Müslüman Türk İlahiyatçılar...
Türk ve müslüman sözcüklerinin yan yana geldiğini gören Kürtler; kendilerini, kâbuslu rüyalarla geçecek, uzun bir geceye hazırlamak zorundadırlar.. Türklerin köle; müslümanlarında üvey kardeş olarak gördükleri Kürtlerin; bu iki unsurdan çektiklerine, önce Allah; sonra tarih; daha sonrada; tüm insanlık alemi şahittir...
10-Mart-2008 tarihli;Yeni Şafak gazetesinde; Müslüman Türk ilahiyatçılarının; Kürt sorununu tartışmak ve çözüm üretebilmek için kollarını sıvadıklarını okuduğumda, çok şaşırdım....Ve aklıma daha önceleri neredeydiniz?... sorusu takıldı...Üç bine yakın Kürt köyü yakıldığında, dört milyon Kürt köylüsü; evini barkını terkederek, İstanbul, İzmir, Bursa’nın gettolarına göç ettirildiğinde, neredeydiniz?....Yüz binlerce Kürt evladı; Diyarbakır zindanında işkenceye tutulurken, yüzlercesi işkencelerde katledilirken, neredeydiniz?.....Son yüz yılımızda; Müslümanlık; Türk, Arap ve Fars şövenizmleri tarafından siyasallaştırıldı...Bölgemizde ki; Arap, Fars ve Türk şövenistleri; İslamı istedikleri biçimde yorumlayarak, kendi çıkarları doğrultusunda kullandılar...Saddam Hüseyin; kimyasal silahlarla, Halepçe’yi kana bulayarak, on dakika içinde 5000 Kürd mazlumu katletikten sonra, namaza durabiliyordu...Hz.Muhamed’in kanunlarıyla; M.Kemal’in emirleri arasında sıkışan; hangisinin doğru olabileceğine bir türlü karar veremeyen, Türk Diyanet Başkanlığı; öldürülen Kürt çocuklarının, cenaze namazlarının kılınmayacağı doğrultusunda verilen saçma fetvaları, onaylıyabiliyordu...Mukaddes camileri bombalayacak kadar hunharlaşan ve her gün yüzlerce insanı; terörist yöntemlerle katleden, El-Kaideciler, Allahın askerleri olarak adlandırılabilinirdi....Bölgemizde çoğunluğu müslüman olan; Kürt milletine; İslam dünyası tarafından; üvey evlat muamelesi yapıldığı, tüm dünya tarafından bilinmektedir...Rus işgaline karşı direnen; Afganistan ve Çeçenistan halklarına yardım edebilmek için sıraya giren dünya müslümanları, Kürt halkının ulusal-demokratik hakları söz konusu olduğunda, sağır, kör ve dilsiz rölünü üstleniyordu...Örneğin;İslam Ülkeleri Örgütü; Arap Birliği gibi müslüman kuruluşlar; Sadam Hüseyin’in; Enfal adı altında, Kürt Milletine karşı giriştiği soykırıma, göz yumdukları yetmiyormuş gibi, Kürt milletini suçlamak talihsizliğini de gösteriyorlardı...Bunları belirtiken; Kürt sorununun tartışılmasını, engelemek gibi bir amacım olamaz..Tabii ki; herkesin Kürt sorununun çözümüyle ilgili; yapabileceği ve tartışabileceği şeyler vardır. Bu konuda yapılan çözüm önerileri; Kürtler tarafından sevinçle karşılanacaktır...Ancak Yeni şafak gazetesinde görüş belirten ilahiyatçıların yazıları incelendiğinde, eskiden sık duyduğumuz, Türk-İslam sentezinin; yeni açılımlarından başka bir şey olmadığı görülür...Dünyanın hızlı değişimler geçirdiği bu çağda;Türk ırkçılığına tekabül eden bu tezlerin; yeniden ısıtılarak ortaya sürülmesi düşündürücüdür..Eğer Türk ilahiyatçıları; Türkiye’de yaşıyan değişik milletler, dinler ve mezhepler arasında, gerçek barışın ve adaletin yerleşmesine katkıda bulunmak istiyorlarsa, yıllardır, Kemalizmin gölgesinde, tenefüs ettikleri, ciğer ve beyinlerini doldurdukları, Türk-İslam sentezciliğin kirli, zehirli havasından kurtulmaları gerekir...Burada;Yeni Şafak gazetesinde; dizi halinde çıkan yazıları, detaylı ele almanın yeri ve gereği de yoktur.. Ama bu ilahiyatçılar arasında faşist eğilimli Prof Dr. Hayri Kırbaşlıoğlu; 50 yıldır ABD’nin yardım ve desteğiyle ayakta duran; Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi müslüman ülkeleri görmezden gelirken; Kürdistan Federe Devlet başkanı, Mesut Barzani’nin ABD ile kurduğu ilişkileri eleştirmesi bile, bu anlı sanlı; Türk ilahiyatçılarının gerçek amaçları ve yerleri konusunda bazı işaretler veriyor...Bir de; Kürtler vardır, Kürtlerin hakları verilmelidir diyen, değerli bilim adamı İsmail Beşikçi’ye tahammül edemiyen, Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinden, Prof., Dr. gibi ilmi ünvanlarını alarak çıkan ve aldıkları ünvanları korumasını becerebilen bu ilahiyatçıların, anlayış ve yapıları hakkında kuşkularımızı çoğaltıyor...Yeni Şafak gazetesinin bu çabaları; iyi niyet gibi görünse de; 1935’lerde, Kemalistlerin; Dersim’de Alevi Kürtlerini soykırımına tabi tutmak için, zamanın ateist ve mason profesörleriyle; kurdukları itifakı çağrıştırıyor...(1935 yılında, Tunceli Kanunu hazırlanırken; M.Kemal; adlarının önünde prof ve dr ünvanı olan 65 ‘e yakın faşist ‘’bilim adamını’’ toparlayarak, sözde reformlar adı altında, Dersim’de ki Alevi Kürtlerin katledilmesine ferman çıkartmıştı...)Yukarıda konu ettiğimiz ilahiyatçıların; yeni Kürt katliamlarına ferman çıkarıp çıkarmıyacakları, henüz belli değil ama ırkçı Kemalist cumhuriyetin; dindar çevreleri ve ilahiyatçıları da yedeğine alarak; mazlum Kürt milletine karşı kanlı, kirli oyunlar tezgahlama çabaları açıktır...
Geen opmerkingen:
Een reactie posten