zaterdag 3 december 2011

Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani dün Selahaddin kentinde bulunan Başkanlık konutunda Suriye’de Ulusal Kürt Meclisi” yöneticileri ile

DARISI KUZEY KURDISTANLILARIN BASINA

Suriye’de Ulusal Kürt Meclisi yöneticileri ile bir araya gelen Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani önemli mesajlar verdi. Suriye’de demokrasi ve Kürtlerin haklarının anayasayla garantiye kavuşmasını isteyen Barzani “Kürtler mevcut durumu iyi tahlil etmeli” dedi.



Görüşmede Batı Kürdistan’ın Qamişlo kentinde söz konusu meclisin yaptığı kongrenin sonuçları ve Suriye’deki gelişmeler ele alındığı öğrenildi.

Kürdistan Bölge Başkanlığı’nda yapılan açıklamaya göre Barzani, toplantının önemine dikkat çekerek “Suriye’deki Kürtlerin durumunu yakından öğrenmek ve Kürdistan Bölgesi’nin bu süreçte nasıl bir rol oynayabileceği açısından önemli bir görüşme” dedi. Suriye halkının taleplerini desteklediklerini söyleyen Barzani şu mesajı verdi:

“Biz Suriye’deki Kürt partilerini destekliyoruz ve kurdukları birlikten memnuniyet duyuyoruz. Kürtler, mevcut durumu iyi tahlil ederek hareket etmeli. Bizim için önemli olan demokrasi ve Kürtlerin haklarının anayasayla garantiye kavuşması.”

Kürt siyasetinin Suriye’de yaşanacak bir mezhep çatışmasını önüne geçmesi gerektiğine dikkat çeken Barzani, “Kürtlerin davası ulusal bir dava. Bu yüzden de tüm unsurlarla birlikte yaşama kültürüne önem verilmeli” dedi.

Meclis yöneticilerinden özellikle kadın ve gençlere önem verilmesini isteyen Barzani, ayrıca bir irtibat komitesinin kurulmasını istedi.

02) Meclis’te Kürtçe Bilen AKP'li Sayısı 8 -03-12.2011



Erdoğan'ın '70 Kürt vekili'nin yalnız 8'i Kürdçe biliyormuş.

‘24. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Albümü’ basılarak dağıtılınca Kürtçe bilen milletvekili sayısı da ortaya çıktı. Buna göre 549 üyesi olan TBMM’de toplam 37 vekil Kürtçe biliyor, bunların 26’sı BDP’li 8’i AKP’li, 2’si ise CHP’li.

Başbakan Erdoğan'ın '70 Kürt vekilim var' dediğinin AKP'nin sadece 8 vekilinin Kürtçe bilmesi dikkat çekti.

Meclis albümü milletvekillerinin profillerini de ortaya çıkardı. Buna göre 514 milletvekili yüksek öğrenim, 33 milletvekili lise ve dengi okul, 1 milletvekili ortaokul, 2 milletvekili ise ilkokul mezunu. Ayrıca mecliste 55 profesör, 10 doçent, 12 yardımcı doçent ve 41 doktor var.

Yüksek lisans yapan vekillerin sayısı 85’ken, meslek grupları arasında hukukçular başı çekiyor; avukat, hakim, savcı 122’yi bulurken,. 74 Öğretim Üyesi, 65 işveren mecliste var. Albümde tutuklu vekillere de yer verilmesi dikkat çekti. ANF

03) Barış sürecinin aktörleri -03-12.2011
Mithat Sancar


DUBLIN- Dublin’deki görüşmelerde dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz: Silahların susması nasıl mümkün oldu?

Kuzey İrlanda barış sürecinden herkes kendine göre dersler çıkarmış. Bu derslerde epeyce ortak husus var.

Yukarıdaki soruya verilen cevaplardaki benzerlikler, farklılıklardan çok daha fazla. Farklı değerlendirmelerin kaynağında da, esas olarak, kişilerin silahlı çatışmayı yaşama şekli ile çatışmanın sonlandırılmasında oynadıkları rol yer alıyor.

Aslında çatışmanın aktörleri, aynı zamanda çözümün de aktörleri olmuşlar. Yani “barışı savaşanlar yapmış”. Ancak sürecin inşasında “taraf”lar dışında, başka kişilerin, kurumların, girişimlerin de emeği var.

Bu seyahat esnasında, her iki sahadan da önemli isimlerle görüştük. Çatışmaların doğrudan tarafı olmayan, “üçüncü aktör” diyebileceğimiz muhataplarımızın başında Glencree Barış ve Uzlaşma Merkezi geliyor. Merkez’in başkanı Ian White’ın sürece dair gözlemleri ve çıkarımları çarpıcıydı.

Glencree’nin, bu seyahatin gerçekleşmesinde DPI’yla birlikte çalıştığını belirteyim. Daha doğrusu, bu çalışma DPI ve Glencree arasındaki işbirliğiyle mümkün oldu.

Ian White, barış sürecinden çıkardığı dersleri anlatırken şu noktaların altını çizdi:

1) Barış çalışmalarının ilerleyebilmesi için, tarafların birbirine güvenmesi şart değildir; sürece güvenmek yeterlidir. Uzun süre birbirini düşman görmüş ve çatışmış tarafların birbirlerine güvenmelerini beklemek gerçekçi değildir. Ancak müzakere sürecinin işlemesini mümkün kılacak, tıkanmaların aşılmasını sağlayacak ilke ve usuller üzerinde mutabakat oluşursa, güven olmadan da barışa ulaşılabilir.
2) Müzakere süreci boyunca gerilimler olabilir, hatta çatışmalar yaşanabilir. Önemli olan, buna rağmen süreci devam ettirmektir. Bu ise, çatışmaları iyi bir şekilde yönetmeye bağlıdır. Barış umudunu canlı tutabilmek için, çatışmaları yönetme becerisi göstermek şarttır.
3) Ben şiddete kesin bir şekilde karşıyım. Ama bu tutumum, şiddetin bir yöntem olarak kullanılmasını anlamak için çaba harcamama engel değil. Silahlı mücadeleyi harekete geçiren ve devamını sağlayan sebepleri, saikleri, çelişkileri ve dinamikleri anlamaya çalışmadan, silahları susturacak yöntem ve tedbirleri bulmak çok zordur, hatta imkânsızdır.

Bilmem önemi var mı, ama yine de söyleyeyim: Glencree’nin başkanı Ian White, Belfastlı bir Protestan. Katolik bir kadınla evlendikten sonra, Belfast’taki Protestanlar tarafından dışlanmış. Bunun üzerine ailesiyle Dublin’e göç etmiş. Çatışmalar sürerken de şiddete karşı çıkmış, bunun gereklerini de yerine getirmeye çalışmış. Bu nedenle, her iki taraf nezdinde de çoğunlukla şüpheli ve antipatik bir algıya konu olmuş. Lakin bugünden geriye bakıldığında, Glencree ve ona benzer kuruluşların barış sürecinde fazla görünmeyen fakat etkili aktörler oldukları kabul ediliyor.

Dünün en heyecan verici gelişmesi, şüphesiz Gerry Adams’la buluşmaydı. Yaklaşık yarım saat süren görüşmede, Gerry Adams yeni ve çarpıcı bir şey söylemedi. Hatta fazla ketum ve tutuk da sayılabilirdi. Buna rağmen bu buluşma etkileyiciydi. Etkilenme konusunda herkesin kendine göre bir sebebi vardır mutlaka.

Benim Gerry Adams’a baktığımda ilk gördüğüm şey, karizmatik bir kahraman portresiydi. Ama savaşın değil, barışın kahramanı. Karşılaştığım bütün eski IRA liderleri gibi, kendine (biraz da aşırı) güven havası Adams’ta da hemen fark ediliyor. Bunun kibirle karışık bir “özgüven” mi, yoksa tarihsel işlevi ve bugün temsil ettiği şeyler açısından kendisinden memnun, kendisiyle barışık olma hali mi olduğunu sordum kendime. Benim cevabım, ikinci şık oldu. Böyle baktığım için olacak herhalde, Adams başta olmak üzere hepsinde bir çelebilik de gördüm.

Gerry Adams, kanlı çatışmaların barışa evrilebileceği fikrinin ve umudunun canlı bir simgesi gibi duruyor. Çatışmalar sürerken, birçok kişi için tasavvur dahi edilemez olan bir konumu temsil ediyor.

Kısa konuşmasında vurguladığı ilk husus, barışçıl çözümün ancak haklar, eşitlik ve adalet temelinde gerçekleşebileceğidir. IRA, kendisine böyle bir çözüm teklifi sunulduğunda, silahtan siyasete geçme konusunda fazla zorlanmamış. Daha doğrusu, yapılan teklifin bu özelliklere sahip olduğuna ikna olduğunda, silahları terk etmekle sonuçlanacak siyasal mücadele zeminine geçmeye karar vermiş. Adams, müzakere sürecinin bizatihi kendisini “bir siyasal mücadele yöntemi olarak” gördüklerini belirtti ve ekledi: Siyasal alanın geniş tutulması ve özgür kılınması, barışı kurmak açısından hayati önemdedir. Bu tesbitlerin Türkiye açısından ne anlama geldiğini ayrıca hatırlatmaya gerek var mı?

ETA’nın silah bırakma sürecine kendisinin de katkısı olduğu, aynı şeyi Türkiye’deki çatışma için düşünüp düşünmeyeceği soruldu Adams’a. Cevabı azıcık diplomatik, çokça da mütevazıydi. Her ülkenin şartlarının farklı olduğunu, hiçbir topluma sunacak hazır bir reçeteleri bulunmadığını vurguladıktan sonra, bir talep olursa “tecrübelerini memnuniyetle paylaşabileceğini” söyledi.

Sonrasında başka görüşmelerimiz de oldu, akşam parlamentoda yemeğe davetliydik. Ama sanırım hepimizin kafasında az ya da çok Adams’la ilgili düşünceler oynaşıyor, ülkemize dair sorular dolanıyordu.

Fotoğraf altı
Karşılaştırmalı barış süreçleri çalışması kapsamında Dublin’de bulunan heyet Gerry Adams’la buluştu. Üç partinin milletvekilleri, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan heyet Adams’la yarım saat görüştü.

04) Cezaevinden Van'a Anlamlı Yardım -03-12.2011



Van’da yaşanan iki depremin ardından Türkiye’nin ve Dünya’nın birçok ülkesinden yardımlar Van halkına gönderildi. 01 Aralık 2011

Kalemini, defterini, silgisini gönderen çocuklar, boynunda yıllarca taşıdığı küçük çeyrek altınını gönderenler Anneler ve gönderecek hiçbir şeyi olmayan ama mektubuyla Van halkının acısını paylaşanlar, Depremin en duygusal fotoğraflarıydı…

Ve Cezaevleri…

Üzerinde bulanan elbiseyi, bir Vanlı ısınsın diye gönderen fedakar tutuklu ve hükümlüler… Neredeyse tüm cezaevlerinde bulanan siyasi ve tutukluların yaptıkları kampanyalar ise Van halkını derinden duygulandırıyor.

İşte Tekirdağ 1 Nolu Tipi’nden, Van halkı için Belediye Başkanı Bekir Kaya’ya gönderilen o duygu dolu mektup:

“Halkımızın karlaştığı felaketin derin sarsıntısı içerisindeyiz. İfade edebilecek ne kelime mevcut, nede üzüntümüz buna el vermektedir. Tüm varlığımızla halkımızın yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Zaten o halkın kendisi olan, bizleriz. Yaramız ağır, acımız büyük, kalbimizle, ruhumuzla, kederli halkımıza başsağlığı diliyoruz. Başımız sağolsun. Yitirdiğimiz canlarımıza rahmet olsun…Güçlü olmak zorundayız. Güçlü olup halkımıza da güç vermeliyiz. Yanınızdayız…

Sembolikte olsa elimden gelen imkanla aşağıdaki giysileri yolluyorum.

1 adet Pantolon
1 adet Mont
1 adet Kazak
1 Adet Kışlık Eşofman Üstü…”
Saygılarımla
Resul ÇETİN
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi

05)İnsanlar Van'dan Kaçıyor-03-12.2011



Van'da dün yaşanan depremin ardından paniğe katılan birçok kişi çareyi kenti terk etmekte buldu. Göç nedeniyle karayollarında trafik kilitlendi.

Van'da dün akşam meydana gelen 5.6 büyüklüğündeki depremde 2 otel ve bir dersanenin yanında hasarlı 15 bina yerle bir oldu. Halen Bayram Otel ve Aslan Otel'inde aralarında DHA muhabirleri Cem Emir ve Sabahattin Yılmaz'ın da bulunduğu 50'den fazla kişinin enkaz altında olduğu tahmin ediliyor.

Çeşitli illerden gönderilen 300 kişilik arama-kurtarma ekiplerinin çalışmaları devam ederken paniğe kapılan birçok kişi artçı şokların ardından çareyi kenti terk etmekte buldu. Özel araçlarıyla kenti terk edenler trafiğin kilitlenmesine neden oldu.

Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı, Van'da meydana gelen deprem nedeniyle sadece deprem bölgesi olan Van'da okulların açılmasının 5 Aralık 2011 tarihine kadar ertelendiğini bildirdi.

06)Hepimiz nasıl Dersimli olduk-03-12.2011



CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün Tarafsız Bölge’de konuştu.

Tam iki saat boyunca...

Sahiciliğiyle etkiledi, hakkaniyetiyle etkiledi, tevazusuyla etkiledi, samimiyetiyle etkiledi, bilgisiyle etkiledi, anlatımıyla etkiledi.
* * *

Öyle bir konuştu ki...

O konuşurken...

- Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan’ın kavgası gündemden düştü... Onun yerine Munzur Çayı’nda günlerce akan kan devreye girdi.
- Siyasi çekişmeler, fırsatı değerlendirmeler, kısır kavgalar gündemden düştü... Onun yerine ölmemek için mağaralara sığınan zavallı Dersim köylülerinin üzerine sıkılan gazlar devreye girdi.
- “İngiliz parmağı/Fransız oyunu” falan gündemden düştü... Onun yerine bir gecede hukuksuz bir şekilde idam edilen Seyit Rıza’nın asılmış bedeni devreye girdi.
- “İsyan bastırılırken tatsız şeyler olmuş olabilir” cümlesindeki “tatsız şeyler” nitelemesi devreden çıktı... Onun yerine makineliyle tarandıktan sonra ölmediklerinden şüphe duyulanların süngülenmeleri devreye girdi.
- “Ne yani devlet kendisine isyan edenler karşısında bir şey yapmayacak mıydı?” cümlesi devreden çıktı... Onun yerine Zazaca yakılmış Dersim ağıtları devreye girdi...
- “O mu yaptı, bu mu yaptı” türünden mevzi kazanmaya dair sorular devreden çıktı... Onun yerine haksız yere katledilmiş en az 15 bin kişinin ölü bedeni devreye girdi.
- Yalanlarla yazılmış tarih devreden çıktı... Onun yerine Munzur’dan akan kadın ve çocukların cesetleri devreye girdi.
- Tunceli halkının desteklediği partilerden yola çıkılarak yapılan sendromlu yorumlar devreden çıktı... Onun yerine katliama maruz kalmış insanların çaresizlik içinde “belki de suç bizdeydi” diyerek olup bitene anlam kazandırma çabaları girdi devreye...
- “Sırası mı şimdi bunların? Neden bu defterleri açıyorsunuz?” tarzı yaklaşımlar devreden çıktı... Onun yerine tam 73 yıl boyunca sıranın neden Dersim’e hiç gelmediği sorusu devreye girdi.
* * * Hüseyin Aygün konuştu...
- O konuştukça gözlerimiz yaşardı, utançtan kıpkırmızı kesildik.
- O konuştukça isyan ettik, merhametsizliğin böylesine lanet okuduk.
- O konuştukça kendimizi 1938’in Dersim’inde gibi hissettik.
- O konuştukça Munzur Çayı’ndan günlerce akan kanı gördük...
- O konuştukça süngülendik, makinelilerle tarandık.
Ve en sonunda...
“Artık hepimiz Dersimliyiz” dedik, diyebildik.
Ahmet HAKAN, Hürriyet / 01.12.2011

Geen opmerkingen: