dinsdag 10 juni 2008

Kürt Aleviler

Kürt Alevilerin durumu benzer çizgiler taşısa da kendine özgü yanları vardır. Osmanlı, onlar için de baskı, katliam, açık ve resmi dışlanma anlamına gelmektedir. Dahası Yavuz döneminde gerçekleştirilen büyük katliamlar, Kürdistan'da kurulan Sünni-Şafi Kürt beylerine dayanan "Beylik sistemi", Aleviler için ek baskı, talan ve zulüm anlamına gelmektedir. O nedenle Şafi Sünni Kürt Beylerine duyulan nefret ve korku Osmanlı nefretini ve korkusunu gölgelemektedir. Dıştalanma, aşağılanma ve "katli vacip" kültürü, günlük yaşamın ayrılmaz parçaları haline gelmiştir. Bu nedenle dağ eteklerinde, şehir ve ovadan uzak yerleşim yerlerini tercih etmeleri bu büyük korku kültürünün bir parçasıdır! Bu ağır politik, dinsel-kültürel ve toplumsal durum Hamidiye Alayları döneminde daha da ağırlaşmış ve yaşamı dayanılmaz boyutlara çıkarmıştır. Bunlara karşılık kendine özgü yaşam çizgilerinde direniş, bunun dayandığı felsefe ve kültür, düşünsel ve ruhsal yaşamlarını hep canlı tutmuş ve beslemiştir! Daha çok kendi başına yaşayan, coğrafik konumu nedeniyle Osmanlı ve Sünni Kürt Beylerinin baskısını çok yakından yaşamayan ya da daha sınırlı yaşayan Dersim Alevilerinin durumu biraz daha farklıdır. Ama Sünni Kürtlerle yan yana ve iç içe yaşayan Kürt Alevilerin yaşam koşulları çok ağırdır. Bu ağır koşulların kendine özgü kişilik ve ruhsal yapılar şekillendireceği de çok açıktır. Bu da başka bir tartışma konusudur, geçiyoruz.
Osmanlı dönemini kendisi için bir karanlık ve zulüm dönemi olarak algılayan, o dönemi acıyla anan Kürt Alevilerde inançsal kimlik ulusal kimlikten önde gelmekteydi. 1970'li yıllarda ve öncesinde Dersim dışındaki Kürt Alevilere "kimsiniz", "kimliğiniz nedir" diye sorduğunuzda, "Alevi" yanıtını alırdınız. Türkleştirme çarkından geçmeyenler, Türk olduklarını da kabul etmezlerdi. Kendilerini salt inançsal-dinsel kimlikleriyle tanımlarlardı. Bunu salt 1940-50'lerden sonra kurumsal olarak geliştirilen asimilasyon-Türkleştirme politikası ve sonuçlarıyla açıklamak, yetersiz bir yaklaşım olur. Yine devletle işbirliği yapan, M. Şerif Fırat türünden Truva Atlarıyla açıklamak da yetersizdir. Kuşkusuz bunların da önemli etkisi olmuştur, ancak bunun kökleri Osmanlıya ve daha öncelere uzanmaktadır.
Alevilik, devlete, düzene, egemen dine derinden ve sürekli bir direnişi, "muhalefeti" anlatmaktadır. Kimi dönemlerde bu radikal bir duruşa, daha sert başkaldırılara da dönüşmüştür. Ancak genel durumu derinden ve sürekli bir "muhalif duruş" niteliğindedir. Bu da aslında bir yaşam tarzını anlatmaktadır. 1970'li yıllardan sonra devrimci ve yurtsever hareketlerdeki Alevi gençliğin kitlesel varlığı, genelde Alevilerin etkin desteği rastlantı değildir; bu, hem geleneksel direniş duruşlarından, hem de toplumsal konumlarından kaynaklanmaktadır. Yoksa bu dönemdeki hareketler Alevileri ve sorunlarını devrimci demokratik bir tarzda algılamış ve ortaya koymuş, bunu demokratik bir programa ulaştırmış değillerdir.
1990'lı yıllar, aynı zamanda Aleviler için "uyanış" yıllarıdır. Kimliklerini açıkça ifade etmekte, konumlarını, sorunlarını ve çözümlerini açıkça tartışmakta, bu eksende örgütlenmektedirler. Cem evleri, dernek ve vakıflar bu dönemeden sonra kurulmuş ve çoğalmıştır. Bunda Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin Kemalizm'e vurduğu darbe, resmi çizginin toplum katında yaşadığı çözülme çok önemli bir rol oynamıştır. Yine yoğun göç ve bunun sonucunda yaşanan "kentleşme" olgusu ve sonuçları, bunun toplumsal zeminini yaratmıştır. Genelde insan hakları, demokrasi bağlamında süren tartışmalar ve hareketler de etkide bulunan diğer etkenlerdir.
Bu süreç aynı zamanda Alevilerin hızlı bir şekilde saflaştıkları bir süreçtir. Saflaşma ulusal boyutta olduğu gibi sınıfsal ve toplumsal boyutlarda yaşanmıştır. Bu, kendisini ideolojik, politik ve örgütsel boyutlara da yansıtmıştır.
Bu gelişmeleri gören TC, bu gelişmeleri etkileme, giderek kontrol altına alma çabalarını geliştirmiştir. Hacı Bektaş Şenliklerine gösterilen ilgi ve devletin en üst düzeyde ilgi göstermesi, bunun sadece simgesel ifadesi olmaktadır. Özal ile başlayan bu ilgi, bugün T. Erdoğan ile devam etmekte, yeni bir noktaya taşınmak istenmektedir. Kuşkusuz bu ilgi, Alevi hareketini kontrol altına alma ve giderek devlete eklemleme hareketinden başka bir şey değildir. Bu çaba, "Devşirme" Alevilerin sayısını çoğaltmayı da içermektedir...

Geen opmerkingen: