişmelere zemin hazırlatacak girişimleri, ne BM. ne ABD, ve ne de uluslararası diğer güçler arzu etmekte.

BM’in ilgilendiği uluslararası sorunlar genellikle uzun zamana yayılıyor. Büyük bir kısmı da sonuçsuz kalıyor. Bu da sorunun diğer yanı...

Türk devlet yetkilileri, sorunun BM’e bırakılmasından memnun oldular. Kanımca üç nedenle: Birincisi: BM. Irak Temsilcisinin, yeni sorunlar getirebileceği sandığı çözüm alternatiflerine yaklaşım göstermeyeceği, başka bir anlatımla, 140.maddenin uygulanmasına uzak duracağı hatırlanırsa, bu konuda, Türk devlet yetkilileri her gittikleri yerde, Kerkük Kürdistan yönetimine bağlanırsa iç savaşın çıkabileceğini ileri sürerek kara bir tablo çiziyorlardı.

İkincisi; Türk devlet güçleri, düşündükleri özel statüye kavuşacak Kerkük’ün BM ve uluslararası diğer güçlerin gözetiminde ve garantörlüğünde olacağını hesaplamaktalar.

Üçüncüsü; Sorunun uzun vadeye yayılacağını sanıyorlar. Böyle olunca da, Türk devletinin manevra alanı daha da genişleyeceği, Irak devletiyle ilişkilerinin güçlenebileceği ve böylece Kerkük’ün Kürdistan yönetimine bırakılmamasında etkili olabilmenin olanaklarının olabileceğini düşünmekteler. Buna bir de ABD egemenliğinin Irak devletine bırakılmasını eklemek gerekiyor.

Türk devletinin Güney Kürdistan ile ilgili sinsi planları, programları ve düşündükleri şimdiye kadar gerçekleşmedi, hep yanıldılar. Başarılı olamadılar. Bundan sonra da sorun yaratmaya devam edecekler..,

Sorunu değişik yönleriyle değerlendirmeye tabi tutarak ortaya koyalım.

Irak halkının yüzde seksene yakını Irak federal anayasasını onayladı. Ama, bunun kapsamında olan 140.maddesini savunanlar, yalniz Güney Kürdistanlılar. Arapların ezici çöğunluğu, bu anayasal maddeye sıcak bakmıyorlar. Türkmenlerin küçük bir kısmıda buna dahil.

140.maddenin uygulanması sağlanırsa, Kerkük’ün Kürdistan yönetimine dahil edilmesi söz konusu. Böyle bir durumda, yeni sorunların ortaya çıkacağı değerlendirilmesi yapılıyor.

Iraklı arapların bir kesiminin pasif, diğer -Saddamcı, milliyetçi radikal- kesimlerin aktif olarak ve hatta silahlı çatışmalara girişebilecekleri ileri sürülüyor. Burada bilinçli olarak, çıkabilecek sorunlar çok abartılıyor. Bazı kıpırdamalar olabilir, olacaktır da. Ama, Türk devlet yetkililerinin ileri sürdüğü gibi kıyamet kopmayacaktır. Tam tersi Kerkük daha da istikrarlı olacaktır. Kürdlerin gücü –bilinçli olarak- görmezlikten geliniyor. Kürdler bugün olduğu gibi gelecek gelişmeler karşısında da, Kerkük dahil Güney Kürdistan’ın bütününde, asayışı, istikrari koruma gücüne sahiptır.

Türk, Iran, Suriye ve diğer Arap devletleri ise, şimdiye kadar olan karşı tavırlarını biraz daha sertleştirerek devam edeceklerdır. Hepsi bu...

Sorunun diğer bir yanı da var: Kerkük Kürdistan’a dahil edilmezse, Kürdler kabullenmeyecektır. Asayış istikrarda olmayacaktır. Büyük olasılıkla, silahlı çatışmaların başlayacağı bir sürecin zeminini hazırlayacaktır. Kürdler kendi topraklarına sahipleninceye kadar mücadelelerini sürdüreceklerdır. Bu bilinmekte.

Uluslararası boyutu

Bölgeyi de aşan uluslararası boyutu var. Uluslararası alanda bölgenin geleceğine nasıl bakıldığı önem taşıyor. Geleceğin bölgesinde Kürd ulusunun konumu nasıl değerlendiriliyor? Kerkük’ün Kürdistan yönetimine bağlanması ile ilgili sürecin nasıl bir yol izleyeceği, biraz da bu soruların yanıtında saklıdır.

Kerkük’ün Kürd yönetimine bağlanması, sorunun çözümünü getireceği gibi, bağımsız Kürdistan’ın zeminini de yaratacaktır. Bu da, en azından geride kalan üç devletin yapısını değişime uğratarak, demokratikleşmesinde önemli rol üstlenecektir.

Ayrıca, Kürdistan yönetiminin gelişmelere açık, liberal demokratik dinamik yapısı, bölgedeki gelişmelere katkıda bulunacaktır.

Bağdat yönetimine bağlandığını varsayalım, sorun çözümsüz kalacaktır, belkide, uzun süreye yayılan silahlı çatışmaların olabileceği bir sürecin başlamasına neden olacaktır.

Diğer yanıyla, Bağdat’ta merkezi şii bir yönetimin güçlenebileceğini, zemini hazır olan ikinci bir İran’ın oluşmasına neden olacağı büyük olasılık. Bu da, bölgede güçlenen siyası radikal islami hareketleri güçlendirecektır. Uluslararası güçler böyle bir olasığı değerlendirecekleri kanısındayım.

Kürdlerin zayıf konumu, çözümü geciktirmekte

Kürdlerin içte ve dışta imkanlarının, olanaklarının az olduğu, yeteri kadar yararlanamadıkları gerçeği var. Kendi içinde ki parçalı durumu, eksiklikleri, yetersizlikleri, PKK sorunu, Bağdat yönetimi ile olan problemleri var. PDK ile YNK arasında farklı yaklaşımlar var. PDK, 140.maddenin uygulanmasından yana ve bunda ısrar ederken, YNK ise, 140. maddeye karşı olmamakla birlikte, Kerkük’e özel statü verilmesine yeşil ışık yakıtığı işaretleri gözleniyor. Tüm bunlar, Kerkük’ün Kürdistan yönetimine bağlanmasında olumsuz yönde etkilemekte.

Kerkük’teki ulusal topluluklar

Kürdler, Türkmenler, Araplar, Suryaniler, Kıldaniler birlikte barış içerisinde yaşıyorlar. Aralarında sorun yok. Sorunları yaratan küçük bir azınlık: Türkmen cephesi ve Saddam yanlısı araplardır.

Kürdler, ulusal, dinsel, mezhepsel toplulukların, grupların ve tek tek şahısların demokratik yöntemlerle, Kerkük yönetiminde temsil edilmeleri, görev ve sorumluluklar yüklenerek yönetimi paylaşmaları, en tabii demokratik hakları olarak görüyor. Kürd tarafı bu hakların gerçekleşmesini talep ediyor.
Buna karşı olan, Türk devletinin güdümünde varlığını sürdüren Türkmen cephesi ve Saddam yanlısı olan –Saddam döneminde yerleştirilen- Araplardır.

Bu kesimler, 140.maddeye dahil olan, Kerkük yerli halkının, kendi özgür iradesini referamduma yansıtarak, gelecekleriyle ilgili tercihlerinin yapmasına karşıdırlar. Kerkük’ün Kürdistan yönetimine bağlandığı taktırde, kabul etmeyeceklerini, sorun yaratacakları yönde tehditler savurmaktalar.
Kerkük’te, görev ve sorumluluk paylaşımında, azınlık oldukları halde, çoğunluk olan Kürdlerle eşit paylaşımı dayatıyorlar. Kürdler, Araplar, Türkmenler eşit düzeyde her biri yüzde 32 oranında ve geriye kalan yüzde 4 ise, Süryanilere bırakılarak paylaşımı talep etmekteler. Böyle bir varsayım da, Kerkük’te bütün resmi kurum ve kuruluşlarda yönetme, yönlendirme de, yetki, görev ve sorumlulukların yüzde 64 Türkmen cephesi ve Saddamcı Araplara bırakılması anlamına geliyor. Çoğunlukta olan Kürdler ise, azınlık durumuna düşüyor. Kerkük’ü paylaşma tehlikesini beraberinde getirmesiyle birlikte, eşit paylaşım olmadığı gibi, seçilen yöntemde yanlıştır.

Türkmen cephesi ve Saddamcı yandaşları, nüfus sayımıyla, seçimlerde aldıkları/alacakları oy oranıyla belirlenen azınlık konumlarını kabullenmeyerek, çoğunluğun haklarına sahip olmalarını ve çöğunluk gibi kabul edilmelerini dayatmaktalar. Bunu da, şiddeti içeren tehditvari yöntemle kabul ettirmeye çalışmaktalar. Şiddetle, terör eylemleriyle başkalarının malına topraklarına sahiplenme, Türk tarihsel yaşamından kalan mirastır. Bu kez kafalarını sert kayaya vurarak, zamanın çok gerisinde kaldıklarını ve kanlı mirasın beş para etmedini göreceklerdır.

Bu arada bunu da belirtelim ki, Türkmen cephesi, Türkmen azınlığını temsil etmemektedır. Türkmenlerin geniş kesimi 140.maddenin uygulanmasından yana olduklarını belirtiyorlar.

Karmaşık, hassas ve çıkarların çatıştığı böyle bir tablo karşısında, BM Irak Temsilcisinin, silahlı çatışmalara zemin hazırlamaktan kaçınacağı, gerginliği artırmayacak, en az sorun yaratabilecek çözüm alternatiflerine yöneleceğinden hareket edersek, tablo daki belirtiklerimiz değerlendirildiğinde, sorunun kalıcı çözümünü sağlayacak olan 140.maddeden uzaklaşılacağıdır. Başka çözüm alternatiflerine yöneleceğidır.

Bakınız, BM Irak Temsilcisinden,140. madde ile ilgili atılacak gerekli adımlar beklenirken, tersi yapıldı. 140. madde bir tarafa bırakıldı.Yine üç aşamalı yeni çözüm önerileri sunuldu.

Birinci aşamadaki önerileri kapsayan rapor, kürdlerde şok etkisi yaptı.

Basına yansıdığı kadarıyla, rapor da Kürdleri daha zayıf duruma düşürecek –gerçeği yasıtmayan- maddeler var.

Ezidi, Şebek, Feyli, Kakayi gibi dinsel ve mezhepsel topluluklar Kürd toplumun dışında tutuluyor.
Bu da kaderi belirlenecek bölgelerde yapılacak nüfus sayımında, Kürdleri olduğundan daha az gösterilmesini getirecektır.

Bildiğim kadarıyla, belirtiğimiz değişik din ve mezhebe sahip olan Kürdlerin çoğunluğu, -kerkük dışında- 140.madde ile ilgili olan yerleşim alanlarında yaşıyor.

Eğer BM Irak Temsilcisi Kürd toplumunu din ve mezheplere ayırarak her birinin Irak federal parlamentosunda temsilini sağlayarak, Bağdat yönetimine bağlamayı çözüm önerisi olarak düşünülüyorsa, Kürdlerin bunu kabul etmeyeceği açık.

Kürdler BM’in Irak temsilcisinin ilk raporuna itiraz ettiler.
Gelecek ikinci raporu beklediler. İkinci raporda bazı düzeltmelerin olacağını belirtiler. İkinci rapor açıklanmadı.

BM Irak Temsilcisinin 29/11/2008 tarihinde basına yaptığı açıklamada, ikinci raporun, yerel seçimlerde sorunların yaşanmaması için, seçimlerden sonraya ertelendiği açıklandı. Raporun ne zaman açıklanacağı ile ilgili, net bir tarih verilmedi.

BM Irak Temsilcisinin çözüm önerileri neler olabilir?

Yeni çözüm alternatiflerin neler olacağı bilinmemekle birlikte, bazı olasılıkları ileri sürmek mümkün.
*Kerkük’te yaşayan ulusal azınlıklar arasında uzlaşmaya yönellik, iç yönetim de yeni hukusal düzenlemeler yapılarak, görev ve sorumlulukların paylaşımı ve yasalara bağlanılması olasılığı var. Bu da Kerkük’te özel bir statünün oluşmasını gündeme getirebilir. Bu özel statünün, sınırlandırılmış ilişkilerle Kürdistan yönetimine bırakılması. Tarafların uzlaşması içinde, Bağdat yönetiminin bu özel statü ile ilişkilerinde, bazı hakların, yetki ve sorumlulukların tanınması.

*Yukarıdaki önermenin tam tersi de olabilir. özel statüye sahip olacak Kerkük’ün, sınırlı ilişkilerle Bağdat yönetimine bırakılması ve aynı şekilde, Kürdistan yönetiminin, özel statüyle olan ilişkilerinde, bir kısım hak, yetki ve sorumluluğun verilmesi. Böyle bir önerinin kürdler tarafından kabul görmesi mümküm değil.

*Kerkük özel statüyle –koşulsuz- Kürdistan yönetimine bağlanması.

*BM’in gözetiminde, Kerkük’ün bugün içinde bulunduğu konum korunarak, sorunun çözümünü geleceğe ertelenmesi.

*Uluslararası Kriz Grubu’un (İ.C.G) “Petrol karşılığı toprak alma” önerisi var. Kürdleri aşağılayan, rencide eden bu önerinin gündeme gelmeyeceğini sanıyorum.

BM Temsilcisinin sunacağı çözüm önermelerin kabullenmediği taktirde, 140.maddeye yöneleceği de bir olasılık.

Elbetteki, BM Temsilcisinin sunacağı çözüm önerilerine son noktayı koyacak olan Kürd ve Arap taraflardır.


SONUÇ

Kerkük Kürdistan’ın bir parçasıdır. Kalıcı çözüm; parçanın bütünle birleşmesidir. Bunun dışındaki bütün önermeler çözümü sağlamayacaktır ve yalnızca sorunun ertelenmesine yönelik olacaktır.

BM Irak Temsilcisi, Kerkük’ün Kürdistan yönetimine bağlanmasını sağlayacak olan 140.maddenin gerektirdiği biçimde bir çalışmanın içersine girmeyeceği ve başka öneriler sunacağı açık. Bu nedenle Güneyli Kürdler, BM Temsilcisinin çalışmalarına paralel olarak, kendileri de soruna muhatap olan güçlerle 140.maddenin uygulanması için çalışmalar içerisinde olmaları gerekiyor.

Kürdleri azınlık duruma düşüren, Kerkük’ü adaletsiz bir şekilde paylaştıran, gelecekte çok tehlikeli sorunları yaratacak olan “yüzde 32” paylaşım red edilmeli.

Sorunun çözümünün kolay olmadığı açık.Taraflardan biri Kürdler, diğeri Iraklı Arapların direk muhatap olduğu, özellikle Türk devletinin bütün gücünü seferber ettiği, Iran, Suriye ve diğer arap devletlerinin desteklediği geniş bir cephe. Bunların bir kesiminin uzantıları olan örgütlerin Kerkük’te faliyetlerini sürdürdüklerini de hesaba katmak gerekiyor. Bunların arkasında uluslararası alanda etkinliği olan güçlerde var.

Kürdlerin böylesi çok yönlü güçlere karşı kendini koruması, sorunu kendi lehinde çözmesi, göründüğü kadar kolay geğil. Bu cephe de bulunanlarla karşılıklı çıkarlar gözetilerek, tek tek ilişkiye geçme, uzlaşma noktaları arama kolay olmadığı gibi, mümkün değil. Kerkük’te yaşayan ulusal azınlıklar dişinda kalan güçlerle ortak çıkarlar yok. Kürdlerin kendi topraklarını geri alma, sahiplenme sorunudur. Barışın dışında, diğer güçlerle paylaşılacak ortak çıkara dayalı pay yok.

Kürdistan yönetimin azınlıklarla ilgili yaklaşımı olumlu olmakla birlikte, eksiklikler taşıyor. Kerkük’te yaşayan azınlıkların Kürdlerle çıkarları ortaktır. Aynı geleceği paylaşıyorlar. Bu ortak geleceğin yasalarla güvence altına alınması gerekiyor. Azınlıkların, Kürdistan yönetiminden, güvenceye alınacak haklarını net olarak göremeyince, kendilerini güvence altına alabilme arayışları, onları dış güçlerin oyunlarına malzeme edebiliyor.

Bu bakımdan, Kürdistan anayasası hazırlanarak onaylanması çok önemli. Ne yazık ki, çok gecikti. Ulusal, dinsel, mezhepsel azınlıkların doğal demokratik hakları açık olarak anayasada belirlenerek, garanti altına alınması ve yasalara bağlanması gereklidır. Kendi geleceklerini güvenceye alma ve haklarına sahiplenme en tabii haklarıdır.

Azınlıkların geleceklerini garanti altına alan, doğal demokratik haklarını belirleyen onaylanmış Kürdistan anayasası yok. Bu da Kerkük sorunun çözümüne olumsuz etki etmekte. Kürdlerin manevra alanını daraltmakta.

Toprakların bir kısmının hala Kürdistan yönetiminin dışında kalması, hukuksal nedenlerden ötürü, bu bölgelerde anayasanın halka sunma ve onaylanma koşulları olmadığı nedeniyle, anayasa taslağı bekletiliyorsa, halk onayına sunulmadan, parlamentoda geçici anayasa olarak onaylanma imkanı var.

Kerkük için çok bedel ödendi, devrimler feda edildi, Kürdlerin lehinde olmayan çözüm önermeleri öyle kolay kabul edilmeyecektır. Kürdler, geleceğine yön verecek olan vatan roprak parçasını başkasına kaptırmayacaktır. Artık Kürdler kendi topraklarına sahiplenecek kadar gerekli güçleri var.

Kerkük Kürdistan yönetimine dahil edilecek. Burası açık. Bulanık olan; ne zaman ve nasıl? Özel statü almadan 140.maddeye göre mi? Kerkük’e özel statü verilecek mi? Verilecekse, nasıl?

Kürdlere çok iş düşmekte. Kırk milyondan fazla Kürdün kaderini ilgilendiren Kerkük sorunu çözüm beklemekte. Başta Güney Kürd liderler olmak üzere bütün kürdlere ağır sorumluluklar düşmekte. Çok zor koşullarda mücadele veriliyor. Düşmanlar çok, dostlar az. İçte ve dışta olanaklar ve imkanlar kısıtlı. Sömürge konumundan kaynaklanan yetersizlikler var. Bütün bu saydıklarımıza rağmen, Kürdler bunu başarmak zorundadır. Başaracaktır. Başka çare yok.



H.Çakırbey

Geen opmerkingen: