dinsdag 28 oktober 2008

BUTUN KÜRTLER BİRLEŞİN, GÜN KURTULUŞ GÜNÜDÜR. NE ARAP NE DE TÜRK EŞKİYASI, BAĞIMSIZ KÜRDİSTANI KURMA ZAMANI GELDİ.

Dünyanın bütün karanlıkları bir araya gelse,bir mumun ışığını söndüremez”Kürdistan ayakta. Öyleki, zaman ve tarih sadece yaşayanları değil sanki, şehidleride diriltiyor. Yediden yetmişe Kürtler, özgür vatan toprakları için ölüme hazır olduklarını haykırıyorlar. Gencecik ve yaşlı çehreleriyle özgürlüğe koşan bu insanlar, ellerindeki pankantlarla, Türk millitarizmine adeta medeni bir demokrasi dersini veriyorlar. Kürt gençleri, kadınları, yaşlıları, yüzyıllık esaretin ve acının bir kader olmadığını, yarattıkları demokratik deneyimleriyle ve özgür duruşlarıyla bunu, dünyaya duyuruyorlar. Bütün dünya haber ajanslarında, Kürt’ler var. Artık dünya eski, gizli bir bildiri dünyası değil. Kürtler’de eski Kürt değildir. Onlarla dost olmak, onlarla bebaber yaşamayı öğrenmek, komşu olmak, herkesin yararına olacaği günler uzak değildir.Göz bebeklerinden saçılan aşk, özgürlük ve yaşam sevinci, sanki yemyeşil ovalarına, güneşin zarif ve rengaren ışınlarına boyanmışcasına, tepelerine, topraklarına, sonsuzluk ruhunu tekrar katıyor. Bir heyecan, bir coşku sarıyor, bilinmiyen ve duyulmıyan dünyalara. Bilinmiyor mu, bu topraklar kerameti ve kutsiyetini nice bilginin sıcak aşına irfan ve bereket, mekanlarına hürmetle minder oldu. Kervanlarına, hanlarına ve yolcularna, yüksek ve erişilmez dağlarından süzülen zemzem suyu oldu. Bilinmeli ki, bu yaşlıların, kadınların ve çocukların huzurlu ve mutlu olduklarında zaferi, mahmur ve mahcup bir edayla, sevincini gizli yaşayan bir kuşağ, şafak sökümünde ölüme yattığını. Bilinmiyor mu, her zulmün kılıcını kullanan, aynı kılıçla öldürüldüğünü, ve “Kürdistan Bölgesi'ne ve tecrübesine herhangi bir müdahale karşısında, demokrasi deneyimimizi, milletimizin kerametini ve ülkemizin kudsiyetini savunmak için” her şeye hazırız diyenin gençliğinde saklı cevahiri.Kulak verin artık, Kürt’lerle yaşamasını öğrenin. Kürt’lerin de bir ulus olmaktan kaynaklanan en az sizin kadar, demokratik haklarının olduğuna saygılı olun. Bu gidişle, Iran’dan da geri olmaya yöneldiğinizi görün.Peki şimdi ne olacak?Neden Türk devleti iki yüzbin askerini sınırda konuşlandırmakta?Çünkü, ”güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiği müddetçe aya, güneşi tam görünen gündüze, aydınlığı örttüğü vakit geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu düzlük yapana, ruha ve onu güzel bir biçimde şekillendirene ” inanarak diyorum ki ; ”yeni bir dünya kuruluyor ” ve Kürtler içinde yerini alacaklar da ondan.Türkler, güney Kürdistan bölgesi yönetiminin iradesine rağmen, işgal hareketine başlamaları halinde, kendilerinin hiç beklenmedikleri bir direniş ile karşılık alacaklarını, bütün bölgenin dengesinin değiseceğini, bölgesel ve küresel düzeyde yeni bir saflaşya sebebiyet vereceklerini çok iyi biliyorlar. ABD’ye, Arap dünyasına, Avrupa’ya, Çin’e, Rusya’ya ve Nato’ya rağmen T.C’nin güney Kürdistan’ı istilaya kalkışması demek, Osmanlı’dan kalan Anadolu yakasından ebediyen çekilmesi demektir. Bu sürecde giremezler, riskler kazançlardan çok daha fazladır.Burada,İmrali sakinin alevlendirilen, propaganda amaçlı durumundan çok, Kandil’in askeri politik ufkunun nerede duracağı, kuzey Kürt hareketi açısından önemli. Türk ordu güçleri, Kandil’e havadan, yada karadan sınırlı, muhtelif nokta operasyonları yapabilir. Bu Irak merkezi hükümeti, ABD ve Kürt yönetiminin bilgisi dahilinde olma ihtimali büyük. Ancak, sıcak çatışmalar olsada, PKK’nin, askeri olarak bitirmeleri mümkün değildir. Kürdistan’da askeri olarak yenilmek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Türk genel kurmayı bunu çok iyi biliyor. Kontrollü bir operasyon ise, iç politikada çıkarılan görültüyü kamufle etmeye matuf olacaktır.Kısa vadede, Kandil’in önünde pek çok fazla alternatif yok. Türkiye’de demokratik bir geçiş yada olağanüstü bir durum olmadıği müddetçe Kandil, sömürgeci siyasetin iki sırtı keskin bıcakları arasında kan kaybederek tükenir. Yada kayıtsız ve şartsız güneydeki sürece katılırlar. Buradan uzun vadeli bir çıkış mümkün olabilir. Iran’la çatışarak uzun vadede ayakta kalmaları mümkün değildir. En ölumcül ve tehlikelisi, provakatif eylemlerle, Türk’lerin güneye müdahale zeminini sağlıyarak, Türk’lerin güneye büyük bir ordu ve logistik güç ile girmesini ve dünyaya Türk ordusunu güneye girme meşruiyetini sağlamak. Bu durumda PKK’nin, içindeki yurtsever kadrolara büyük ve tarihi bir sorumluluk düştüğü kanaatindeyim.Bütün bu ihtimaller dahi, Federal Kürdistan yönetiminin meşru temellerden yükselmiş olan özgür anayasasından ve Irak federal anayasasından, kendilerine tanıdığı hak ve yükümlülüklerden kaynaklanan güç ve basireti ordadan kaldıracak hiç güçün olmadığını düşünüyorum.Yinede bir istila hareketi, Türkiye’nin bindiği dalı kesmesi demek olur. Türkiye bunu göze alaması çok zor. Bölgesel güç olma yolunda hızla ilerleyen Iran faktörü var. Hazar çevresi, Kafkasya, Orta-Asya bölgesel güç dengelerin içideki, karşıt ve taraf olan güçler var. Türkiye bu alanda da kaybediyor. Iran aktif ve operasyonel güç dengelerine oturuyor. Türkiye’nin olası hareketini, şu ana kadar sadece, Suriye açık desteklendi. Suriye’nin ise bölgede demokratikleşmenin önünde ciddi bir çıbanbaşı olduğunu, devletler hukukuna aykırı bir biçimde bölgede, sistematik bir devlet terörünü, Arab-Israil çatışması ekseninde gelenekleştirerek, hem içerde hem dışarda politik suikastlerle terörürü yaydığı, tüm dünya biliyor. Suriye’nin açık kartıyla güney Kürdistan’ın işgali, Türkiye’nin sonu gelmez çalkantılara girmesine ve iç çatışmalarla enerjisini tüketir. Türkiye dönüşmünü, iç dimaniklerden çok diş dinamiklerin belirleyici olacağı bir sürece girer. Bu işi de, başkaları Türk’lere dikte ederek yapacakları, her halde Türk yöneticileri biliyordur.Suriye, Türkiye ile olan sorunlarını çözebilmek için yıllarca, dünün Bekaa sakinine logistik ve maddi destek vererek, düşük yoğunluklu bir savaşın Kürdistan’da sürdürülmesini sağlamadı mı ? Binlerce köyün haritadan silinerek, milyonlarca insanın batıya göç etmesine, doğal toplumsal çevrelerinden koparılarak, yoksul, perişan olmalarına neden olmadı mı ? Bu insanların batıda toplumsal akibetleri ne oldu, hiç düşündünüz mü ? Binlerce insanın ölümüne, yüzbinlercesinin sakat kalmasına neden olan Suriye’nin kanli geçmişini, Kuzey Kıbrıs’ın tanınması karşılığında silmek doğru mu? Eğer T.C, gerçekten, kendi askerini seviyorduysa, Suriye’nin bu hasmane tavrından dolayı, ölmüş binlerce askerin, geride bıraktıkları ailelerine ne diyecektir ? Suriye’ye verilen harekat notası ile Türk ordusunun, güney Kurdistan’a saldırıya kalkışmasının şartları bir midir ? Güney Kürtler’i miydi size cenazeleri gönderen ?Babasından kalma şark kurnazlığıyla, zalim ve terörist bir diktatörlük rejimini sürdüren Beşar Eshad’in, ABD ve İsrail ile olan ”sorunlarının” çözümü halinde yarin, size farklı davranmıyacağı ne malüm ? Kendi vatandaşlarının mahrem yerlerine kadar kontrol eden, bir diktatör, azınlik rejiminin, Avrupa değerler sistemiyle bütünleşmek istiyen bir ülkeyle, bu ülkenin vatandaşlarının barış ve refahi ile ne alakası olabilir? Başer Esad rejimi, ikiz kardeş olduğu Saddam Huseyin’nin Baas Nasyonal sosyalist rejiminden ne farkı var? Türk yönetici kesimi mutlaka bunları düşünmek zorundadır..Türkiye ancak olağanüstü bir kriz anında, bölgesel ve küresel bir hesaplaşma ortamında güney Kürdistan’ı istila edebilir. Bu koşullar şu anda yok. Türk’lerin hazm edemedikleri, karşısında çaresizce hiddetlendikleri aslında, PKK’nin saldırıları olmadığı biliniyor. En temel neden, meşruiyyettini kendisinden alan, Kerkük’ün statüsünü referandumla Federal Kürdistan bölge yönetimine bırakacak olan, demokratik federal bir Kürt devletinin, bölgede her yönüyle gelişmesidir. Irak federal bir devlet olarak hala ayakta. Türkiye, 2003’de ABD’nin Irak’a müdahalesi ortamında, ABD’ ile beraber Irak’a girme koşulları vardı. Şimdi ise Türk’ler açısından zaman çok geç. Buna kalkışmak her halukarda, anti demokratik gelişmelere yol açacağı ve toplumsal bir depreme neden olacagi hemen hemen herkes paylaşmakta.Türkiye’nin saldırgan tavrının altında yatan ikici bir neden, kendi iç çıkmazları ve iç dengelerdeki iktidar çatışmasından kaynaklanan sorunlardır. Kemalist ve millitarist odaklar Türkiye’nin demokratikleşmesine müdahale etmek istiyorlar. Kemalizm artık, Türkler açısından dahi birleştirici fonksiyonunu yitirmiş durumdadır. Kemalist düşünce sistemi, sadece,Türkiye’nin tarinsel,sosyal, kültürel ve siyasal gerçekleriyle çelişmiyor, o, aynı zamanda, dünyanin bugünkü gidişatına da uymadığı anlaşılmak istenilmiyor. Kemalizmin restorasyonuna dayanan toplumsal projeler ve visyonlarda sağlıklı olamıyacakları ise ortada.AKP’nin temsil ettigi toplumsal hareketin çok nazik dengeler üzerinde, siyasal iktidarın toplumsal temellerini genişletmeye çalıştığı belliydi. Yine belli olan, Türkiye’nin, liberal ve demokratik gelişmesi acısından, Orta Doğu’daki bir çok İslam ülkesinden farklı olduğuydu. Kemalist milliyetçiliğin yapamadiğını yapmaya çalışan AKP’nin, Tezkereye onay veren yaklaşımı, bu iç iktidar dengelerindeki kaymaların mümkün ve muhtemel olabileceğini gösteriyor. Kürtler acısından her halukarda, iktidar ilişkilerin saflaşması, netleşmesi elzemdir.Ne var ki, Türk modernleşmesinin itici güçleri bu gün, siyasal ifadesini İslami muhafazakar AKP de buldu. Bözülmüş sol, bırak anti kapitalist mücadelede, varoşlarin toplumsal ve zihinsel sefaletinden, toplumsal bir güç çıkarmayı onlar, devletin ideolojik mekanizmaları arasında ancak, Kürdistan’dan milletvekili marifetiyle sömürge çocuklarına, sömürgeci -Türki şovlar yaptılar. Oysa, İslami kimliğiyle AKP, istenilen düzeyde olmasada, ekonomiyi, hukuku, toplumsal kurumları kısacası sistemi, Avrupa normlarına göre reforme etmeye çalışıyordu. Kemalist’lerin, anti-Kürt, ırkçi ve milliyetçi söylemleri, olan “vatan elden gidiyor”, “vatan, millet, sakarya” dan ayrı, Liberal-muhafazakar kesimin, Kürt’lere daha temkinli yaklaşımları, liberal ekonomiyi teşvik eden, rekabetten yana, uluslararası sermayeye açık, Avrupa ile entegrasyona hız veren, yatırım ve üretime yönelen yanlarıyla, demokratik özgürlükler için önemli bir süreçte oldukları açık görülüyordu .Bu yanıyla, son süreçte, değişimlerin temel motoru İslamcılar oldular, Kemalistler değil. Kemalist elit ise, ittihat ve terakiden kalma yöntemlerle, toplumun demokrasi ve özgürlük taleplerini provakasyon ve gizli müdahalerle, süreçe hala ayak direttiyorlar.Türk ordusunun güney Kürdistan’i istilası halinde, bu değişim sürecinin kapanacağı.herkese ayandır.Bu gerçekleri, İslami kesim ve AKP’nin siyasal kadroları kendi demokratik meşruiyyetleri açısından idrak etmek zorundadırlar.Ayrica şu bilinmeli ki,Türk moderleşmesinde ”din ruhunun ” ,”özgürlük ve demokrasi ruhu” ile birleştiği bu anda, dinsellik bir ayrıcalık olarak, ancak toplumun demokratik özgürlüklerini teşvik ettigi, bunu geliştiren ve bunun için modeller sunduğu oranda anlamlıdır. Aksi taktirde, bu dini ayricalık, demokratik dönüşümlere ölümcül bir tehdit içeren güçlerin ellerinde, tam anlamıyla topluma, bir karabasan gibi inen bir araç olmaktan öteye geçmiyeceği bilinmelidir…

Geen opmerkingen: