donderdag 15 juli 2010

Mewla Benavî

Artık askeri darbe olmadan Ergenekon hakimiyet sağlayamaz
Mewla Benavî
Benavime@hotmail.com

Türkiye'de durum geri dönülmez bir noktaya ulaşmış bulunuyor. Artık askeri bir darbe ve yüzbinlerce kişinin yakalanması, binlerce hatta onbinlerce kişinin idam edilmesi, öldürülmesi olmadan, Türkiye eski haline gelemez. HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi'nin yaptığı sadece işi geciktirmektir.

Erzincan savcısı'nın Ergenekon bağlamında yakalanması ve sonrasında meydana gelen olaylar, Türkiye'de geçici bir krize neden oldu. Fakat bu kriz geçicidir ve Ergenekon bu işten çok zararlı da çıkabilir.

Zaten olayın gelişmesine bakılırsa, Ergenekon meselesinde artık muvvazaf general ve amirallerin ifadesi alınıyor. Kimi analistlere göre, HSYK'nin Erzurum savcılarını görevden alması ve Yargıtay savcısının tekrar AKP'yi kapatma amaçlı soruşturma başlatma sinyali; amirallerin, 3. ordu komutanı Saldıray Berk'in-garip bir isim, hiç te isme benzemiyor-ifadeye çağrılması HSYK'nin Erzurum'da özel görevli savcıları özel görevden men etmeye neden olmuş.

Ama gelişmelere bakılırsa bu olayın varacağı nokta bu veya benzer bir durumdur.

Türkiye'nin demokratikleşmesi önünde en önemli engellerden bir tanesi, 12 Eylül anyasası ve daha sonraki askeri hakimiyet esasına göre düzenlenen hukuksuzluk kurumlarıdır.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve HSYK (Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu), Ergenekon'un dayandığı nizamın temel taşlarındandır. Bu kurumlara dokunulmadan, Türkiye demokratikleşemez. Çünkü 12 Eylül hukuksuzluğu, hakimiyetinin bekası için her kurumu diğeri üzerinde bir kontrol mekanizması şeklinde örgütlemiştir.

Mesela bir ilçenin savcısı Cuhurbaşkanı, Başbakan veya herhangi bir siyasetçi hakında mahkeme açabilir ve hatta görevden azledebilir. Hakim ve savcıların atanması da güya adalet namına, yürütmeden bağımsızlaştırılmıştır.

Asker kişiler sivil hukuka tabi olmadığı için zaten bu hukuktan etkilenmiyor. Askerin emir komutaya göre işleyen kendine has bir “hukuku” var. Onların işlerine siviller zaten karışamaz.

Yani Anyasa Mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay, HSYK vb kurumlar sadece siviller için işliyor ve hep askerin elinde sivillere karşı kullanıldı. Şemdinli savcısının görevden alınması bunun açık bir örneğidir.

Bu durum Türk devleti'nin kuruluş felsefesine de oldukça uygundur

Çünkü Türk devleti Türkiye olarak adlandırılan coğrfya'da yaşayan milletlerin iradesine karşı kuruldu. Askerin süngüsü ile kuruldu. Türk resmi tarihinin yalan iddialarının tersine, yabancı hiçbir güce karşı savaş olmadan kuruldu. Yabancıların desteği ile Türkiye halk ve milletlerine karşı kıyım uygulanarak kuruldu.

O zaman toplum içerisinde ne kadar kopuk, ipsiz, berduş, halk düşmanı insan varsa bu devletin büyükleri oldular. Daha sonraki devlet kadrolarını yetiştirme okulları ve askeri okullar halka düşmanlık esasına göre eğitim verdiler ve devlet kadrosu olmak için halk düşmanı olmak şart oldu. Halk düşmanı oldular.

Kemalizm denilen şey; bu durumun en açık ifadesidir. Şimdi artık bu nizam işlemiyor ve halk düşmanı bu kesim tasfiye oluyor.

Halk düşmanı bu gurup ve kurumlar da hakimiyetlerini kaybetmemek için direniyorlar, ama nafile bir direniştir.

Türkiye'nin insanlık düşmanı bu kurumları, gereğinden fazla yaşadı, gücünden fazla güce sahip oldu. 20 yıl önce yıkılması gerekliydi. Yıkımladı. Şimdi yıkılıyor.

Halk düşmanı bu nizamın ayakta kalabilmesi için dış destek gerekliydi. Nasılki kuruluş dış desteye dayandı ise, yaşaması da dış desteye bağlıydı.

ABD'nin 2003 yılında, Ortadoğu'da başlattığı demokratikleştirme operasyonu bu nizamın yıkılmasını sağlayan en önemli etken oldu. Bazı kemalist olmayan Türk yazarları'nın da iddiası; ABD'nin Irak savaşında, Afganistan savaşında başarısız olduğudur.

Sonuçlara baktığımız zaman, tam tersi bir durum görüyoruz. Türkiye'de esmeye başlayan demokratik havanın en birinci nedeni ABD'nin yeni politikası ve Saddam rejimini yıkmasıdır. Zaten Ergenekon da bunu böyle anladığı için ABD'ye düşmanlık etmekten geri kalmadı. Türk Ergenekon'u Irak'ta ABD'ye karşı savaştı ve yenildi. Ordaki yenilgiden sonra Türkiye'de de yenildi.

Türkiye'deki iç gelişmeler de Ergenekon'un hakimiyetini engelleyebilir bir durumdadır. Siyasi, ekonomik, askeri, ideolojik olarak ta bu böyledir. Ergenekon ve darbe sever güçlerin kitle tabanı yok. Rüşvet ve korku ile etrafında topladıkları kitleler hala meseleyi anlamamışlar.

Türk medyası'nın bir kısmı ve servetlerini halk düşmanlığı ile elde eden bazı zengin Türk şirketleri, kitlelerin durumu açık anlamalarını engelliyor. Fakat herşeye rağmen, Türkiye'de askeri darbeye evet diyecek güçler çok azdır.

AKP'ye karşı olan güçler, fikirler olabilir, ama askeri darbeyi onaylayacak çok az sayıda insan olur. Bu böyle olduğu için, çeşitli planlar ile darbe temelini hazırlamaya çalışıyorlar, fakat onu da başaramıyorlar.

Darbeci kadroların durumu

Ergenekoncu takımdan tek bir kişi siyasi savunma yapmadı. Karıları'nın esiri “kahraman” generaller; hasta raporları ve çeşitli bahane va yalanlar ile hapishanden, mahkemeden kurtulma çarelerini aradılar. Kimi kilo kaybetti, kimi hafıza kaybetti, çoğu ar ve şeref kaybetti.

İşte bu türden kadrolar ile ancak dış destekli darbe yapılırdı. Dış destek olmadığı zaman da hepsi döküldü. Utanmadan lüks otel sayılabilecek hapishanelerden şikayetçi oldular.

İşte bu zavallı ergenekon kadroları, Türkiye ile İsrail arasındaki çelişkelere bel bağladılar, Türkiye'nin Rusya ile ilişki kurmasının, AKP hükümetinin düşüşüne neden olabileceğini düşündüler. Öyle salakça çaresizlik içine düştüler ki, kendilerinin AKP'ye karşı kullandıkları argümanlardan dolayı, AKP ile ABD'nin arasının bozulacağını düşündüler.

Mesela Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını savunanlar (Tuncer Kılınç, Hurşit Tolun, Doğu Pernçek ve diğer Ergenekoncuların konuşmalarına bakılabilir) kendileri idi. Ama AKP'nin 'eksen kayması' yaptığını propaganda ederek, ABD ile arasını açmaya çalıştılar.

Ama ne olursa olsun, artık geri dönülmez bir noktaya varılmış. Türkiye eski Türkiye olmaz ve devletin yeniden yapılanması gerekiyor.

Kurulacak yeni devletin nasıl olacağı da çok kolay belli olmaz.

Ortadoğu ve dünyadaki güç dengelerine göre ayarlanacak.

Devlet'in nereye hakim olacağı da belli değil.

Tabii buna hayıflanarak, demokratikleşme sürecini geciktirmeye çalışmak sadece gericilik değil, akılsızlıktır da.

Çünkü demokratikleşmenin gecikmesi veya engellenmesi kurulacak olan yeni devletin; sınrılarını genişletmiyor, sabitleştirmiyor. Tersine daraltıyor ve belki yok ediyor.

Onun için Türkiye'nin birliğini ve varlığını savunanların, demokratikleşme sürecine daha fazla destek vermeleri gerekiyor. Çok hızlı bir demokratikleşme sürecine yardımcı olmaları gerekiyor.

Geen opmerkingen: