donderdag 20 maart 2008

İbrahim GÜÇLÜ

Sivil ve asker bürokrasiye teslim AK Partiyi vurdu… Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı AK Partinin laikliğe aykırı eylemlerinden dolayı Anayasa Mahkemesinde kapatma davası açmış durumda. Bu kapatma davası karşısında, AK Parti ve taraftarı basın, liberal aydınlar büyük bir şaşkınlık ve panik içindeler. Bunların neden panik ve şaşkınlık içinde olduğunu, aklı başında olanlar ve ben de anlamakta zorluk çekiyorum. Olan gelişme, T.C-nin yapısal üniter, ulus ve totaliter devlet yapısına bir uygunluk içinde olduğu kadar, “ne ekersen onu biçersin” doğal yasasına da bir uygunluk içinde yürümekte olduğu görülmelidir. Kürt ulusunu yok saymak, bütün haklarının gasbını sağlamak, ulus olarak diğer uluslarla ve Türk ulusuyla hak eşitliğine sahip olmasını engellemek, Kürdistan Federe Bölgesini yıkmak için: Evrensel ölçülere uygun demokratik bir toplum ve devlet yapılanmasını engellersen, Kürtlere karşı asker ve sivil bürokrasi ile uzlaşırsan, sonuçta o silahın seni vuracağını bilmen gerekir. AK Partiye karşı olan da budur. AK Parti, Kürdistan Federe Bölgesindeki askeri saldırı ve igal eylemi girişiminden sonra, genelkurmay başkanlığının stratejik müttefikleri CHP ve MHP ile kapışmalarından sonra büyük keyif duymakla kalmamış, postu kurtardığını zanetmiştir. Oysa bilnmeli ki, asker ve sivil bürokrasinin değişmez ve mutlak iktidarı, kendisi dışında hiç kimseye dost ve arkadaş olmadığı bilinmelidir. Bir kez daha ortaya çıktı ki, T.C Devleti, asker ve sivil bürokrasinin devletidir. Asker ve sivil bürokrasinin kurumları hem birlikte, ya da ayrı ayrı devleti yönetmektedirler. Açık askeri yönetimlerde, darbeler döneminde, asker ve sivil bürokrasi birlikte, yargı askeri bürokrasinin demir ökçesi görevi görmüştür. Sivil olmayan sivil dönemde yargı, asker ve devlet iktidarının sopası olma fonksiyonunu her zaman yerine getirmiştir. AK Parti hakkında yargının yaptığı işlem, bu denklemin devamıdır.Ak Parti hükümeti ve meclis üyelerinin, geçmişte HAK- PAR ve DEHAP, yakın zamanda DTP hakkında Anyasa Mahkemesinde dava açılmasına göz yumdukları, hatta davanın açılması için teşvik edici oldukları zaman başlarına da bu belanın sarılacağını tarihi okuyarak görmeleri gerekirdi. Ama ırkçı milliyetçilik, kolonyalist hırs bunu görmelerine engel oldu.Bu nedenle, AK Parti ve taraftarlarının sadece kendileri ve Türk ulusu için demokrasiyi savunmaları, Türkiyede gerçek anlamda bir denokratikleşmeye yol açmayacaktır. Standartsız ve evrensel ölçülere uygun bir demokrasinin sistemleştirilmesi, Kürt ulusal sorunun çözümünün sağlanması ile olanaklı olacağının görülmesi, bunun için çalışma yapılması gerekir. Bilinen bir şey var ki, Türkiyede demokrasinin olmazsa olmaz şartlarından biri, Kürtlerin Türkler ve diğer uluslar kadar hak sahibi olmasıyla olanaklı olacaktır.Bütün bunları düşünürken ve yapmaya uğraşırken, AK Parti hakkında açılmış olan kapatma davasına kayıtsız-şartsız karşı çıkılmalıdır. Biz Kürtler, daha fazla karşı çıkmalıyız. AK Partiniin konumu ve Kürt ulusal sorununa karşı yaklaşımı, Kürdistan Federe Bölgesine karşı olan düşmanlık siyaseti, bizim gerçek evrensel demokrasinin ahlakına uygun davranmamızı engellememelidir.AK Parti ve tarftarlarının, tekçi düşünen liberal aydınların çoğulcu demokrasi ve Kürt ulusal sorrunun çözümünde Kürt örgütlerine, aydınlarına, kanat önderlerine kulak vermeleri, onlarla birlikte çözüm önerilerini düşünmeleri gerekir. Bu bağlamda, Sayın Ertuğrul Mavioğlunun son dönemlerde Radikal Gazetesinde tümüyle olmazsa bile Kürt siyasetçilerinin ve aydınlarının yayınladıkları görüşlerine, daha başka alanlarda ve yayın organlarında dile getirdikleri görüşlerine kulak verilmelidir. ********O yazı serisinde dile getirdiğim ve tümüyle yayınlanmayan görüşlerimi, asgari ortak noktalar olarak sunmayı, AK Parti hakkında kapatma davasının açıldığı, devlet yapısının ve demokrasinin yeniden hararetle tartışma gündemine geldiği bu aşamada aktarmayı uygun görüyorum. Kürt ulusal sorunu: Kürtlerin Türklerle haklar açısından eşitlenmesi ve siyasal temsil hakkının sağlanması ve federal bir sistemle çözülebilir…Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi, tek ulusa, tek resmi ideolojiye, tek din ve mezhebe, tek sınıfa ve sosyal tabakaya asker-sivil bürokrasiye dayalıdır. Bu tekçi ve totaliter devlet paradigması, ulusal-etnik, sınıfsal-toplumsal, felsefik-ideolojik, dinsel-mezhepsel çoğulculuğu red ederek var olmaya çalışmıştır. Bu paradigma gereği, Kürt ulusunun varlığı inkar edilmiş, Kürt ulusunun asimilsayonist soy-kırımı starejik olarak benimsenmiş, bireysel ve kolektif hakları tümden gasp edilmiştir. Çoğulculuğun diğer unsurlarına da hayat hakkı tanınmamış, yapılanmada onlar da hesaba katılmamıştır. Bu nedenle, evrensel parametrelere sahip bir demokrasiyi yapılandırma olanaklı olmamıştır. Türkiye ulusal ve etnik anlamda da çoğulcu bir toplum olduğundan, demokrasisi bu çoğulcu unsurların haklarını ve temsillerini bünyesinde sentezleştirecek kapsamda yapılanması gerekirken, bunu yapamamıştır. Bu tekçi ve totaliter devlet yapısının dönüştürülmesi, Kürt ulusal sorununda kapsamlı bir çözüme ulaşmak için:* Türkiye'de köklü bir zihniyet değişikliği gerekmektedir. Türkiye'deki devlet ve toplum paradigmasının, Türkiye'nin ulusal-etnik ve diğer renklerdeki çoğulculuğuna göre yeniden yapılandırılması için radikal reformcu/değişimci, eşitlikçi, Kürtlerle Türkleri haklar açısından eşit gören bir toplumsal konsensusun oluşturulması gerekir. Bunun için, üniter tekçi ulus devlet paradigmasının değişimi konusunda bir ön niyetin belirlenmesi ve yeni devlet/toplum paradigmasının oluşturulması üzerinde bir çalışma yürütülmesi gerekir. * Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesinde ve diğer uluslararası sözleşmelerle saptanan ve tüm dünya ulusları için de geçerli olan "ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi" ilkesi ve kolektif haklar konsepti benimsenmelidir.* Üniter tekçi ulus devleti, Kürt ulusunun geleneksel red ve inkar politikasına hızla son vermeli, anayasada ve genel hukuk yapısı kapsamında Kürtlerin ulus ve topluluk olarak varlıkları kabul edilmelidir.* Kürtleri de içselleştiren, yeni bir devlet yapılanması gerekir. Bu yeni devlet, uluslar, ideolojiler, sınıflar-toplumsal gruplar, dinler ve mezhepler üstü, federal bir devlet olmalıdır. Bu bağlamda da, Kürtlerin kendi partilerini, diğer temsili kurumlarını, en önemlisi de Kürtlerin iradesini temsil eden meclislerini ve yürütme organını ortaya çıkarması için anayasal düzenleme yapılmalıdır.* Kürt dili resmi, eğitim-öğretim dili olmalıdır. Kürtçe radyo ve televizyonların kurulması, Türklerle eşitliği sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.* Bu bağlamlarda, yeni anayasanın gündemde olduğu bu aşamada, hazırlanan anayasa taslaklarının: Yeni sayılması, Kürt ulusal sorunun çözümlenmesinde bir yeni toplumsal sözleşme olması, Kürtlerin bireysel ve kolektif haklarına kavuşmasına yardımcı olması için yeterli değildir. Türkiye'deki çoğulcu toplumsal gerçekliğe bağlı olarak, ulusal-etnik toplulukların, tüm vatandaşların yeniden karşılıklı hak ve özgürlüklerini tayin edecek, devleti özgür vatandaşların iradesi ile yeniden yapılandıracak ve tanımlayacak, Kürtlerin de taraf kabul edildiği yeni bir anayasaya ihtiyaç var. * Türkiye'nin Kıbrıs Türkleri, Kosova, Karadağ, eski Sovyetler Birliğindeki ulusların devletleşmesi karşısında gösterdiği ilkesel yaklaşımı, kendi Kürt ulusal sorununa göstermesi halinde, sorununu çözmesi için kapsamlı proje oluşturması olanaklıdır.

Geen opmerkingen: