zaterdag 29 maart 2008

Kürtlerin Asimilasyonu

İnsanlık Suçu: Erdoğan ve Kürtlerin Asimilasyonu Başbakan Erdoğan, son günlerde, Türklerin yaşadığı bir evde çıkan yangın ve bir Antep"li ailenin birçok ferdinin ölmesi üzerine Almanya"ya yaptığı ziyaret sırasında yaptığı konuşma ile büyük tartışmalara yol açmakla kalmadı. Alman yöneticilerinin ve siyasetçilerinin büyük tepkisini çekti.
Türkiye"de de “kral çıplak” diyerek, Kütlere ilişkin yeni tartışmaları, Kürtlerin millet olarak haklarına ilişkin yeni yaklaşımları, T.C Devletinin şoven, ırkçı, sömürgeci ilişkilerine ilişkin yeni tartışmaları gündeme getirdi. Başbakan Erdoğan, Almanya"daki konuşmasında, Almanya"da yaşayan Türklerin Almanya Devleti"nin asimilasyonuna direndikleri için teşekkür etti, Almanya"da Türk liselerinin ve üniversitelerinin kurulmasını istedi. Dolayısıyla Almanya"nın Türkleri asimile ettiğini ifade etti. Bu konuşmada birkaç boyut ve niyet var. Bu boyutları bir-bir açıklamak gerekiyor. Almanya"da egemenlik ve iktidar talebi… Erdoğan, Almanya"da Türklere tanınan ulusal hakları yeterli görmüyor. Türk liselerinin ve üniversitelerinin açılmasını istiyor. Asıl niyet, onun ötesinde. Alman yöneticileri ve siyasetçileri, Erdoğan"ın açıklamalarını, Erdoğan"ın Almanya"nın iç siyasetine müdahale olarak değerlendirdiler. Erdoğan"ın yeni bir parti kurarak Almanya siyasetinde taraf olmak istediğini sorguladılar. Erdoğan"ın isteğinin, Türk liseleri ve Türk üniversitelerinden öteye Almanya"da egemenlik ve iktidar talebi olduğunu üstü kapalı bir şekilde ifade ettiğini dillendirdiler. Benim görüşüme göre de, Erdoğan"ın Almanya"daki açıklamaları Türkler için Almanya"da egemenlik ve iktidar talebidir. Kosova"daki 25.000 Türk için yerel ve genel iktidarın paylaşılmasını talep eden, Kıbrıs"ta önemli oranda Kürt olan 180.000 nüfus için bağımsız devlet, federal ve konfederal devlet talep eden bir devletin başbakanının, 3 milyon Türkün yaşadığı, Kürtlerle birlikte 4 milyon T.C vatandaşının yaşadığı Almanya"da egemenlik ve iktidar paylaşımını talep etmesini de beklemek gerekir. Aslına bakarsanız, Başbakanın, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avusturya kapılarına kadar dayanan ruhu, “yeni Osmanlıcıkla” diriltmek istediğini, Başbakan"ın usta ve yapısal takiyeci karakterini göz önüne aldığımız zaman, bunu rahatlıkla saptamak bir niyet okumanın ötesinde, bir gerçek olarak saptayabiliriz. Asimilasyon eski bir insanlık suçu ve Türkiye bu suçu işliyor… Asimilasyon, 300-400 yıllık bir egemen topluluk ve halk eylemi. Asimilasyonun suç olarak kabul edilmesi yüzyılın bir sorunu. Asimilasyon, ulusal, kültürel, dilsel soy kırımdır. Bir halk ve ulusal topluluğu yok etmek ve ortadan kaldırmaktır. Egemen ve sömürgeci bir ulusun bir başka ulusun varlığını ret ederek, onun haklarını gasp etmek, yok etmek, ortadan kaldırmak; bir ulusal ve halk topluluğunu yok ederek egemen ulusa katılımını sağlamaktır. Asimilasyon, uluslararası sözleşmelerde de bir insanlık suçu olarak kabul edilmiştir. Başbakan Erdoğan"ın asimilasyonu insanlık suçu olarak ilan etmesi, mevcut olanı ilan etmekten öteye bir şey değildir. Başbakan Erdoğan"ın asimilasyon hakkındaki görüşleri, başka bir gerçeği de itiraftır. O da Türkiye"nin insanlık suçunu işlemekte olmasıdır. Bilinen çok açık bir şey var ki, Türkiye Cumhuriyeti"nin kuruluşundan kısa bir dönem sonra, Kürtlerin ulusal varlığı red edildi, “Kürtlerin Türk olduğu” resmi bir devlet ideolojisi olarak benimsendi. Kürtlerin varlığı red edilince, Türkiye Cumhuriyeti"nin önüne bir soy kırım ve Kürtleri yok etme konsepti çıktı. Bu soy kırımı, şartların gerektirdiği biçimler altında sürdürme, gizli ve açık bir biçimde benimsendi. Bu soy kırım eylemlerinden biri, katliam, jenosid ve tehcirdir. Türkiye cumhuriyeti değişik dönemlerde ve özellikle de 191-1940 yılları arasında bu uygulamayı yapmıştır. İkinci soy kırım uygulaması, asimilasyon ile Kürtleri Türkleştirmek ve ortadan kaldırmaktır. Türkiye Cumhuriyeti 100 yıla yakın bir zamandır, Osmanlı döneminde başlayan bu uygulamayı gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, meclisleri, hükümetleri, cumhurbaşkanları, başbakanları, mahkemeleri, ordusu, sivil bürokrasisi, diğer devlet kurumlarıyla bu insanlık suçunu işlemeye devam ediyor. Yüzyıldır sürdürdüğü resmi ideoloji ile halkları da zehirlemiş durumdadır. Türk halkı da Kürtlerin varlığını kabul etmediği gibi, asimile olması ve ortadan kaldırılması için işlenen suça ortaklık yapıyor. Türkiye"nin birinci dereceden yöneticisi olan Başbakan asimilasyon konusunda Almanya"yı suçlamadan önce gözünün önündeki ve kendisinin icracısı olduğu Türkiye"de Kürtlerin asimilasyonu gerçeğini görmesi ve bu gerçeği değiştirmesi için çaba göstermesi gerekir. Açıklama Kürtleri horlama ve küçümsemenin yanında hiçe sayma ve zorbalıktır… Başbakanın asimilasyon konusundaki açıklaması, bu konudaki bilincini ortaya koyuyor. Bu bilinç, Almanya"daki ve dünyanın başka yerinde yapılan asimilasyonu tespit ettiğine göre, başbakanlığını yaptığı devlet bünyesinde Kürtlerin asimilasyonunu bilmezlik ve bilincinde olmamak durumunda olamaz. Başbakan Kürtlerin 100 yüzyıldır asimile edildiğini, soy kırım eylemine tabi tutulduğunu bile-bile “asimilasyon bir insanlık suçudur” diyebiliyorsa bundan birkaç sonuç çıkarılabilir. Birinci sonuç, Başbakanın ne dediğinin farkında olmaması ve vizyonsuz olması anlamına gelir. Türkiye gerçeğinin farkında olmaması, Kürt sorunu ile ilgili bilgi sahibi olmaması anlamına gelir. Eğer durum buysa, vay Türkiye"nin haline. İkinci sonuç, başbakan diyor ki “Biz Türkiye"de Kürtleri asimilasyona devam edeceğiz, ama bir tek Türk"ün de asimile olmasına müsaade etmeyeceğiz. Kürtlere reva gördüğümüz bir zorbalık ve sömürgecilik eylemidir, bunu da kimse engelleyemez. Eğer Kürtler engellemek istiyorsa, hodri meydan, bunu engellemeye çalışsınlar da boylarının ölçüsünü alsınlar, biz de onları katletmeye hazırız. Bugüne kadar da yaptığımız budur.” Üçüncü sonuç, Kürtleri horlamaktır. “Biz Türklerin asimilasyonuna karşı çıkarız, ama Kürtleri de asimile eder, Kürtlerin onur, şerefini de kırarız” demektir.. Dünya ve Kürtler kör değildir… Başbakan Almanya"daki Tükler için liselerin ve üniversitelerin açılmasını isterken, Türkiye"deki 25 milyon Kürt ulusu bütün ulusal, sosyal, siyasal, ekonomik, egemenlik, iktidar haklarından yoksundur. Kürtlerin ulusal varlığı hukuken tanınmamaktadır. Kürt kültürü ve dili yasak. Kürtçe eğitim-öğretim hakkı değil. Kütler kendi kimlikleriyle siyasal, sosyal, sivil demokratik örgütlerini kuramıyorlar. Kürtlerin meclisleri ve diğer egemenlik kurumları yok. Kürt radyoları, Kürt televizyonları yasak. Kürtçe konuşmak bile, içerik olarak günümüzde bile yargılama konusu olabilmekte. Kürt ulusu ve Kürdistan kavramları suç ve yargılama konuları. Kürtlerin asimile edilmesi için devlet çarkı vicdansız ve pervasız bir şekilde işletilmektedir. Türkiye"nin bu gerçeği karşısında Başbakanın Almanya"daki açıklamaları Kürtleri kamçılamalı, dünyanın gözlerini açmalıdır. Başbakanın yaptığı bir zorbalıktır, Kürtleri ve dünyayı hiçe saymak, dünyaya meydan okumaktır. Bu adaletsiz ve eşitsiz durum son bulmalıdır. Almanya"daki Türkler için liselerin ve üniversitelerin açılmasını isteyen başbakan Kürtleri yok etmeye devam ediyorsa, yeni dünya düzeni bundan dolayı onu cezalandırmalıdır. Başbakanın açıklamalarından İslamcılığını sorguladım… Başbakanın Almanya"daki bu açıklamaları, onun sömürgeci ve egemen ulus milliyetçisi kimliğini sorgulamamın yanında, İslamcı karakterini de bana sorgulattı. Acaba İslamcı Kürt kardeşlerimiz de bu sorgulama içine girdiler mi? Onlar Başbakanın tutumunun İslam"la, vicdanla, adaletle ilişkili olmadığını saptadılar mı? Ben horlandığımı saptadım ve his ettim… Başbakan Erdoğan"ın bu açıklamalarını bir Kürt olarak, bütün haklarından mahrum bir ulusun ferdi olarak dinledikten ve duyduktan sonra, horlandım, insanlığımdan utandım, küçüldüm, hiçbir şey olmadığım duygusuna kapıldım. Elbette bunun yanında kamçılandım, Kürdistan"ın kurtuluşu ve Kürt ulusunun özgürlüğü için daha çok çalışmak ve risk göze almak gerektiğini bilince çıkardım. Bu hissettiklerimi, diğer Kürtler, özellikle de aydın, siyasetçi, işveren, ağa, bey, aşiret reisi, şeyh Kürtler de his ettiler mi, doğrusu merak ediyorum.

Ibrahim Güclü
ibrahimguclu21@gmail.com

Geen opmerkingen: