Degerli kurdistan fertleri.
Gün uyanma ve dirilme zamanıdır. Artık kndine gelmenin ve amaca doğru ilerlemenin zamanı geldi, uyan kendine gel, kendi vatan milet ve şerefin için savaşmanınan zaamanı geldi.
"Atalarımın mezarı Kürdistan'da, babamınki Azerbaycan'da, iki kardeşim Ermenistan'da gömülmüş, tek kız kardeşim sürgün vaktinde trende ölmüş, cenazesini askerler aldı götürdü, hangi memleket olduğunu bile bilmiyoruz, annem Kırgızistan'da vefat etti, oğlum Rusya'da öldü; orada toprağa verdiler, biz kendimiz de burada Kırgızistan' da. Bu yaşıma kadar kimsenin mezarını ziyaret edemedim. Bu zulüm değil de nedir?" (Diasporadaki bir Kürt)
Hz. Nuh (a.s)'ın gemisinin yeryüzüne oturduğu yer olan Mezopotamya, insanlığa ve medeniyetlere kucak açmış bir coğrafyadır. İnsanlık, ikinci defa buradan dünyanın dört bir yanına dağılmıştır. Mezopotamya'da yaşayan halklar, tarih boyunca insanlığa medeniyeti, yenilikleri ve bir çok gelişmeyi kazandırmıştır. Bugün bu coğrafyada yaşayan halklar içerisinde de en kadim olanı ise Mezopotamya'nın yerli halkı olan Kürtler'dir. İnsanlığa bir çok anlamda katkı sunan ve hizmet eden Mezopotamya'nın kadim halkının evlatları olan Kürtler'e, bugün sahip oldukları topraklarda huzur ve güven içerisinde, özgürce yaşamaları çok görülmekte ve buna engel olunmaktadır.
Bu gün Kürt halkının yaşadığı ve Mezopotamya'yı da kapsayan Kürdistan coğrafyası, emperyalist, işgalci güçler tarafından beş parçaya bölünerek paylaşılmıştır. Kürdistan'ı paylaşıp talan etmekle yetinmeyen bu insanlık düşmanı işgalciler, Kürt halkını da alınansatılan bir **** gibi görüp kendi aralarında paylaşmışlardır. Kürdistan'ı işgal ve ilhak eden güçler, Kürtler'in Kürt değil de kendi milliyetlerinden olduklarını on yıllar boyu ısrarlı bir şekilde bir politika olarak dillendirmişlerdir. Çoğu zaman da bunu yönetimlerinin resmi ideolojileriyle destekleyen (sözde!) bilim-araştırma kurumlarıyla ispatlamanın yollarına başvurmuşlardır. Bu güçler, Kürt halkının inkarı, imhası ve asimilasyonu için ise sistematik ve koordinasyonlu çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu politikalarını gerçekleştirmek için de en acımasız yöntem ve planlarını vahşice uygulamaktan geri kalmamışlardır.
Uygulanan insanlık dışı bu politikalar sonucu Kürtler, bugün dünyada benzeri görülmemiş bir zulüm ve haksızlığa maruz kalmıştır. Ortadoğu'nun orta yerinde, en stratejik noktasında, bütün devletlerin üzerinde hesaplar yaptığı, ülkesinin beş parçaya bölündüğü, 50 milyonluk nüfusa sahip olmasına rağmen vatanı ve özgürlüğü gasp edilmiş bir Kürt Halk gerçekliği vardır.
Yine bu insanlık dışı politika ve uygulamalar sonucu bu gün vatanlarından, yaşadıkları bölgelerden, şehirlerinden, köylerinden, mezralarından, akraba ve ailelerinden koparılarak yabancısı oldukları, ömürlerinde hiç görmedikleri ve görmeyi dahi hayal edemedikleri yerlere, uzaklara, ötelere yerleşmek zorunda bırakılan bir Kürt Halk gerçekliği vardır. Evet sürgünler, katliamlar, zindanlar, işkenceler, zulümler, yoksulluk ve sahipsizlik mazlum Kürt Halkı'nın sanki kaderi haline getirilmeye çalışılmıştır.
Bugün Kürdistan'ı beş parçaya bölerek paylaşan zalim yönetimlerin uyguladıkları vahşi yöntem ve politikalar sonucu, vatanlarını terk etmek zorunda kalan/bırakılan Kürt Halkı, Avustralya'dan tutun İskandinavya'ya, Amerika'dan tutun Orta Asya'nın en ücra bozkırlarına kadar dünyanın dört bir yanına dağılarak eşine rastlanılmamış bir diaspora yaşamıştır.
Yunanca 'dia; öte, üzeri' ve 'speiro; yerleşmek, yerleştirilmek' sözlerinden türeyen "diaspora" kelimesi değişik etnik birimlerin zorla veya gönüllü biçimde dünyaya dağılımını ifadelendirmek için kullanılmaktadır.
Sözlük tanımına baktığımızda 'zorla veya gönüllü' ifadeleri dikkatimizi çekmektedir. Kürt halkının yaşadığı diasporaların hiçbir gönüllü yönü yoktur. Hiçbir insan ve topluluk sahip olduğu coğrafyasını, vatanını, zenginliklerini ve özgürlüğünü bırakarak başka güçlerin etkisi altına girip esareti, köleliği ve onursuzluğu yaşamak istemez. Bu durum, elbetteki Kürt Halkı için de geçerlidir. İnsanlık tarihine baktığımız zaman diasporaların en ağır ve en acımasız boyutlarını Kürt halkının yaşadığını görmekteyiz.
Kürt Halkı'nın bugün kendi vatanını terk etmesinin ve dünyanın dört bir yanına dağılmasının en önemli sebebi, elbetteki Kürdistan'ı beş parçaya bölen işgalci güçlerdir ve onların Kürt Halkına dayattıkları onursuz politikalardır.
Genel olarak diasporaları incelendiğimizde neden olarak karşımıza üç temel sorun ve bu temel sorunlardan kaynaklanan bir çok özel nedenlerin olduğunu görmekteyiz. Bu sorunların başında gelen ve bizce diğer sorunları da etkileyen temel faktör SİYASİ nedenlerdir. Sonrasında ise EKONOMİK ve SOSYAL nedenler gelmektedir. Özünde siyasi nedenler, direkt veya dolaylı olarak ekonomik ve sosyal nedenleri de beraberinde beslemektedir.
Bugün itibariyle Kürt Halkı özeline baktığımızda da diasporaların temel nedenlerini yukarıda ifade ettiğimiz faktörler oluşturmaktadır. Kürt diasporaların siyasi nedenlerinin temeli, haklı ve vazgeçilmez istemleri olan; bağımsızlık ve özgürlüktür. Kürt Halkı'nın bu haklı istemleri; işgalcilerin menfaat, siyaset, politika ve çıkarlarına ters düştüğü için kabul edilmemiştir. Kürt Halkı'nın haklı istemlerini kabullenmeyen bölgesel işgalci güçler ve uluslar arası emperyal güçler, bu halka karşı imha ve asimilasyon politikalarını karşılıklı kabullerle sistemli bir şekilde uygulamışlardır. Bu politikalar sonucu Kürt Halkı, iki seçenekle karşı karşıya bırakılmıştır; ya kendisini ve halkını inkar ederek ihanetçi bir çizgide yaşayacak ya da ölüm ve sürgünlerle karşılaşacak!
Bu iki seçenekle karşı karşıya bırakılan Kürt Halkı, onursuz ve tamamen ihanetçi bir yaşamdan ziyade, onurlu ve izzetli bir duruş sergileyerek ne pahasına olursa olsun direnişi ve özgürlük mücadelesini tercih etmiştir.
Oluşan Kürt diasporasının ekonomik nedenlerine baktığımızda; siyasi nedenlerden dolayı Kürt halkı, ülkesini işgal ve ilhak eden güçler tarafından bilinçli bir şekilde yoksul bırakılmakta ve ekonomik anlamda kalkınmasının önü bilinçli olarak alınmaktadır. Kürdistan, sahip olduğu doğal zenginliklerle bu gün dünyanın en zengin coğrafyalarından biri olmasına rağmen, Kürt Halkı dünyanın en fakir halkları arasında yer almaktadır.
Bugün Kürt halkı, bilinçli politikalar sonucu yoksulluk ve işsizlikle karşı karşıya bırakılarak göç etmeye zorlanmaktadır. Vatanlarını terk ederek uzaklara/ötelere gitmek zorunda kalan Kürt Halkı'nı bekleyen asıl sorun ise, gittikleri coğrafyalarda ve yaşayacakları toplumlarda kendilerine hep "ötekiler" gözüyle bakılmak olacaktı.
Diasporaların sosyal nedenlerine baktığımızda karşımıza çıkan ilk sorun; o halkın kimliğinin(milliyetinin), dilinin, tarihinin, kültürünün, inancının, gelenek ve göreneklerinin yaşanmasına engel olunması ve inkâr edilmesidir. Yaşadıkları toplum ve sahip oldukları coğrafyalarında, hakları gasp edilen halklar sosyal hayatlarını güvenceye almak ve devam ettirmek için diasporaya mecbur kalmışlardır/ bırakılmışlardır. Kürt Halkı gideceği yerlerde ne ile karşılaşacağından habersiz bir şekilde umuda yolculuğuna(!) devam etmiştir. Tabi ki karşılaştıkları durum, başkalaşmadan başka bir şey olmamıştır. "Varlığını, dilini, tarihini, inancını, kimliğini, kültürünü inkâr edeceksin, kendin "sen" olmaktan çıkacaksın ve "ben" olacaksın… Ancak bu şekilde benimle birlikte yaşama hakkına sahip olursun…" Umut yolculuğunun(!) sonunda Kürt Halkı’nı bekleyen akıbet buydu.
Kürt diasporalarını daha detaylı sunmaya çalışacağız. Bu paralelde de öncelikle Kafkasya Kürdistanı'ndan başlamak istiyoruz. Kürdistan tarihine baktığımızda, bazı Kürtler'in de özellikle göz ardı ettikleri, Kürdistan'ın bu beşinci parçası olan Kafkasya Kürdistan'ı, SSCB'nin de kurulmasıyla birlikte uygulanan işgalci, faşist ve emperyal politikalar sonucu tam bir kapalı kutu haline getirildi. Burada yaşayan halkımızın; en başta kendi akrabalarından, komşularından ve de dünyadan yalıtılmasıyla başlayan ve daha sonra dayatılan zorluklar, sıkıntılar, sorunlar, işgaller, işkenceler, sürgünler ve katliamlarla devam eden bir politikaya maruz bırakıldıklarını görüyoruz.
Bugün Kürdistan'ın bu beşinci parçası, çoğunluklu olarak Azerbaycan tarafından ve genel olarak da Ermenistan, Nahçıvan ve Gürcistan tarafından bölünerek paylaşılmıştır. Bu paylaşılmışlığı daha iyi anlamak için Kürt-Rus ilişkilerinin tarihi arka planına bakmak gerekir.
Kürt-Rus İlişkileri
Kürtler, yüzyıllardan beri Aşağı Kafkasya'nın yerleşik sakinleriydiler. Kuzey Kürdistan'ın Van, Ardahan, Iğdır yörelerinden başlayıp Kuzey Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nden uzanarak Ermenistan Cumhuriyeti'nin Derelez, Vedi ve Sisyan bölgelerini de kapsayarak Kızıl Kürdistan'a, oradan da tarihi Şeddadi Kürt Devleti'nin başkenti Gence'ye dayanan araziler Kürtler'in yoğun olarak yaşadığı bir Kürt bölgesi niteliğini taşımaktaydı.
19. yy.'ın sonu 20. yy.'ın başlarındaki Rusya-İran ve Rusya-Osmanlı savaşlarında ve yerel isyanlar sonucunda Osmanlı ve İran'a bağlı olan Kürdistan topraklarında on binlerce Kürd'ün Rusya Hükümranlığı altındaki Kafkasya topraklarına mütemadi göçleri baş gösterdi.
1917 Ekim Devrimi, Kürtler'i, Rusya'yı, daha çok tanımaya ve bilmeye heveslendirdi.
Aslında Kürtler son yüz elli yıldan itibaren, siyasi açıdan, Rusya ile olan ilişkilerinde her zaman olumlu yaklaşım sergilemişlerdir. Rusya'nın Kürt politikası ise her zaman için kullanma mantığının ötesine geçmemiştir. Stratejik bir politikaya dönüşmemiştir. Bu iki taraf arasındaki ilişkiyi Kürdistan Kurtuluş Önderlerinden Mela Mustafa Barzani'nin Moskova'da ifade ettiği gibi "Kürtler; Fars, Irak, Türk ve İngilizler'e karşı başlattıkları seksen isyanın altmışında Rusya'ya yardım için başvuruda bulunmuş ve bir kaide olarak bu desteği alamamıştır."
Rusya'nın, Kürdistan eksenli Ortadoğu politikaları her zaman için önemini korumuştur. Bu nedenlerden dolayı Kürtler'le olan ilişkilerini de bu temelde hep dengede tutmaya çalışmaktadır. Siyasi varlığını açık veya gizli olarak her zaman hissettirmeye çalışmıştır.
Diasporaları daha iyi anlamak için, Kızıl Kürdistan'ı, kuruluşundaki özel nedenleri ve yıkılış nedenlerini de bilmek gerekiyor.
SSCB'nin kurduğu Kızıl Kürdistan, Kafkasya Kürdistanı'nın tamamını kapsamamakla birlikte, Ermenistan ve Azerbaycan'ın aralarında anlaşamadıkları Dağlık Karabağ bölgesinde, sınırlı ve stratejik bir alanı kapsamakta idi.
Yakın tarihe kadar Kızıl Kürdistan olarak anılan bölge; 10. ve 13. yy. arasında Şeddadi Kürd Devleti sınırları içerisinde kalmıştır. 1822 yılında Rus egemenliğine giren bölge, 20 yy. başlarında Kafkas halklarının yoğunluklu yaşadıkları bölgelerin kendi isimleri ile anılmaya başlanmasıyla beraber Kürdistan olarak anılmıştır.
SSCB, 1923 yılında Kızıl Kürdistan Otonomi Bölgesini kurdu. Ve yine yukarıda ifade edilen çıkar ve menfaat politikaları gereği 1929’da tekrar dağıtıldı. Kızıl Kürdistan otonomisinin kurulması; bölgesel, tarihi ve siyasi gerçekler dikkate alınarak Moskova tarafından düşünülmüştü. Evet Kızıl Kürdistan'ın varlığı, SSCB'ye sadece 6 yıl yaradı.
Kızıl Kürdistan Otonomi Bölgesi'nin yıkılmasından sonra buradaki Kürtler’i bekleyen imha, inkâr, katliam ve sürgünlerin başlama sinyalleri, Kürtler'e yönelik politikalarda kendini hissettiriyordu. Bu süreçten sonra Kürdistan tarihinde hiç unutulmayacak kadar derin izler bırakan ve sistematik bir şekilde işleyecek olan diasporalar başlayacaktı. Bu diasporaların ilki, 1937’de yaşanmıştır;
1937 SÜRGÜNÜ: 1937 yılında bütün SSCB çapında yüz binlerce aydın, ileri görüşlü insan, "halk düşmanı” ismiyle damgalanarak hapse atılmış, Sibirya'ya sürgün edilmiş ve kurşuna dizilmiştir. Ancak 1937 kasırgasında, birçok diğer uluslar gibi Kürtler'in payına düşen hak ise topluluklar halinde diasporalara maruz kalmaktı.
"1937 yılının sonbaharında bugünkü Ermenistan ile Türkiye'ye sınır olan boylarında ve Nahçıvan'daki onlarca Kürt yerleşim birimi bu bölgeye daha önce yerleştirilmiş olan askeri birliklerce kuşatıldı. Tüm erkekler tutuklandı, kadınlara ve yaşlılara uzun yolculuğa hazırlık yapmaları için çok kısa bir süre tanındı. Bundan sonra insanlar için yük arabaları ile Orta Asya ve Kazakistan'ın bozkırlarına doğru ölüm yolculuğu da başlamış oldu." (Aziz Ziyo Aliyev, Kazakistan Kürtleri; s.,92)
Kürtler’in sürülmesi planı, 7 Temmuz 1937 tarihli bir kararla hayata geçti. Bu kararda Ermenistan ve Azerbaycan sınır boylarında yaşayan onbinlerce Kürd'ün Kazakistan ve Özbekistan'a sürülmeleri öngörülmüştü. Kasım ayında Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan'a onbinlerce yaşlı, kadın ve çocuk sürgün edilmiştir. Bu konuda incelemeler yürütmüş olan Akademisyen Knyaz Mirzoyev; "1937 yılının son baharında Kafkasya'dan Kazakistan'a 2000 Kürt ailesinin sürüldüğünü" yazmıştır. (K.İ. Mirzoyev, Küçük Kürt Ansiklopedisi; s., 53)
1944 SÜRGÜNÜ: Kafkasya'dan Orta Asya ve Kazakistan'a ikinci Kürt sürgünü 1944' de gerçekleşir. Yine Kasım ayında, sonbaharda başlayan 1944 sürgünün senaryosu 1937'dekinin aynısı, ama koşullar daha da ağırdır. Bu defada gecenin geç saatlerinde askerler aniden Kürt köylerini kuşatır. Toparlanmaları için 3 saat zaman tanınır. Her aileye sadece 1000 kg. ağırlığında eşya götürmek için izin verilir.
1944 sürgünün talimatını bizzat Stalin vermiştir. Bu sürgünle beraber yaklaşık 40 bin civarında Kürt'ün göç ettirildiği tahmin edilmektedir. Kürtler Kazakistan'ın 14 eyaletine, 110'dan fazla yerleşim birimine, birbirlerine km.'lerce uzaklıktaki köylere dağıtılmıştır.
Her köyde de en fazla 10 aile yerleştirilmiştir. Bu durum Özbekistan'a ve Kırgızistan'a sürgün edilen Kürtler için de aynıdır. Bu sürgünlerden sonra Kürtler'in başka köylere yerleştirilmiş akrabalarını ziyaret etmeleri bile yasaklanmıştır. Sadece izin kağıtları ile seyahat edilebilmiştir. Ve çoğu zaman da bu izinler verilmemiştir. Ayrıca SSCB parlamentosunun 26 Kasım 1948 tarihli kararı uyarınca sürülen halklar, yeni yerleşim birimlerinde "ebediyen" yaşamak zorundaydılar. Bu yerleşim birimlerinden kaçış ise, 20 yıllık "mecburi emek" ile cezalandırılmaktaydı.
1989 SÜRGÜNÜ: 1988'de Sovyetler’in çöküşüne iki yıl kala Ermenistan'da bir sürgün daha yaşandı. 1988'de körüklenen Azerî-Ermeni savaşı, Kafkasya Kürtleri'nin yaşamında derin izler ve tahribatlar bıraktı. Azerbaycan vatandaşı Kürtler, "vatandaşlık görevini yerine getirerek" Ermeniler'e karşı savaşa zorlandı. Bu savaş sonrası her iki ülkede yaşayan binlerce Kürt, devletler oyunundan dolayı ve başkalarının çıkarları için canlarından oldular.
1989'da Ermenistan'da yaşayan Azeriler sürülmeye başlanmıştı. Azeriler'le aynı dini paylaştıkları için Ermenistan'da yaşayan Müslüman Kürtler de bu sürgünden nasibini almıştı.
Azerilerle savaşın sürdüğü bu dönemde ülkede hakim konumunda olan Ermeni milliyetçi çevrelerinin fiziki, siyasi ve manevi baskıları 20 bin Müslüman Kürt'ü, Ermenistan'ı apar topar terk etmeye zorladı. İsmi konulmamış sürgün de bu şekilde başlamış oldu. Ermenistan'dan kaçmak zorunda kalan Kürtler’in bir kısmı soluğu Kazakistan'da aldı, bir kısmı Rusya'ya sığındı, küçük bir kısmı da Azerilerle birlikte Azerbaycan'a kaçtı.
Bunların yanı sıra Kürdistan'ın bu bölgesinden gerçekleşen başka bir sürgün daha vardı. 60'lı yıllardan sonra Kafkasya'da özellikle Ermenistan, Gürcistan ve Nahçıvan'da yaşayan Kürtler, eğitim ve yeteneklerine göre iş bulmak ve "iyi bir yaşam(!)" için Rusya yolunu tuttular. Bu durum, Kürtler'in yarısından fazlasının Rusya'ya göç etmesine yol açtı. "İyi bir yaşam (!)" umudu onları geniş Rusya'nın yüzlerce iline ve binlerce yerleşim birimlerine yerleşmek zorunda bıraktı.
Rus resmi verilerine göre 1989'da Rusya'da yaşayan Kürt nüfusu 4 bin 700 kişi iken, Rusya parlamentosu kaynaklarına göre bu rakam 1999'da 250 bin kişiye ulaşmıştır.
Böylesi bir yayılma, kuşkusuz yeni bir asimilasyon sürecini ve kültürel boşalmayı da beraberinde getirdi. Sosyalist Rusya'nın yıkılmasından sonra ekonomik anlamdaki alt-üst oluş en çok azınlık durumundaki halkaları etkilemiştir. Bu halklar içinde de en çok etkilenen, sahipsiz ve mazlum Kürt halkı olmuştur. Diğer azınlıklardan nüfusu birkaç yüz bin olanlar bile kendi federasyonlarına sahip olurken Kürtler'in coğrafyası yine paylaşılmaya, hakları ve özgürlükleri gasp edilmeye devam edilmiştir.
Geen opmerkingen:
Een reactie posten