Kuzey Kürdistan’da Ulusal Kongre’yi gerçekleştirmek üzere bir ulusal birlik girişimi olan TEVKURD, 6-7 Eylül’de 3. Olağan Kongre’sini gerçekleştirecektir. Bu Kongre, Daha Kuruluş Kongresi’nde model ve dolayısıyla ciddi tüzüksel anlaşmazlıklarını gideremediği için “6 ay içinde Tüzük Kongresi yapma” koşulu uyarınca 24.02.2008 tarihinde yapılan ve fakat anılan anlaşmazlıkları yine de çözemeyen Olağanüstü Tüzük Kongresi’ni izlemektedir. TEVKURD’ün anılan sorunlarının neler olduğuna ve nasıl çözümlenmeleri gerektiğine ilişkin görüşlerimi sunmadan önce, Kuzey Kürdistan’daki politik ve örgütsel durumu kısaca özetlemeye çalışacağım.
Kuzey Kürdistan’da, 25 yıldır süren son silahlı mücadeleden sonra da resmen, henüz red ve inkâr edilmekle kalmıyor; “Ne Mutlu Türküm Diyene!” demiyen Kürtler olarak “düşman” ilan edildiğimiz için imhamız öngörülüyor. PKK, Son 25 yıllık savaşıyla devasa bir politik ve örgütsel güce dönüşürken, örgütsel yaşamı ve mücadelesi boyunca, kendisi dışındaki diğer Kürt hareketini, TC destekli özel bir çaba ve siyasetle dağıtarak tasfiye etmeyi, ayakta kalanları da oldukça küçültüp etkisizleştirmeyi başarmış bulunmaktadır. Kürt halkının uluslaşma dinamiklerinin, hayal ve iradesinin potansiyellerini, silahlı mücadeleyle uyarıp kullanarak, anılan devasa örgütsel ve politik güce kavuşan PKK, Abdullah Öcalan’ın tekrar TC’nin derinliklerine intikâl etmesiyle Kuzey Kürdistan’da politik taleplerini ulusal olmaktan çıkarıp Devlet’in Kürtleri asimile ve entegre etme politikasının hizmetine sunmuş bulunmaktadır.
PKK ve çevresindeki örgütler dışındaki Kürt hareketi ise, yukarıda da belirtildiği gibi henüz çoğunlukla örgütsüzdür; örgütlü olanlar da mecalsiz ve etkisizdir ve dolayısıyla hareket olarak da oldukça dağınıktır. Doğaldır ki, örgütsel olarak anılan durumdaki bir hareketin, ulusal mücadeledeki politik eylem ve etkinliği de çok sınırlı olacaktır; öyledir de. Tüm bu nedenlerle PKK ve atmosferindeki örgütler dışındaki Kürt hareketinin, kitleler nezdinde gözle görülebilinir bir varlığı ve etkinliği henüz sözkonusu değildir. Üstelik PKK ve TC’nin kıskacındaki bu hareket, düne göre, daha karmaşık örgütsel ve politik koşullarla karşı karşıyadır. 1970’li yılların ezici sol ağırlıklı Kürt ulusal hareketi, artık ideolojik-politik olarak hayli çeşitlenmiş durumdadır. Ulusalcılık, günden güne bu çeşitliliğin temel harcı olma yolunda hızla yayılma ve güçlenme yolundadır.
Hareketin örgütsel mücadele koşulları ve biçimleri de daha çeşitlenerek karmaşıklaşmış durumdadır. Dünün, ağırlıkla silahlı mücadeleyi temel alan ve legalitesinin tartışmasız bir biçimde illegalitesine tabi olduğu örgüt şablonları, politik cazibelerini kaybetmiş durumdadır. Günümüzde illegalite ve legaliteye bir de meşruiyet temelli açık mücadele biçimi eklenmiştir. Ulusal ve uluslararası koşullar illegaliteyi marjinalleştirirken, sırayla legalitenin ve açık mücadelenin önemini ve dolayısıyla cazibesini arttırmaktadır.
Çok kısa bir özetle Kuzey Kürdistan’daki hareketin örgütsel ve politik koşulları bunlardır. Kürdistan’da ulusal birlik iddiasında bulunan bir girişim, bir biçimde solu ve sağıyla tüm ulusal nitelikli ideolojik-politik görüşler ile illegalitesi, legalitesi ve açık alanıyla tüm örgütleri, ulusal demokratik nitelikli bir programda belli özgün ilişki biçimleri ve ortak işleyiş kurallarıyla birleştirmelidir. İçinde yaşadığımız koşulların bir gerçekliği olan bu ideolojik, politik ve örgütsel mücadele çeşitliğini dikkate almayan, bunların tümünü gözetip kapsamayan program ve tüzüklerle ulusal birliği örüp gerçekleştirmek mümkün değildir. Soruna böyle bakmayan bir ulusal birlik girişimi, Kuzey Kürdistan da ulusal birliğin diğer ve temel ayağı olan ve yukarıda belirtilen çeşitlikleri yansıtan istikrarlı bir siyasal ve örgütsel yelpazenin oluşmasına da hizmet etmez, edemez…
TEVKURD ve Sorunlarının Kaynağı
TEVKURD’ün esas sorunu, Kuzey Kürdistan’da ulusal birlik için yeterli politik ve özellikle örgütsel altyapı oluşmadan görece gelişkin bir tüzük ve programla oldukça iddialı bir çıkış yapmasıdır. Açıktır ki, böylesine bir birlik, her şeyden önce, örgütsel ve politik olarak önemli oranda isiktikrara kavuştuğu için devamlılık da arzeden ve esasen örgütlerden oluşan bir siyasal altyapıyı gerektirmektedir. Oysa yukarıda anlatılan ve TEVKURD’ün hitap edip örgütlemeyi düşündüğü Kuzey’in Kürt hareketinde, böylesi bir altyapı henüz oluşmuş değildir. Kürt ulusal hareketinin bu cenahında, etkinlikleri çok sınırlı olsa da örgüt denilebilecek asgari niteliğe sahip olan birkaç parti ve örgüt bulunmaktadır. Bu örgütlerin tümü, kimileri kurumsal olarak olmasa da şu veya bu şekilde TEVKURD’ün içindedirler. Ancak buna rağmen, TEVKURD’ün kadrolarının çoğunluğu, henüz örgütsüz olan “bağımsız” şahsiyetlerden oluşmaktadır. Bu özgün durum, TEVKURD’ün tüzüğüne ve dolayısıyla hukukuna, organsal bileşimine ve giderek de politik ve örgütsel algısına yansıyarak sorunlara yol açmıştır. Yanısıra TEVKURD’ün, legalite ile illegaliteyi meşruiyete dayanan açık alanda buluşturması da belli oranda problemlere neden olmaktadır.
Ancak TEVKURD’ün temel sorunu, yansıtıldığı gibi ne örgüt ve brey hukukunun belli bir formülasyonla uyumlaştıralamamasından ne de legal ve illegalitenin açık alanda buluşturulmak istenmesinden kaynaklanmamaktadır. Temel sorun, kuruluş kongresinde bu konularda belli oranda anlaşma sağlanması rağmen, TEVKURD içindeki kimi tarafların “birlik”le bağdaşmayan hele de ulusal birlikle hiç bağdaşmayan yanlışlarını hala da TEVKURD’e dayatarak, bunları TEVKURD’de gerçekleştirmek istemesinden kaynaklanmaktadır.
Herşeyden önce, “Kürt Ulusal hareketinde birlik sorunu” denildiği zaman biri birinden farklı ve fakat belli bir biçimde de ilişkili iki alan anlaşılmalıdır. Bu alanlardan birincisi, dar anlamda örgütsel siyasal birlik alanıdır. Bu tür örgütler, tüm ulusal demokratik güçleri değil, onların belli ideolojik, politik, sınıfsal kesimlerini kapsayan bildiğimiz klasik örgütlerdir ve genellikle ulusal birlik için de temel öğeleri teşkil ederler. Ulusal birlik ise, genel olarak ulusun ideolojik, politik ve toplumsal çeşitliliklerini yansıtan birinci türden örgütlerin, birtakım ortak ulusal politik ilkelerde anlaşarak oluşturdukları bir birlik alanıdır ve tüm ulusu ve çıkarlarını temsil etmesi beklenir.
TEVKURD’de bu konuda kafaları karışık olanlar vardır. TEVKURD’ün “politik mücadele içinde örgütlenen bir örgüt gibi” değil, fikir üreten bir “aydınlar kulübü” ve “akil adamlar topluluğu” olmasını isteyen örgütlerimiz (Dema Nû çevresi ve HAK-PAR), esasında Kuzey Kürdistan’da yukarıda belirtilen iki birlik alanında da kendi dışlarında yeni örgütlerin oluşmasını istememektedirler. Ancak belli oranda iç içe de olan bu iki örgüt, sözkonusu tekelci ve örtük niyetlerine başka bazı nedenler bulmuş durumdadırlar. Bu nedenlerden birincisi TEVKURD’ü uzun süredir tüzük tartışmalarına boğup alabora eden “yerel birimlerde örgütlenme” meselesidir. Sözkonusu iki çevre, TEVKURD’ün bir “aydılar kulübü” veya “akil adamlar topluluğu” olarak sadece merkezi bir organla temsil edilen bir organizasyon olmasını istemektedirler. İkinci neden ise, tüzüğündeki aksine belirlemeye rağmen, TEVKURD’ün, kendilerine rakip olabilecek dar anlamda bir siyasal örgüte dönüştürülmek istendiği yolundadır.
Gerçekten de TEVKURD içinde, bu son iddianın içerde ve dışarıda ciddiye alınıp etkili olmasını sağlayan bazı yanlış, çarpık ve eklektik birlik anlayışları bulunmaktadır. Bu anlayışlara örnek olarak Biri TEVKURD’ün genel sekreteri diğeri de yürütme kurulu üyesi olan İbrahim Güçlü ile Fuad Önen’in görüşlerini irdeleyeceğim.
İbrahim Güçlü’nün, TEVKURD ile igili Rızgari Sitesi’nde yayınlanan son yazısı incelendiğinde, eklektik bazı belirlemeleri bir tarafa bırakırsak, Güçlü’nün “Kürt hareketinde ulusal birlik”ten anladığı şeyin legalite dışındaki tüm örgüt ve mücadele biçimleriyle ideojileri dışlayan, liberal demokrat legal parti olduğunu görüyoruz. İbrahim Güçlü için dar anlamda örgütsel birlik de ulusal birlik de budur. İşte İbrahim Güçlü’nün anılan nitelikteki bazı görüşleri:
“Biz, TEVKURD olarak, aynı düzlemlerde örgütlü olmayan, işlevsel ve fonksiyonal olmayan, aynı amaçlara, aynı hayallere, aynı senaryoya, ayni strateji ve mücadele tarzına sahip olmayan örgütlerin ulusal birlik hareketi olmak istiyoruz.
“Bu yaklaşım ve tutum, rasyonal ve gerçekçi değildir. Aynı zaman da sonuç alıcı ve geliştirici de olmayacaktır. Ayrıca hayalidir de.
“Legal ve illegal siyasi örgütleri, dernekleri TEVKURD’de birleştirmek, onların üyesi yapmak olanaklı değildir. Gelinen aşamada üye olmayacaklarını da beyan etmiş durumdalar.
“Bu bağlamda, gelinen yer ve aşama itibariyle itibarıyla TEVKURD’ın mevcut verili duruma göre yeniden tanımlanması ve yeniden yapılanması gerekir.
“TEVKURD’ın farklı düzlemlerde olan (legal ve illegal siyasi örgütleri, dernekleri), farklı amaçlara, mücadele tarzlarına sahip olan örgütlenmeleri bir araya getirmesi, onların örgütü olması olanaklı değildir.
“Bu da, TEVKURD olarak geriye çekilerek, yapmak istediğimiz işi netleştirmemiz, hangi örgütü oluşturmak istediğimiz tespit etmemiz, ona göre donanım ve hazırlıklar üzerinde düşünmemiz gerekir.”
Güçlü’nün, aynı yazıda, bu reddiyelerine TEVKURD’ün kuruluş sürecinde sunduğu eski alternatif çözüm önerisi ise şudur:
. “Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu”nun Kuzey Kürdistan’da ulusal birlik öncesi örgüt sorununu çözmesi gerektiğin, bunun için bireysel hukuk çerçevesinde Çalışma Grubu içinde yer alanlar, ismi Kürt ve Kürdistan olan, programı Kürdistani olan, hukuku çoğulcu ve demokratik olan bir parti oluşturma konusunda anlaşma sağlamalıdırlar. Bu konsept içinde bir program ve tüzük hazırlayıp, örgütlenme sorunu olan tüm güçlerin evrimleşmesini ve değişimini birlikte sağlayarak, bir noktaya ulaşılması gerektiğiydi.
“Benim düşünceme göre, ulusal birlik örgütlenmesinin Kuzey Kürdistan’da koşulları yoktu. Bugün de yok. Çünkü, ulusal birlik için mücadeleci, işlevsel, fonksiyonel siyasi, toplumsal örgütlenmelere ihtiyaç var. Ne legal ve açık, ne de illegal örgütlerimiz, ne de sivil toplum örgütlerimiz buna elverişli. Bu nedenle, asıl sorunumuz mücadeleci, döneme uygun olan, aynı amacı paylaşan, çoğulcu ve Kürdistan kimlikli bir örgütlenme sorunu üzerinde yoğunlaşmamızın gerektiğiydi.”
Bu görüşleriyle TEVKURD içindeki örgüt üyelerinin kendi örgütsel hukuk ve aidiyetlerini TEVKURD’ün bireysel hukuku içinde eritip unutmasını isteyen İbrahim Güçlü’nün, bu görüş ve niyeti ne Kuzey Kürdistan’da varolan politik ve örgütsel gerçeğe ne de ulusal birlik anlayışına uygundur. En doğru politika, olması gerekenle varolan koşullarda olabilecek olanı en uygun bir yerde/çözümde buluşturmaktır. Kuzey Kürdistan’da değişik ideolojik, politik ve örgütsel koşullara sahip örgütler vardır, olacaktır ve olmalıdır da. Bu örgütler veya üyeleri, ulusal birlik platformlarında kendi hukuk ve aidiyetlerini ne unutur ne evrimleştirirler: Yapılması gereken şey, bu iki hukuk ve aidiyetin, tıpkı programatik ilkelerde olduğu gibi, temelde vazgeçilmeden, bir nevi uyumlulaştırılarak bağdaştırılmasıdır. Siz, kimseye “buraya geleceksen örgütünü unut!” diyemezsiniz!... Bunun adı ulusal birlik olmaz. Ne bugün ne de yarın hiçbir örgüt, eritilip dönüştürülmek istenen böyle birliğe katılmak istemez.
TEVKURD’ün kuruluş sürecinde, Fuad Önen’in de kimi görüşleri -özelikle hukuk ve aidiyet konusunda- İbrahim Güçlü’den çok farklı değildir.
“Bu tabloyu ve tablodaki bileşenleri veri alıp onlar üzerinden örgüt oluşturmanın ihtiyaçlarımıza cevap veremeyeceğini düşünüyorum. Bileşenlerimiz güçsüz, kitle bağları zayıf yapılar ve organize olamayan şahsiyetlerdir. Bu bileşen yapısından ulusal cephe, ulusal meclis, ulusal kongre çıkmaz. Yeni birleşik bir ulusal harekete ihtiyacımız var. Birbirimizin farklı siyasi, örgütsel aidiyetlerine saygılı kalarak, ama kişisel aidiyetlerimizi esas alarak birleşik ulusal hareket örgütlemeliyiz. Bu konuda irade birliği sağlamalı ortak aidiyetle ulusal temsil örgütü oluşturmayı hedeflemeliyiz. Bu yapı içinde ayrışmaya, birlikte dönüşmeye açık olmalıyız. Kendi geri yapılarımızı, örgütsüzlüklerimizi harekete dayatmamalı, birleşik hareketin aidiyetini esas almalıyız.”
Fuad Önen, yukarıdaki alıntıdaki bu görüşlerini, daha TEVKURD kurulmadan 7.12.206 tarihinde KUDÇG’nun yaptığı bir sempozyumda dile getiriyor ve DENG Dergisi’nin, Temmuz-2008’de yayınlanan 82. sayısında yayınlanan “Açık Alanda Meşruiyeti Esas Alan Birlik Hareketi” başlıklı yazısına da konu ederek hemen ardından da şunları yazıyor:
Bu sempozyumun yapıldığı tarihte KUDÇG adıyla sürdürülen birlik arayışına kurumsal bir katılım olmadığı için hareket kişisel aidiyetler üzerinden sürdürülmüş ve Mayıs 2007’de yaptığı kongrede TEVKURD adını almıştır. Legal, illegal ayırımı gözetmeden bütün yurtsever kişi, grup, çevre, partilere birlik hareketini beraber oluşturma ve yürütme çağrısında bulunmuş, tüzüğünü kurumsal ve bireysel katılıma olanak veren bir model esası üzerinden tasarlamıştır. TEVKURD’ün Eylül 2005’ten beri bu konseptle sürdürdüğü birlik arayışının ciddi ve yeni bir arayış olduğunu değerlendiriyorum. Ancak somut durumu da görmezlikten gelemeyiz. Üç yıla yakın sürdürülen bu arayışa sayıları 20’yi bulan Kürd örgütlerinden kurumsal olarak katılım gösteren tek hareket MESOP’tur. Görüşülen bütün örgütlerce olumlu karşılandığı halde, aktif destek verilmediği gibi, çoğu zaman da başvurdukları siyasi manevralarla arayışı etkisiz hale getirmişlerdir.”
Fuad Önen’in yukarıda anılan birlik ile ilgili makalesi, Deng Dergisi’nin “Kürt hareketinde birlik arayışları”na ayrılan özel bir saysında yayınlanmıştır. Konuyla ilgili yazı yazmaları istenen Kürt politikacılarına sorulan soru şudur: “Kürt hareketinde birlik arayışları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?” Fuad Önen, birlik sorununu öteden beri “birleşik ulusal hareket” veya ulusal birlik hareketi olarak anladığı için, makalesi boyunca ulusal birlik örgütlerine sütun olması gereken dar anlamda siyasal örgütsel birlikten ve bunun sorunlarından tek kelimeyle de olsa bahsetmemiş; bu sorunu adeta yok saymıştır.
Birlik anlayışındaki bu sakatlık nedeniyledir ki Fuad Önen, tek bir örgüt olmasa da TEVKURD’ün bir Ulusal birlik Örgütü olarak yoluna devamından yanadır. Nitekim TEVKURD’ün son yürütme kurulu toplantısında, HAK-PAR ve Dema Nû çevresinin TEVKURD’ü terk etmesi durumunda, TEVKURD’ün bir ulusal birlik örgütü değil de ulusal birlik için bir platform veya insiyatif olarak sürdürülmesi ile ilgili görüşlerimize şiddetle tepki göstermiştir.
Günümüz koşullarında Kuzey Kürdistan’da Örgütlersiz ulusal birliği savunup gerçekleştirmeye çalışmak, fanteziden öte bir şey olamaz.
Açıktır ki, eleştiregeldiğim bu görüş ve tutumlar, genel olarak Kürt hareketinin siyasal birliğini özel olarak da ulusal birlik hareketini ve dolayısıyla TEVKURD’ün çalışmalarını olumsuz etkilemektedir.
Umarım TEVKURD, birlikle ilgili tüm bu yanlış görüşleri ve özellikle yaklaşık bir yıldır kendisini alabora eden tüzükle ilgili gereksiz tartışmaları önümüzdeki bu kongresinde bir biçimde aşıp programatik hedefleri doğrultusunda Türk egemenlik sistemine karşı mücadele içinde varolan güçlerin güç ve eylem birliğini pekiştirerek yoluna devam eder. TEVKURD, bunu yaptığı oranda, hem politik görevini layıkıyla yerine getirecek hem de dar anlamda siyasal örgütlerin oluşması için uygun bir politik ve örgütsel ortam yaratacak ve bununla ulusal birlik hareketi olarak kendi alt yapısını da sağlam bir biçimde döşeyip kuruluşundaki hatasını böylece telafi ederek yoluna devam edecektir.
Sait Aydoğmuş
Geen opmerkingen:
Een reactie posten