dinsdag 10 juni 2008

ISLAM VE KURTLER HAKKINDA - AKTARMA

İSLAM FAŞİZMİNİ REDETMENİN ZAMANI GELDİ

İslam' da kadınlar arasında "gönüllü kuma"lara; "ikinci eş"e, "üçüncü eş"e dönüşme; ana-babaların 9 yaşındaki kız evladını elleriyle zifafa hazırlayıp dedesi yaşındaki ' peygamber' ilan edilen Muhamed adlı Arab bedevisine sunma kültürüne sahip çıkmak insanlığın yüzkarasıdır.
Bugün Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan haklarına saygılı hale gelmesinin önündeki en büyük engel Arap _Türk kırması barbar cahil kan emici kene Müslüman toplumun yıkılacağı endişesidir.. Çünkü demokratikleşen bir Türkiye başka uluslarıda kabullenmiş olur. Bu korkudur Ermeni, Süryani, Kürt Sorununu meydana getiren.Kürt, Pontus Rum, Ermeni Sorununu inkar eden bir Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün değildir.
İslamın asr-ı saadeti kendi asrında kalalı 10 asırdan fazla oldu. O asra özlemi meydana getiren yönetim şekli ve bilimi o asrın şartlarının ortadan kaybolması ve değişim göstermesi ile paralel kendini yenilemek yerine yeniliklere karşı çıktı.
Tarihsel sosyoloji bakımından, Muhammed'in haremi, nikahsız cariyesinden çocuk peydahlaması, 9 yaşında kız çocuğunu nikahlayıp zifafa girmesi, oğulluğunu boşattığı gelinini nikahlaması, kendi döneminin "ahlaki", "hukuki" "iyi, güzel, doğru"su kapsamındaydı. Fakat toplumların gelişmesi, günümüzün modern ilişikileri bakımından Muhammed'in bu tür uygulamalarını "iyi, güzel, doğru" kapsamından çıkartır. Bu uygulamalar günümüzün modern ahlaki, sosyal ölçüleri bakımından, mesela Avrupa'da "çocuk cinsel istismarı" olarak hapsedilmeyi gerektirecek suçlar kapsamındadır artık.
İslami ümmet, ideolojik olarak daha çok teslim alındıkça, iman ettikleri dinin mantıki çıkarımlara daha çok bağlanmakta ; Kuran uygulama ve direktiflerinin gönüllü uygulayıcıları haline gelmektedirler... Toplumsal bilincin bu yöndeki evriminin Türkiye'de gündelik hayatın uygulamalarını nasıl değiştirdiğini görüyoruz: Cuma günü ilköğretim okulunun tatil edilip küçük öğrencilerin "Cuma namazı"na gitmesinde "yukardan" bir zorlama olduğu kadar, "aşağıdan" uygulayıcıların gönüllülüğü de devreye girmektedir. İdeolojik teslimiyet veya inanca bağlı "gönüllülük" alanındaki bu gelişmeler, kadınlar arasında "gönüllü kuma"lara ; "ikinci eş"e, "üçüncü eş"e dönüşme; ana-babaların 9 yaşındaki kız evladını elleriyle zifafa hazırlayıp dedesi yaşındaki bir erkeğe sunma haliyle falan devam edecek görünüyor.
Bu hatadan fazlasıyla ders çıkaran garp inanç kaynağını bulunuduğu asra göre yorumlamayı bildi. Yönetimsel, felsefi ve bilimsel anlamda kendi asr-ı saadetini tekrar gerçekleştirdi. Şark ise yenilenmeye, kendi inanç kaynağını bulunduğu asra göre tekrar yorumlamaya direndiği için garbın gerisine düştü. Şark buna çözüm olarak saçma bir tez ortaya koydu. Sanki zaman akmıyor, sanki dünya değişmiyor gibi özlem duyduğu asra dönmek istiyor. Bunun imkansız olduğunu göremiyor. İnanç kaynaklarını tekrar yorumlamaması gerektiği tabusunu deviremiyor. Garp büyüdükükçe o küçülüyor. Garp büyüdükçe, şarkı eziyor ki tersi durumun söz konusu olması halinde şarkın garbı ezeceği gibi. Şark hiddetleniyor. Kusuru kendisinde aramak yerine kendi asrında kutsal bir anlamı olan Cihad'ı kendi beceriksizliğinin kılıfı olarak kullanıyor. Adam gömüyor. Kafa kesiyor. Kilise yakıyor. Battıkça batıyor. Açlık, sefalet, cehalet, hastalıklar, acziyet, bilimsel anlamda çöküş şarkın kaderi ise şarkın ferdi oturup düşünmelidir. Sebep şarkın birlik olamaması veya emperyalist garbın kirli oyunları olmayacak kadar derin ve tarihseldir. Çözüm ise yine garbın icadı sanal dünyada "Hatim Organizasyonları" yaparak veya bilmem kaç adet "Salavat-ı Şerife" okuyarak değil, inanç kaynağını günümüze göre yorumlamaktan geçer. Şarkın içinde bulunduğu acziyet durumundan çıkışı "İkiz Kuleler" yıkılırken veya Yitzhak Rabin Filistin sorununun çözümü için adım atarken radikal bir yahudi tarafından öldürüldüğünde tekbir getirmek değildir. Hele hele çözüm "İngiliz Konsolosluğu"na giden bomba yüklü kamyonetin şöförü olmak değildir. Asr-ı saadet kendi asrında en büyük yönetimdi. Bunu sürdürmek ise akla, bilme, mantığa, tarihsel gelişime göre yorumlanmış bir inanç kaynağıdır. Müslümanlığın kurtuluş reçetesi budur. Madem islamın inanç kaynağı her devre hitap ediyor, ozaman bu devrin şartları içinde rahatlıkla bu devri anlatabilir.Umut var mı? Maalesef. Dini, Yaradan ile kul arasında bir iletişim aracı, bir arınma, bir huzur kaynağı veya kendisini evrende tanımlama dışında görmeyi arzulayan zihniyete sahip temelde şark özelde Bingöl, canlı bombalar, sakallı meczuplar, PKK gibi devlet destekli maşa örgütler, müslüman kimliği altında hırsızlar, üçkağıtçılar, katiller üretmeye devam edecektir. Gidin tarikatınızı kurun, gidin sabahtan akşama kadar ağlayan, gidin yüz milyon kez cüzm indirin ama çocuklarınıza dokunmayın. Bırakın doğruyu onlar bulsun. Eğer dininiz bahsettiğiniz kadar kudretliyse illaki o çocuk onu bulur. Ama bu inancınızı bize empoze etmeyin. Mazlum Bingöl çocuklarına dokunmayın!Kemalizm:Türkiye Cumhuriyeti'nin dayanak ideolojisi 1923 ile birlikte laik ve ulusal bir devlet projesiyle birlikte kendisini toplumun her alanında hissettirmeye başladı. Laiklik bize din ve devlet işlerinin ayrı olması demektir diye anlatılırken aslında sonradan devletin tüm inanç sistemlerine eşit mesafede durmakla beraber bu inanç sistemlerinin örgütlenmesi, ibadet yerlerinin açılması ve bu inancı anlatacak din adamları yetiştirmesi gerektiğini öğrendik. Cumhuriyet dolayısıyla kemalizm bunun için çaba harcadı. Ama böyle bir değişim için üsten zorlama yerine toplumun bilinçli olarak değişmesine bağlıydı. Mustafa Kemal'den sonraki iktidarlar bu devrimi sürdüremedi ve şu anki mevcut durumla karşı karşıyayız. İnanç ve din özgürlüğü, devletin tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede olması, herkesin kamusal alan veya toplumsal alanda başkalarının inancına müdahil olmadan yaşaması laikliğin birincil amacı iken Kemalizmin laisizmi şuan alevilere ve sunnilere eşit mesafede değildir. İnanç ve din özgürlüğü olması gerekirken üniversiteye başörtülü kızlar giremiyor. Kamusal alan denen Beyaz Türklerin nefes aldığı alana alınmıyor. Bu Kemalizm laisizmin handikaplarıdır. Ulus devlet tek bir ulus içerir. Mustafa Kemal bu ulusu Türk kabul ettiğinden Kürtler başta olmak üzere Anadolu'daki tüm halklar yok sayıldı. Kemalizmin önünde çok metodlu tek seçenek vardı. Tüm halkların Türkleştirilmesidir. Ve bunada Kemalizm milliyetçiliği denmiştir. Özünde asimilasyon araçlı faşist bir ideoloji iken bize etrafında toplanmamız gereken ortak payda olarak tanıtıldı. Buna boyun eğen halklar örnek gösterilerek Kürtlerden de itaat istendi. Kürtler karşı çıktıkça katledildiler, yerlerinden sürüldüler, hain ilan edildiler, Akyazılarda linç edilmek istendiler. Fakat dediğim gibi her gelen asır bir önceki asra göre farklı şartlar içeriyor. Kürtlerin reçetesi, Kemalizmin baskıcı unsurlarına karşı aklı, bilimi, demokratik mücadeleyi rehber edinmektir. Kemalizm çok yakında tarih sahnesinden silinip gidecek bir ideolojidir. AB giriş süreci bu yokoluşu hızlandıracaktır. Bayraktarlığını TSK'nın yaptığı bu ideoloji son demlerini yaşarken bunun yerini alacak sistem gerçek anlamda laik, demokratik gerekirse federal bir yapılanmadır.Umut var mı? Olası gözüküyor. Endonezya'daki aydınlar ülkenin huzur ve refahı için değişimi tartışırken 3 yol üzerinde durmuşlar. Alttan bir devrimin kanlı olacağı, üstten bir devrimin işe yaramayacağını görünce Endonezya'yı asıl değiştirecek olanın Dünya'daki dış dinamikler, globalizm ve bunun ülkerlerinde tetikleyeceği iktisadi ve demokratik gelişim süreçlerinin meydana geleceğini farketmişler. Türkiye Cumhuriyetinin dolayısıyla Kemalizmin dış dinamiklere direnme gücü kalmamıştır. Şemdinli ve Diyarbakır bombalamaları, Avukat Kerinçsiz cebelleşmeleri, vatan millet sakarya nutukları statükonun son çırpınışları olarak karşımıza çıkmaktadır.APOizm:Kürt Sorunu ve PKK sorunu (son dönemlerde APO sorunu) birbirinden ayrı irlerleyen ama birbiri ile ilişkili sorunlardır. Kemailst ideolojinin Kürtleri inkarı Kürtler arasında her daim huzursuzluk ve memnuniyetsizlik oluşturmuştur. Kürtler bu memnuniyetsizliklerini her defasında isyanlarla dile getirmiş ve her defasında ağır cevaplar almıştır. Kemalizmin Kürde tahammülü yoktur. Kürtler ise her defasında palazlanmaya başlayınca Kemalist ideoloji bunu bir şekilde kırmıştır. Kürtlerin memnuniyetsizliğini giderme yönünde hiç bir adım atmamıştır. 1975 Helsinki Antlaşması ile Batılı ülkeler, insan haklarını, kültürü, eğitimi, ve avrupa çapında insan, düşünce ve bilginin serbest akımını da içeren insancıl çabaların arttırılması gibi konularda anlaşmaya vardı. Aynı zamanda iki tarafın rızası olmadan sınırların karşılıklı değişmeyeceği kararı alındı. 1970'lerin sonuna doğru Sosyalizmin Serbest Piyasa Ekonomisi karşısındaki hezimeti konuşulmaya başlandı. Böyle bir ortamda daha önceki olaylardan ders almayan, çağı okuyamayan bir megaloman palazlanmaya başlamış Kürt hareketini Bağımsız Birleşik Sosyalist Kürdistan kurma adına silahlı bir aktiviteye kanalize etti. Süreç ve sonuçlar üzerinde çok durmaya gerek yok ama Kürtlere verdiği zarara bakarsak binlerce köy yakıldı. Milyonlarca Kürt yerinden yurdundan edildi. Binlerce genç üniversitelerden ayrıldı, atıldı. Kürtler birbirine kırdırıldı. Türk - Kürt düşmanlğı hortladı. Elde var sıfır. APO yakalandıktan sonra ise örgüt Öcalan'a özgürlük için savaşmaya başladı. Bir halk sözde bir öndere feda edildi. En trajik durum ise kendi şehitlerinin anasından değilde düşmanı olduğu devletin şehitlerinin anasından özür dileyrerk hizmet beklediğini söylemesi ve müridlerine bunu taktik olarak yutturmasıdır. Gelinen noktada APOizm bilinçli veya bilinçsiz Kemalizme hizmet etmektedir. Türkmen ve Kerkük kartlarından sonuç alamayan Kemalist ideoloji Kuzey Irak'ta Bağımsız Kürdistan ve gelişen KDP rüzgarına karşı PKK sorununu kaynağında bitirecem düsturuyla PKK eylemlerini kullanmaktadır. Bu eylemleri bahane ederek Kuzey Irak'taki fiili duruma göz dağı vermek gerekirse altyapısını tahrip etmek peşindedir. Örgüttür, amaçsızdır, asker mantığı onlarda da etkindir sağlıklı karar veremezler denebilir ama ya içimizde olan arkadaşımız, ailemizin ferdi, akrabalarımız içindeki PKKlilerde mi bunu göremiyor?Umut var mı? APO doğal yollarla ölürse veya PKK'nin şuan başındaki Murat Karayılan inisiyatif kullanarak ABD ve Barzani'nin telkinlerini dikkate alırsa ve dolayısıyla PKK sürdürdüğü mücadeleyi Kürt aydınlarına bırakırsa bu APOizm Kürtlere daha fazla zarar vermeden tarih sahnesinde hatasıyla belkide sevabıyla yerini alır.Sahtekarlar:Parazitler kendilerinden daha büyük canlıların üzerinde veya içinde, geçici veya kalıcı, onların zararına yaşayan canlılara verilen addır. Bizim parazitlerimiz ise herhangi büyük bir fikir veya cemaat içinde geçici veya kalıcı bir şekilde onların dolayısıyla toplumun zararına ama kendisinin faydasına yaşayan canlılardır. İslam adına oy toplayanların ihale havuzlarında yüzenleri, Kemalizm adına Kürt sorununu bastırmak için ama aslında para kazanmak için köy korucusu olanları, Kürt diaspoarsı altında avrupada haraçlar ve uyuşturucu parasıyla yaşam sürenleri biliyoruz. İdeoloji fark etmez onlar için yeterki para kazandırsın. Yeterki mevki kazandırsın...Ilımlı İslam, Nakşicilik biçimiyle Güney Kürdistanlı siyasal oluşumlar ve bölge yönetimi üzerindeki etkisini de kullanarak, öte yandan Kuzey Kürdistan’daki örgütlenmesine dayanarak Kürtleri bir süre daha bu biçimiyle egemen devletlerin, uluslararası sermaye güçlerinin çizgisinde, denetiminde tutmayı amaçlıyor. Öyle netleşiyor ve anlaşılıyor ki uluslararası sermaye ve bölge devletleri, Türk ordusu dahil olmak üzere Kürtleri parçalamanın ve denetim altına almanın aracı olarak AKP üzerinde anlaşmış durumdadır. Öte yandan AKP siyasal iktidar ve güç olabilmek için bu güçleri ve verdikleri destekleri kendisi için tarihin en büyük şansı ve avantajı olarak değerlendirmede kararlı. Zaten pragmatizmi ve rasyonelliği kendisi için büyümenin temel ilkeleri olarak belirlemiş, çıkarları için bukalemun gibi her renge bürünebilecek düzeyde esnekliği kural haline getirmiş, etik hiçbir kaygısı olmayan bir AKP ile tanışmış durumdayız. Hala birçok çevrenin nereden çıktığını, nasıl bu kadar çabuk yükseldiğini kestiremediği, bir de bu yüzden onu güç olarak görmekten ve ona yönelmekten kendisini alıkoyamadığı bir AKP ile karşı karşıyayız. Durum biraz ayyuka çıkınca tılsımın bozulacağı açık ama işte zamanda somutlaşacak gelişmelerin kimin lehine nasıl dönüşebileceğini özellikle bölgemiz açısından kestirmenin çok bilinmeyenli denklem misali olması işleri zorlaştırıyor. Belki de Erbakan konuşursa gerçekte Erdoğan’ın kim olduğu, nasıl AKP’yi oluşturduğu, nereye dayandığı ve ne yapmak istediği daha iyi anlaşılacak… Gerçi birçoklarımız ve öyle sanıyorum ki milyonlarca kişi ve kesim nezdinde Erdoğan’ın da, AKP’nin de kim olduğu nettir fakat AKP’ye yönelen milyonlar açısından, özelliklede din istismarına uğradığının bilincinde olmayan kesimler açısından Erbakan’ın konuşacakları etkili olabilirdi. En azından yol yakınken yanlış yoldan dönmüş olurlardı. Zira AKP’nin öncülük ettiği siyasal gelişmeler Türkiye’yi tarihin en büyük felaketiyle karşı karşıya bırakmaya başladı bile. AKP en çokta Kürtleri din istismarıyla, siyasal İslam’la etkisine almaya çalışıyor. Nakşîcilik üzerinden tarihsel ve tarikat bağı bulunan YNK ve KDP’yi de ortak ederek özellikle de Kuzey Kürtlerini etkisine almaya çalışıyor. Yani Güney merkezli Kürt siyasetini siyasal İslam maskesiyle her yere hakim kılmaya, bu şekilde Kürtleri parçalamaya çalışıyor. Kendi Kürdünü inanç ortaklığı, İslam kardeşliği üzerinden yaratmaya çalışıyor. İslam kardeşliği Kürtleri parçalamanın devletçe ve uluslararası sermayece desteklenmiş yeni siyaseti oluyor. Ve AKP bu siyasetin aktörü olarak Güney merkezli Kürt siyasetini tüm Kürtleri etkisine alacak şekilde örgütlüyor. Bundan dolayı, Kürt toplumsal birliğini parçalamaya dönük uluslararası komplo konseptinin siyasal aracı olarak AKP, karşısında duyarlı olunması gereken en büyük tehlike konumundadır demek abartılı olmaz. YNK ve KDP’nin bunun farkında olması çıkarları ve tarikat ittifakları dolayısıyla her ne kadar mümkün görünmüyorsa da Kürdistanlı sivil toplum örgütlerinin, siyasal partilerin, aydın ve demokrat şahsiyetlerin bu gerçeği deşifre eden ve duyarlılığı yükselten bir ortaklaşma içinde olması Kürtler adına çok önemli. Umut var mı? Hava puslu oldukça sahtekarlar kan emecek birşeyler bulurlar. Bu ideolojiler kendilerini yenilemediği sürece, zamanı çoktan geçmesine rağmen değişimi gerçekleşitirmedikleri sürece bir umut yoktur. Bizler birey olarak bir nebze olsun bu sorunlara ilaç olabiliriz. Yapmamız gereken sadece sorgulamaktır. Korkmadan, cesurca! Fikirlerimizi haykırmasak bile kendimizi ikna etmemiz bile yeter. Bunu başaramayanlar elini Mazlum Çocuklarımızın yakasından, genç dimağlardan çeksinler. Bırakın doğru yolu çocuklarımız sorgulayarak bulsun!
Isveç Parlamentosu, 1915 Ermeni Soykırımı'nın tanınmasına ilişkin konuyu 11 Haziran'da değerlendirecek. Yaklaşık 75 bilim adamı, 1915 olaylarının Soykırım olarak tanınmasına ilişkin İsveç Parlamentosu'na mektup yollarken, mektupta Süryanilerin ve Pontus Rumlarının da soykırıma maruz kaldıkları kaydedilmekte. İsveç Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu, Parlamento'ya 'olayların araştırılmaya ihtiyacı olduğu' gerekçesiyle önerinin reddini tavsiye etmekte.
Kürtler İslamiyet'i kabul ettiklerinde kaybettiler. Kürtler yanlışlıkla Müslüman oldu. Kılıçla, tüfekle üstümüze geldiler, 'kelime-i şehadet getir' dediler, dedelerimiz de şehadet getirerek Müslüman oldu. Kürtlerin Müslümanlığı böyledir… Kürtlerin asıl dinleri Zerdüşt'tür. MEHDİ ZANA

ADRESIMIZ

Geen opmerkingen: