woensdag 19 maart 2008

Kemal Burkay

Canım tepki göstermek istemiyor

Yargıtay Başsavcısı AKP hakkında, laikliğe aykırı odak haline gelme suçlamasıyla kapama davası açmış...
Şimdi başta AKP ve yanlıları ateş püskürüyorlar. Altı yıldır ülkeyi yöneten ve yüzde 47 oy almış bir partiye yönelik nasıl yapılır bu, diyorlar. Başsavcıyı hukuksuzlukla suçluyor, görevden alınıp yargılanmasını istiyorlar.
Öteden beri parti kapamaya karşı olan liberal aydınlar da, son dönemde AKP’den sovumuş olmalarına rağmen tepki gösteriyorlar.
ABD ve Avrupalılar da tepki gösteriyor...
Benim canım tepki göstermek istemiyor!
Oysa ilke olarak parti kapatılmasına karşıyım. AKP’yi kapatmak isteyenlerin laikliği bahane etseler de, gerçekte bizzat kendilerinin laik olmadıklarını biliyorum. Laiklik konusunda geçmişte çok yazdım.
Bu ülkede Milli Eğitim Bakanlığı büyüklüğündeki Diyanet İşleri Teşkilatı’nı, yani bu Sünni İslamın örgütünü AKP kurmadı. Yüzlerce imam-hatip okulunu da. İlahiyat fakültelerini, yüksek islam enstitülerini de. Bu okullarda okutulan Sünni İslamdır. Zorunlu din derslerini de okullara AKP koymadı. Bu derslerde okutulan, öğretilen de Sünni İslamdır.
Bu ülkede, Sünni Müslüman olmayan, aslında ne denli Müslüman oldukları da tartışılır Aleviler (çünkü bir bölümü bu inancı ayrı bir din sayıyor), yüz bin personelli bu Diyanet İşleri Teşkilatı’nın, bu imam-hatiplerin, İslam enstitülerinin vs. masraflarını öderler. Hıristiyanlar, Yezidiler, ateistler de... Yine tüm bunlar okullarda, zorunlu din dersleri eliyle zorla Müslümanlaştırılmak istenirler.
Böyle bir ülke nasıl laik sayılabilir?
Cumhuriyetin başından beri gelen geçen hükümetlerin, yönetimde rol alan partilerin bunda payı var. En büyük rol de sivil-asker Kemalistlerin.
Bunların tümü de Türk-İslam sentezi politikasına en az, ne idüğü belli MHP kadar hizmet ettiler.
Şimdi de AKP bu sistemi, yani bu mirası savunuyor. Neden savunmasın, sistem tam da onun gönlüne göre... Bunun içindir ki, örneğin zorunlu din dersini bile, AİHM’nin ve Danıştay’ın kararına rağmen kaldırmaya yanaşmıyor.
Sonuç olarak ne AKP’ye diş bileyen ve onu kapamaya çalışan Kemalistler laik, ne AKP; al birini vur ötekine!
Bazıları, Başsavcı’nın istemini hukukun siyasete müdahalesi, yargının siyasallaşması diye niteliyorlar. Yüksek yargı organlarının kimi kararlarına bakıp bu ülkede hukuk kalmadığını söyleyenler de var.
Ben de aynı kanıdayım. Bu görüşümü de yıllardır dile getiriyorum. Bu ülkede hukuk yok. Daha birkaç ay önce “Hukuksuz Yargı, Bilimsiz Üniversite” başlıklı bir yazı yazdım. Bu ülkenin adına “yüksek” denen yargı organları, hukuku katletmekte herkesten önde geliyorlar. Onlar çoktandır ki iktidar kavgasının bir parçası, statükonun bekçisi, militarizmin yandaşı. Onlar da aynen anlı sanlı bir sürü prof. gibi generallerin önünde sıraya dizilip brifing almışlar...
Peki ama, şu ikide bir mazlum rolüne soyunan AKP neyin nesi? Bay Erdoğan ve ekibi ne zaman hukuk tanıdılar, ne zaman demokrat oldular?
Bu ülkede yıllardır siyasi partiler kapatılır. Faşist oldukları, şiddete başvurdukları için değil. Ya sosyalist oldukları, ya da Kürt sorunundan söz ettikleri için. Erdoğan ve ekibi ne zaman buna itiraz etti?
Siyasi Partiler Yasası’nda, siyasi partilerin toplantılarında Türkçeden başka dil kullanılamaz deniyor. Aynı yasada, bir siyasi parti bu ülkede Türk dili ve kültüründen başka bir dil ve kültürün varlığını ileri süremez diye hüküm var. Bu ülkede bir parti sözcüsü, yanındakilerden Kürtçe su istedi diye yargılanıyor; durum bu kadar komik. Durum böyleyken, AKP ne zaman Siyasi Partiler Yasası’nı demokratikleştirmek için adım attı?
Demek ki AKP, şu anda dokunmadığı tuzaklara takılmış, temizlemek istemediği mayınlara basmıştır.
Daha kısa süre önce DTP aleyhine de kapama davası açıldı. Aynı günlerde Erdoğan, “PKK’ya terörist demedikçe DTP yöneticileriyle görüşmem” diye efelendi. Türk ceza hukukunda bile “kimse görüş ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz,” diye hüküm varken... Bu, sistemin kapamaya çalıştığı DTP’ye, bir tekme de kendisinin vurması değil miydi?
AKP Şemdinli Savcısı’na karşı tutumuyla, hukuku boğanlarla aynı safta yer almadı mı?
AKP sivil anayasa girişimini neden bir yana attı? Hadi o zor diyelim, bir 301. maddeyi kaldırmayı da mı beceremezdi?
Erdoğan ve ekibi 22 Temmuz seçimlerinden sonra ise, militarist kesimle arayı dizmek için sistemle tam bir uyum içine girdi. O, Kürt sorununda en basit talepleri bile “bekâra karı boşama” olarak nitelendiriyor. Ne demokrasi umurunda, ne özgürlükler, ne hukuk...
Erdoğan, son kapama davasını bile, “oylarımız yüzde elliyi geçer” diye değerlendiriyor, yani sistemi demokratikleştirmek için çaba harcamazken, baskıları bir kez daha sömürmeye çalışıyor. Oyun yüzde seksen olsa ne Olacak, Sayın Erdoğan, iktidar olamadıktan sonra? Bu haksız, baskıcı, zalim sisteme payanda olduktan sonra? Senden öncekilerin tıpkısı olduktan sonra?..
Hem, bu pervasızca ikiyüzlü politikaları gördükten, senin sistemle bir güzel uzlaştığına tanık olduktan, senin de ötekilerden farkın olmadığını fark ettikten sonra, bu halk neden her keresinde sana oy versin? Kitleler ne bekler senden?..
Sen özgürlük ve demokrasi isteyenlerin yanında değilsin ki onlar da her dar günde senin yanında olsunlar.
Onun için, benim de bu kapama davasına karşı canım yazı yazmak istemiyor...
Ha siz ha onlar; yaptığınız bir iktidar tepişmesi, ne haliniz varsa görün! Umarım bu köhne gemiyi elbirliğiyle batırırsınız.
Biz Kürtlerin ve solcuların gücü ne devrimle, ne devrimsiz ülkenin kaderine el koymaya ne yazık ki yetmiyor. Yıllardır darbelerle, kahramanlık türküleriyle, cennet cehennem masallarıyla sersem tavuğa çevirdiniz bizim canibi; emekçileri ve ezilenleri. Umut sizdedir! Belki siz, AKP’si CHP’si, generali, yargıcı, profu, politikacısı ile, bu yanlış yolda devam edip bu faşizan sistemi sonunda ister istemez sert bir kayaya çarpıp çökertirsiniz de gerçekten özgür, barışçı bir düzeni kuracaklara sıra gelir...
Bu çağdışı, ilkel, hukuksuz ve zulümlü yolda devam edin.. Size Saddam Hüseyin ve İran’ın mollaları kadar başarılar dilerim!

Geen opmerkingen: