zaterdag 8 november 2008

Barzani'nin bağımsızlık talebi yerinde- İsmail Beşikçi,

Hasan Bildirici: Kürdistan'ı bölüp parçalayan ve sorunu çözümsüz kılan bir sürü Uluslararası müdahale var. Bunları yukarıda sıraladınız. Bu müdahalelerden sonra, Kürtler üzerinde bir dörtlü tutsaklık zinciri oluştu. Amerika'nın Irak'a müdahalesiyle Saddam rejimi yıkıldı. Fakat buradan da bağımsız ve özgür bir Kürdistan çıkmadı. Belki Kürtler istedi, ama ABD öncülüğündeki uluslararası güçler Türkiye'nin ve Arap ülkelerin isteğini göz önüne alarak Irak'ı yine kilitledi, üç benzemezi veya az benzeyeni; Şii, Sunni ve Kürtleri aynı devlet potası içinde eritme yolunu seçti. Amerika beş yıldır tüm gücünü Irak'ın birliğini ayakta tutmak için harcıyor, ama o da ekonomik kriz eşiğine geldi. Öyle görünüyor ki, Kürdistan'ın dört parçadaki sorunun çözülmesi için, ABD öncülüğündeki Batı güçleri Türkiye, Irak, Suriye ve İran'ı Balkanlara çevirmeden bu işin içinden çıkamayacaklar. Sanki dört parçadaki Kürt sorunu Ortadoğu'daki dünya savaşının zemini haline gelecek. Kürt sorununda hiç kimse henüz asıl kozlarını oynamadı gibi geliyor bana... Siz geleceğin Ortadoğusun'da Kürtlere nasıl bir rol biçiyorsunuz? Amerika'nın Kürt sorununda nihai hedefi ne olabilir?



PKK ve diğer Kürt örgütlerinin Kürdistan için istikrarlı bir talebi olmamıştır



İsmail Beşikçi:Kürtler yakın gelecekleriyle ilgili olarak siyasal taleplerde bulunmak durumundadır. Kültürel talepler, kardeşlik söylemi, Kürtlerin bir şey istediği anlamına gelmiyor. Türkiye, Kürtlerin siyasal isteklerine karşı çıkabilir, isteklerin içini boşaltmaya gayret edebilir, isteklerde bulunanlara baskı uygulayabilir. Bunların belirleyici olduğu kanaatinde değilim. ABD’nin ikircikli davranması, AB’nin Türkiye yanlısı, Kürt karşıtı politikaları da belirleyici değildir. Belirleyici olan Kürtlerin siyasal isteklerini kararlı bir şekilde ileri sürmeleridir. Kürtler derken, birinci planda Kuzey Kürtlerinden söz ettiğim herhalde anlaşılıyordur, ama, Güney Kürtlerini de analize katmak gereği ortaya çıkabiliyor, bu da açık. Kuzey Kürdistan’da, Kürtlerin böyle kararlı, istikrarlı bir siyasal istemi olmamıştır. Ne PKK’nin, ne de PKK dışındaki örgütlerin böyle bir istemi olmamıştır. Kürtler kendileri için bir hak, siyasal bir hak istemiyorlar, daha çok hasımlarını rahatlatacak açıklamalar yapıyorlar. “Kürt devletine gerek yoktur, Kürt devleti en çok Kürtlere zarar verir” gibi… Kürtler barış istediklerini vurguluyorlar, halbuki eşitlik istemeleri, bu istemlere vurgu yapmaları gerekir.

“Kardeşlik” anlayışı, bu istemlerin önüne geçen, bu istemleri boğan bir anlayıştır. Kaldı ki, devlet her zaman, “kardeşlik” ileri süren Kürtlere şunu ima etmeye çalışıyor. “Durmadan kardeşlik deyip duruyorsunuz, o zaman neden büyük ağabeyinizi dinlemiyorsunuz?”

En büyük engel Türkiye

Kişi olarak Kürtlerin geleceği konusunda iyimserim. Güney Kürdistan’da Kürt Federe Devleti’nin zamanla ete-kemiğe bürüneceği kanısındayım. Irak, elbette sun’i bir devlettir. 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, emperyal Büyük Britanya’nın, girişimleriyle üç benzemez siyasal kategori devletin zorlayıcı baskı araçlarıyla bir arada tutulmaya çalışılmıştır. Bunun sürekli olması, 1920’lerde kurulan bu anti-Kürt statükonun hiç değişmemesi istenmektedir. Arap yaşam biçimiyle Kürt yaşam biçimi, yaşam değerleri birbirinden çok farklıdır. Şii Arapların ve Sünni Arapların yaşam biçimleri, değerleri ve ülküleri birbirine benzeyebilir, ama Kürt yaşam biçimiyle bunların arasındaki fark çok büyüktür. Bugün bu üç benzemezi, bir merkezi otorite bünyesinde tutmaya çalışan yegane güç Türkiye’dir. Kanımca, Irak’ın kendisi bile, örneğin Şii Araplar ayrı bir Kürt devletini makul karşılayabilmektedir. Türkiye, her niyetini, her projesini yaşama geçirmek için yeterli maddi ve politik güce sahip değildir, ama başkalarının niyetlerinin ve projelerinin yaşama geçmesini her zaman engelleyebilir, bu ABD’nin niyetleri ve projeleri de olsa…Ama, Kürtlerin siyasal istemlerini kararlı bir şekilde dile getirmeleri, Kürtlerin doğal haklarına durmadan vurgu yapılması, Kürtlerin, Kürt toplumu olmaktan doğan haklarının kararlı bir şekilde savunulması Türkiye’nin inkarcı ve imhacı politikalarını aşacak güçtedir.

Barzanin’nin bağımsızlık talebi yerinde

Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, “Kürt Devleti kurmak Kürtlerin doğal hakkıdır”, “Bağımsız Kürdistan doğal hakkımızdır” söyleminin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Mesut Barzani’nin bu görüşü zaman zaman dile getirmesi dikkate değer bir durumdur. Bu, gelişigüzel bir düşünce açıklaması, herhangi bir düşünce açıklaması değildir, hukuk tarihinde, siyasal düşünceler tarihinde ve devlet nazariyeleri tarihinde sağlam düşünsel temelleri, sağlam düşünsel dayanakları olan bir görüştür. Doğal olan aynı zamanda doğru olandır. Doğal olana karşı olma, insani olana karşı olma anlamına gelir. Doğal hakkın, doğal hukukun zıddı olan reel hukuktur, yani pozitif hukuktur. Pozitif hukuk, reel hukuk ise, inkarı, imhayı, katliamları soykırımları meşrulaştırmaya çalışan bir hukuktur. Bu iki anlayış arasında derin bir çelişki olduğu açıktır. Kürtlerin kararlı, istikralı tutumları, istemleri bu çelişkileri aşacak, reel hukuk anlayışını deşifre edecek, hükümsüz kılacak güçtedir.

Doğal hukuk, kişinin doğumla birlikte kazandığı, sahip olduğu haklardır. Bu haklar tartışılamaz, dokunulamaz, baskı altına alınamaz, devredilemez, engellenemez haklardır. Kişinin doğal hakları, sadece bireysel hakları kapsamaz, kişilerin bir arada yaşamalarından dolayı ortaya çıkan hakları yani kolektif hakları da kapsar. Buna da halkların, milletlerin hakları denebilir. Hukuk tarihinde, siyasal düşünceler tarihinde Locke, Rousseau ve Kant’ın düşünceleri bu bakımdan önemlidir.

Hukuk tarihinde doğal hukukun, tabii hukukun büyük bir yeri vardır. 1689 İngiliz Yurttaşlık Hakları Bildirisi, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, 1789 Fransız İnsan Hakları Bildirisi, 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi, doğal hak, doğal hukuk anlayışının yaşama geçmiş pratikleridir. Bu anlayış şüphesiz Kürtleri de özgürleştirecektir. Mesut Barzani’nin bu yoldaki açıklamaları dikkate değerdir.

Devletin, özgürlükleri kısıtlayıcı bir siyasal yapı olduğu söylenebilir. Fakat çok ağır mağduriyetler, yoksunluklar yaşayan , darmadağın edilmiş, kendilerini değil hep başkalarını yaşamış Kürtler için, kendileri için değil, hep başkaları için yaşamış Kürtler için, devletin gerekli olduğu şüphesizdir. Derlenip toparlanabilmek için bu kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Kürtlerin malları yağma edilecek

“Bir arada yaşamak”tan, “et-tırnak gibi birlikte olmak”tan, “kardeşlik”ten söz ederken, 30 Eylül 2008 tarihinde, Balıkesir’in Altınova beldesinde cereyan eden olayları da dikkatlerden uzak tutmamak gerekir. Bu olaylar sırasında, Kürtler, Kürtlerin işyerleri ve evleri saldırıya uğramış, onlarca ev, işyeri yakılmış yıkılmıştır. Market sahibi bir Kürt, bir tır dolusu malının yağmalandığını, tahrip edildiğini anlatıyordu. 30 Eylül’ün Ramazan Bayramı’nın ilk günü olduğunu da hatırlamak gerekir. Ertesi gün yani 1 Ekim 2008 de, Altınova’da, Kürtlerin aleyhine yürüyüş ve mitingler gerçekleşti. Yürüyüşlere ve mitinglere katılanlar, “Altınova bizimdir, bizim kalacaktır” sloganını içeren pankartlar taşıyorlardı ve bu sloganı sık sık bağırıyorlardı. Bu, ne anlama geliyor? Altınova’da yaşayan Kürtlerin, uzun zamandır orada yaşadıkları dile getiriliyor. 30 yıla yaklaşık bir zamandır orada yaşayan aileler var. Demek ki Kürtler iş kurmuşlar, ev-işyeri sahibi olmuşlar, toprak satın almışlar. Buysa, orada yaşayan Türk kökenli, Balkan kökenli ailelerin gözüne geliyor. Demek ki, Kürtleri rahatsız edip, huzursuz edip oradan kaçırtmanın, orayı terk ettirmenin yolları aranıyor. Kürtler oradan kaçırtıldığı zaman, şu veya bu şekilde oradan uzaklaştırıldığı zaman topraklarına, mallarına-mülklerine el konulacak. Kütlerin malları-mülkleri yağma edilecek…

İnternette, google’da, 2 Ekim 1908 tarihli haberler çok dikkat çekiciydi. Google’un Altınova maddesinde. “doğu kökenliler” den, “doğu kökenlilere yapılan saldırılar”dan söz ediliyordu. “Doğu kökenliler” kavramı haberlerde, haber yorumlarda sık sık kullanılıyordu. Bir okuyucu “Doğu kökenliler” kavramının kullanılmasına şu şekilde itiraz ediyor. “Doğu kökenliler, doğu kökenleler deyip duruyorsunuz. Altınova halkını bize karşı kışkırtıyorsunuz. Ben de doğu kökenliyim, Erzurumluyum ama Türküm. Doğu kökenliler derken bizi hedef gösteriyorsunuz. Doğu kökenliler yerine Kürt sözünü kullanın, böylece hedef kitleyi daha iyi belirlemiş olursunuz.” Balıkesir Valisi Kürtlere saldırıları doğal karşılamış, Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinin şehre girmesine engel olmuştu. Gazetecilerin konuşmaya çalıştığı bazı Kürtler de, “abartmayın bu geçici bir olaydır” diyorlardı. Bu Kürtler, “kardeşlik” söylemine fazla inanmış olacaklar. Hem dayak yemişler, hem de “abartmayın” diyorlar.

Kürdistan’daki köklerden kopmak yanlıştır, tapular bir anlam ifade etmeyebilir

Bu, Kürtlerin, dört bir taraftan, çok ağır saldırılarla, kışkırtmalarla karı karşıya olan bir zeminde yaşadıklarını göstermektedir. Bu tür saldırıların Hadırlı’da, (Adana, Seyhan ilçesi), Ödemiş’te, Denizli’de, Datça’da, Manisa ‘da vs. de de gerçekleştiği biliniyor. Burada, Kürtlerin bir yanlışına da değinmek gerekir. Kürdistan’daki bütün malını-mülkünü, taşınmazlarını satıp batı illerine yerleşmek, Kürdistan’daki kökünü tamamen koparmak yanlıştır. Batı’da güvenli bir yaşam yoktur. Türk iş sahipleri artık Kürtlere kolay kolay iş vermemektedir. Aileler evlerini Kürtlere kiraya vermemeye çalışmaktadır. Batı’da edinilmiş mal-mülk için de güvenli bir gelecek yoktur. Yağma ve talan zihniyeti karşısında tapular hiçbir şey ifade etmeyebilir. Yukarıda dile getirmeye çalıştığım market sahibinin PKK ile falan bir ilişkisi yok. Kürtlükle bile ilişkisi kalmamış. Hatta bunlara karşı…Fakat devletin konudaki tavrı şudur: “Sen Kürt olduğunu unutmuş olabilirsin, ama ben unutmam. Şimdi benim için bir tehdit unsuru olmayabilirsin, ama ileride …? Son yıllarda, gerillaya yeni katılımlardan söz ediliyor. Bu katılımların Kürdistan’dan çok Batı illerinden ve Avrupa’dan gerçekleştirilmesi büyük bir olasılıktır

Ege ve Marmara bölgelerine şu veya bu nedenlerle yerleşmiş Kürtlerle bu yörelerde yüz yıla yakın bir zamandır oturan Türklerin siyasal kültürü ve beklentileri arasında çok büyük farklar vardır. Kürtler devletin demokratikleşmesini, insan haklarına riayet etmesini, insan hakları anlayışının güçlenmesini istemektedirler. Bu yörelerde oturan Türklerin ise insan hakları diye bir sorunu yoktur. Bunların önemli bir kısmı devletin otoriter olmasını, totaliter olmasını istemektedir. Otoriter, totaliter devletin kendilerine daha iyi hizmet edeceği kanısındadır. Bu Türk kitlelerin büyük kısmı 1912’de Balkan yenilgisinden sonra, Balkanlardan Anadolu’ya göçenler olduğu biliniyor. Bunların bir kısmı 1915’deki Ermeni soykırımına da katılmış olabilir. Göçertilen Rumlardan ve Ermenilerden kalan taşınmazların önemli bir kısmının da bu insanlara, bu ailelere verildiği yine bilinen bir durumdur. Kürtlerin geleceğe ilişkin beklentileriyle bu Türk kitlelerin geleceğe ilişkin beklentilerinin çok zıt olduğu açıktır. Bu nedenlerle, “bir arada yaşama” artık, Kürtler için gittikçe zorlaşmaktadır. Bu, nüfus yoğunluğu az olan mahallerde, beldelerde özellikle böyledir.


İsmail Beşikçi

Geen opmerkingen: