woensdag 20 augustus 2008

ATEŞLERIMIZ VE OCAKLARIMIZ SÖNMESIN !

Kürtlerin, ateşi kutsal bir varlık olarak görmelerinin tarihi temeli, Medler’i oluşturan kabilelerden biri olan Magalar’ın, eski dini olan Magi’likten kaynaklanmaktadır...

Kürt kültürünün temelinde, güneş ve su var. Güneş, Kürtlerin kolektif bilincinde ve kolektif sosyal psikolojisinde çok önemli yer tutar. Bunun da nedeni yaşadıkları coğrafyadır; Kürtlerin, yaşadığı toprakların iklimine ve uğraşlarına bakıldığında güneşin ve suyun belirleyici rolü hemen anlaşılır. Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın, soğuk olmasından dolayı, halk bol yiyeceğe, sıcak barınaklar ve hayvanlar için verimli otlaklara ihtiyacı vardı. Bütün bu gereksinimlerinin karşılanması için, güneş ve su gereklidir. Bereketin bu iki unsuru olmadan, zengin bir yaşamın olmayacağını günlük yaşamlarındaki deneyimlerinden çıkaran Kürtler, hem güneşi hem de suyu yararlılıklarından dolayı kutsamışlar, tanrılaştırmışlar ve güneş ve suya bütün yaşamın ve canlılığın kaynağı olarak bakmışlar.

Güneşin doğusu, yeni bir günün başladığını müjdelerken, sevincin ve umutların kaynağı olmuş. İnsanlar, güneş enerjisinin yaratıcı özelliklerini, belki bilimsel verilerle açıklama bilgilerinden yoksundular ama, deneyimleri onlara güneşin yaratıcılığını öğretmişti. Kürt Mitolojisinde, güneş tanrısı MITRA, su tanrısı ise güzelliği ile ünlü ANAHITA’dır. Güneş, Zerdüşt dininde de önemli bir yer tutar. Ahura Mazda'nın özelliklerinden sayılan yaratıcı güç Vohumanah (AmesaSpenta-Ölmez Azizler) dünyaya mutluluk veren güneşin ışığıdır.
Kürtlerin, ateşi kutsal bir varlık olarak görmelerinin tarihi temeli, Medler’i oluşturan kabilelerden biri olan Magalar’ın, eski dini olan Magi’likten kaynaklanmaktadır. Magalar, diğer dinlerde olduğu gibi, tanrıya kayıtsız şartsız teslim olma söz konusu değildi. Magalar, yaptıkları sihirlerle (MAGI) tanrıları etkileyeceklerini düşünüyorlardı. Bundan dolayı yaşam için gerekli olan aydınlığa ve ısıya kavuşmaları için, ateşler yakarak güneşi taklit ederlerdi. Böylece, tanrıları etkileyerek, güneşin sürekli dogmasını sağlayacaklarını ve arzuladıkları sonuca ulaşacaklarını sanıyorlardı. Bundan dolayı ateş, sürekli yanardı. Zerdüşt, ekonomik ve sosyal koşulların zorlaması sonucu Ari dinlerini, yeniden günün ihtiyaçlarına göre düzenlemeye başladığında, eski dinleri tamamıyla dışlamamış, yaşamanın koşullarına göre yararlı olan bazı özelliklerini yeni dine aktarmıştır. Ateşin güzelliklerini Mazdaizme entegre etmiş ve Ahura Mazda’yı, ışık ve ateşin tanrısı olarak nitelemiştir. Ateş kulelerinde, sürekli yanan ateşe dokunulmaz ve kirletilmezdi. Ateşin sürekli yanmasını sağlayan kişi, ateşi nefesiyle kirletmemek için ellerinde eldiven, ağzını kapattığı bir peçe bulunurdu.
Kürtlerin ateşi kutsamaları iki ana nedenden kaynaklanır;
1- Güneşin, yeryüzündeki simgesi oluşu
2- Günlük yaşamdan kaynaklanan kullanım değeri (ısınma-ışığından faydalanma)
ve temizliğin, bilgeliğin sembolü ve kötülükleri ortadan kaldıran niteliklere sahip olmasından dolayı.
İnsanlar, ateşi çeşitli sebeplerden dolayı yakarlardı.

A- Dönemsel ateşler.
Her yıl, aynı günde yakılan ateşler (Newroz).
Hayvancılık ve tarım, yaşamın temelini oluşturduğu için, mevsimler, Kürt yaşamında
önemli bir yer tutar. Bahar mevsimi, diğer mevsimlere göre bir ayrıcalığa sahiptir. Doğa yeniden canlanıyor, insanlar karanlıktan kurtuluyor, kışın yokluklarına karşın toprağa bereket düşüyor. İnsanlar baharı kutlamak ve ona ‘hoş geldin’ demek için büyük ateşler yakarlardı.
B- Kurban olarak
Zerdüşt dininden kaynaklanan bir düşünce. Zerdüşt’e göre, kurban kesmek müsriflik sayıldığından, dini ayinlerde, hayvanlar kurban edilmez, onun yerine ateşler yakılırdı. Bu davranış, hayvancılığın başlıca geçim kaynağı olduğu dönemde İç Anadolu Kürtleri tarafından da uygulanırdı. İç Anadolu Kürtleri, büyük sürülere sahip olmalarına rağmen, İslam dininin öngördüğü kuralların dışında, kendi özel zevkleri için hayvan kesmezlerdi.
C - Özel günlerde yakılan ateşler.
Özel günlerde yakılan ateş, bereket getirmesi ve kötülükleri savması için yakılır
ve insanlar alevlerin üzerinde atlarlardı. İnsanlar, fenalıklardan korunmak, mutlu, sağlıklı bir hayat ve günahlarından arınmak için yakılan ateşlerin, alevlerin üzerinden atlarlardı.
İç Anadolu Kürtleri düğünlerde, ateşi yakmak ve üzerinde atlamak çok sıkça rastlanılırdı. Ama son yıllarda bu gelenek tam değilse de terkedilmiş görülüyor.
Günümüzde, hemen hemen kitlesel olarak ateş, sadece Newroz’Iarda (21 Mart) yakılıyor. Halbuki, düğünlerde yakılan ateş, düğünlere aynı bir heyecan ve güzellik katardı. Üç etek giymiş kızlar, kadınlar ve gelinler ateşin etrafında halay çekerlerdi. Gecenin karanlığını, ateşin alevleri ve renga renk elbiseler süslerlerdi. İnsanlar topluca ateşin üzerinden atlar, türkü söylerlerdi. Yakın zamanlara kadar, İç Anadolu Kürtleri, ateşi su ile söndürmek ‘güneşten feragat etmek’ anlamına geleceğinden, ateşi kendi kendine sönmeye terk edilirdi.
Kültürümüzü ve kimliğimizi anlamak, tarihimize süreklilik kazandırmak, kültürel birliğimizi oluşturmak ve kültürümüzü diğer kültürlerden farklılıklarını anlamak için, kültür değerlerimize sahip çıkmak tarihi bir görevdir. Özellikle de, asimilasyonun canavarlaştığı günümüzde, kültür mirasımıza sahip çıkmak, bizi yabancılaşmaktan, köksüzlükten, dengesiz davranışlardan kurtarır ve asimilasyona karşı güçlü kılar.

Geen opmerkingen: